Eskiler, “Yağmasan da gürle” derlerdi...
Bizim dış politikamız da bu esas üzerine kurulmuş vaziyette...
Sürekli gürlüyorlar, yağdıklarını hiç görmedik!..
Bol bağırıp çağırma...
Bol cart curt...
Bol şamata...
Netice Hatice!..

*  *  *

14 yıldır iktidardalar...
Bu 14 yıl içinde siz hiç Misak-Milli lafını duydunuz mu?..
Veya Musul’un konuşulduğunu?..
Bizimkilerin milliyetçilik duyguları zıpladı!..
Hamasette zirve yaptılar ortada bir şey yok!..
Olacağı da yok!..
Şanlı bir Fırat Kalkanı var, ama Suriye sınırlarımızın neredeyse yarısı PKK’nın Suriye kolu PYD’nin elinde...
PKK ile komşuyuz!..

*  *  *

Bizim Musul Başkonsolosluğumuz basılalı iki yıl oldu...
Musul iki yıldır IŞİD’in elinde...
IŞİD Musul’a girerken, şehirden ilk kaçan Musul Valisi oldu...
Hani Başika’da askerlerini eğittiğimiz, şimdi Bağdat Mahkemesi’nin hakkında tutuklama kararı verdiği Nuceyfi...
Nuceyfi, Musul’u IŞİD’e terk etti, bizim Başkonsolosumuz ve personeli IŞİD’e esir düştü, iktidardan hiç kimsenin aklına Misak-ı Milli gelmedi!..

*  *  *

Musul iki yıldır IŞİD’in elinde...
Bırakın 14 yılı, Musul IŞİD’in eline düştüğünden bu yana hiç Misak-ı Milli diye bir laf duydunuz mu?...
“Musul’a da gireriz, IŞİD’i de tepeleriz” diye gürleyen oldu mu?..
Başkonsolosumuzun ve personelinin neler karşılığı kurtarıldığı hâlâ
muammadır!..

*  * *

Ya Recep Bey’in şu sözlerine ne dersiniz?..
“1914 yılında, nerelerden nerelere gelmişiz, acaba bunu gençliğimiz biliyor mu?.. 2.5 milyon metrekare olan topraklarımızın büyüklüğü 9 yıl sonra Lozan’ı imzaladığımızda, daha sonra topraklarımıza katılan Hatay ile birlikte 780 bin kilometrekareye düşmüştü. Kurtuluş Savaşı’na girerken hedefimiz Misak-ı Milli sınırlarımıza sahip çıkmaktı maalesef hem Batı hem Güney sınırlarımızda Misak-ı Milli hedeflerimizi koruyamadık.”

*  *  *

Öyle takdim ediliyor ki, sanki bu toprakları Lozan’da kaybetmişiz...
Sanki Kurtuluş Savaşı’nda topraklarımızı koruyamamışız...
Oysa Osmanlı döneminde Balkan faciası ve ardından 1. Dünya Savaşı yenilgisinden sonra başta İstanbul ve İzmir olmak üzere işgale uğramayan tek karış toprağımız kalmamıştı...
Toprak kaybının Lozan’la hiç ilgisi olmadığı gibi, Kurtuluş Savaşı sonunda bütün işgalciler topraklarımızdan atılmış ve şimdiki sınırlar çizilmişti...

*  *  *

Peki bunları sürekli hatırlatmanın ve hamaset yapmanın faydası nedir?..
Sürekli bağırıp çağırmanın, bir damla yağmasa da sürekli gürlemenin sonucu nedir?..
Milliyetçiliği ayaklar altına alırken, en birinci milliyetçi kesilmenin sebebi nedir?..
Misak-ı Milli filan hikaye...
Bütün bunlar iç politikaya oynamaktır!..
Dış politikaya 1 kuruşluk fayda sağlamadığı gibi...
Türkiye alay konusu olmakta, sürekli dışlanmaktadır!..

Vahşi dönüşüm!..


Zaman zaman yazıyoruz, ama kimsenin umurunda değil...
Kadıköy “Kentsel dönüşüm” adı altında tam bir vahşi dönüşüm yaşıyor...
İnşaatçılar ne kural tanıyorlar, ne uygarlık biliyorlar...
Buna karşılık ne denetim var, ne de bir önlem alma çabası...
İşte dün Erenköy’de yine bir facia yaşandı...
Sokak arasındaki bir inşaatın önüne gelen sarı hafriyat kamyonu, yoldaki çökme sonucu devrildi ve altında kalan bir gariban işçi ezilerek
can verdi...
Bu kaçıncı cinayet?..
Bu cinayetlere dur diyecek yok mu?..
Ayıptır!.
Vicdansızlıktır!..
Eşkıyalıktır!..
Daha ne diyelim?!.