Asgari ücretin 1000 TL’yi daha yeni geçtiği ülkemizde, başkanı 1 milyon liradan pahalı zırhlı Mercedes’e binen, 21 bakanlığın 13’ünden daha fazla bütçesi olan Diyanet’in bile verdiği fetvalarda, hutbelerde, din alimi olarak tanınan sözde hacı, hoca, şeyhler gibi saçma, çağdışı, bazen de sapkınlık sınırlarında açıklamalarını görüyoruz ve endişe ediyoruz. Türkiye’nin sadece iç politikası değil dış politikası da yıllardır, dinci hatta mezhepçi bir bakış açısıyla yönetiliyor. Komşularla sıfır sorundan, Bulgaristan hariç sorunumuz olmayan hiçbir çevre ülkesinin kalmamasında, hükümetin bu ötekileştirici bakış açısının büyük sorumluluğu vardır...
Dünya nüfusunun yüzde 78’inin, 5.6 milyar insanın kabul etmediği bir inanç sistematiğinin, çocuklarımızın eğitim sisteminin göbeğine yerleştirilmesi ve her toplumsal konuda, Diyanet’ten, din adamlarından fetva, görüş alınma alışkanlığının geri getirilmesi, gelecekte yıkıcı sonuçları olabilecek büyük bir politik hatadır. Daha ilkokul çağında henüz zihinsel gelişimini, analitik ve kavramsal düşünme, şüphe etme, sorgulama yeteneği gelişimini tamamlayamamış, bir yaşam boyu kullanacağı kalıcı değerler kültürünü daha yeni içselleştirmekte olan tazecik beyinlere, yetişkin insanların vicdanlarında, iç dünyalarında yaşaması gereken bir inanç ve ibadet sistemini, eğitimin merkezine yerleştirilerek öğretilmesini, belletilmesini doğru bulamıyorum. Din, insanla yaratıcısının arasında yaşanması gereken özel ve kişisel bir alandır. Din çocuk işi değildir. Din, yetişkin insanların, bu yaşamdaki varlık sebeplerini, hayatlarını, yaptıklarını, gözümüzün önündeki bütün alemi, ölümü, ölüm sonrasında ne olacağını düşünerek, sorgulayarak, araştırarak kabul edecekleri veya reddedecekleri bir inanç ve ibadet sistematiğidir ve dünya üzerinde de bir 10 kadarı geniş kitlelere hitap etmek üzere, onlarca belki de yüzlerce çeşidi vardır. Farklı coğrafi ve iklimsel koşullarda, farklı yaşam zorluklarıyla evrilen ve kendi yerel kültürlerini geliştiren insan toplulukları, yazı bulunmadan çok öncelerinden beri, en az 60.000 yıldır onbinlerce tanrı icat etmiştir...
Bugün dünya nüfusu 7.2 milyardır. Bunların içinde en büyük kitle, 2.2 milyarla Hristiyanlardır, arkasından 1.6 milyarla Müslümanlar gelir, onu 1.1 milyarla Ateistler yani hiçbir dine ve tanrıya inanmayanlar izler, Hindular da yine 1.1 milyara yakındır.
Bu 4 büyük gruptan sonra sayılar düşer. 600 milyon kadar Budist, 500 milyon kadar yüzlerce yerel-kabile dinlerini izleyenler, 70 milyon kadar Baha’i, Taoizm, Jainism, Shintoism, Zerdüşt dini gibi daha az izleyicisi olan çeşitli sofistike dinler ve 15 milyonla da Yahudiler gelir. Sonuçta gezegenimizde yaşayan her 10 kişiden 8’i Müslüman değildir, bizim inandıklarımıza inanmazlar; inansalar Müslüman olurlardı. Onlarda da kendilerine göre Tanrı inancı var demeyin. Hıristiyanlar, Allah’a değil, Baba, Oğul ve Kutsal Ruh adını verdikleri bir üçlemeye, bir de insanın doğuştan günahkar olduğuna inanırlar. İsa onların gözünde Tanrı’nın oğlu ve bu vesileyle de Tanrı’dır.
