Bize büyük acılar yaşatan ASALA terörünün devletin kararlı mücadelesiyle bastırılmasının ardından düşman kılık ve kimlik değiştirdi, yeni küresel işbirlikteliklerine girdi ve PKK doğdu. 12 Eylül Askeri Darbesi’nin ve özellikle Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan insanlık suçu işkencelerin ve kötü muamelelerin ardından Türkiye, 80’lerle birlikte terörün korkunç yüzüyle tanıştı ve terör belasıyla mücadele etmeye başladı. Amacına ulaşmak için bebek, çocuk, kadın, hedef gözetmeden rastgele herkesi katletmekten çekinmeyen PKK terörü, Türkiye’yi alışılmadık ve çok zorlu, büyük kahramanlıkların yaşandığı korkunç ve acı dolu bir sürece soktu. Bu süreçte, 1984 yılından itibaren giderek artan sayıda şehitler vermeye başladık ve çok daha fazla gaziler...
***
* 1984 yılında, PKK’nın ilk saldırısı olan Eruh baskınında 26 şehit verdik,
* 1985’te 58,
* 1986’da 51,
* 1987’de 71,
* 1988’de 54,
* 1989’da 153,
* 1990’da 161,
* 1991’de 244,
* 1992’de 629,
* 1993’te 715 ve
* 1994’