Tümel güçlerini, Kutsal Ruh adını verdikleri bir başka güçle paylaşırlar. İsa, insanın günahlarının kefareti olarak çarmıha gerilmiştir. Hristiyan inancındaki Tanrı üçlemesi, bizim Allah’ımızdan çok farklıdır. Yahudiler de, sadece kendilerini kavim olarak seçtiğine inandıkları Rab’a inanırlar. O Rab da bizim Allah’ımızdan çok farklıdır. Rab sadece Yahudilerin Tanrısıdır, diğer insanlarla ilgilenmez, hatta Tevrat’a göre, kendi kavmini korumak için diğer insanlarla bazen savaşır ve onları öldürür.
Dünyadaki her üç kişiden biri ya Çinli ya Hintlidir. Çin’de zaten Mezopotamya kültürlerinin devamı olarak evrilen tek tanrı fikri yoktur. 2600 yıl önce yaşamış Konfüçyus gibi, Lao Tse - (Tao) gibi ermişlerin öğretileriyle, insanı merkeze alan ve bireyin topluma karşı sorumluluklarını yücelten bir ahlak anlayışı geliştirmişlerdir. Tanrı kavramı olmayan Budizm’in etkisi de yer yer güçlüdür. Hindular’da ise binlerce tanrı ve tanrı karşılığı kutsal varlık vardır. Diğerlerinde olduğu gibi, her iki kültürün de inanç ve düşünce yapısı Allah’ı, Muhammed’i ve Kuran’ı, tek Tanrı, son peygamber ve son kitap olarak reddeder. Dünyayı küresel bir köy olarak kabul ederseniz, bu köyde sokağa çıktığınızda karşılaşacağınız 10 kişiden 8’inin inanmadığı ve benimsemediği bir inanç sistematiğini, kişinin aklı ve vicdanıyla iç dünyasında yaşadığı ve bunda tamamen özgür olduğu alandan çıkarıp, eğitim sisteminizde ve toplumsal hayatınızın içinde giderek güçlendirmek, her geçen gün değişen ve gelişen dünyadan biraz daha fazla kopacaksınız demektir.
Zaten geriden gelen gençleriniz, artık dünyanın gelişmiş ülkeleriyle hiç rekabet edemeyecek hale gelecek demektir. Bugün İslam ülkelerinden çıkan kaç tane dünya şampiyonu, Olimpiyat şampiyonu, dünya rekortmeni ayarında performans sporcusu çıkabildiğini, kaç tane Nobel ödülü verildiğini veya uluslararası rekabetin diğer tüm alanlarında, İslam ülkelerinin hangi sıralarda yer aldığını düşünürseniz, ne demek istediğimi daha iyi anlayabilirsiniz...
Laiklik ilkesi gereği din, devlet işlerinde egemen ve etkili olamaz ve dinin, bireyin manevi yaşamını aşarak toplumsal yaşamı etkilemesine izin verilemez. Bugün eğitim sistemimizde, TBMM’de ciddi muhalefete rağmen, kavga dövüş, kafa göz kırarak yapılan radikal değişimlerle, 4+4+4 ucubesiyle ve tüm okulların imam hatip liselerine çevrilmeye çalışılmasıyla, demokrasinin bu en temel kuralı ve en temel insan hakkı yerle bir edilmiştir.
Diyanet’in son zamanlarda verdiği fetvalar, abuk açıklamalar da cabası. Bu baskıcı politikaların, Allah’tan ve Peygamberinden aldığımız büyük manevi gücün temelini de sarsacağını unutmamalıyız. Bu durum geri çevrilmezse; Atatürk’ün kurduğu güzelim Cumhuriyetimizin, Ilımlı İslam fantezisinden Radikal İslam’a savrulacağını öngörmek için falcı olmaya gerek yoktur...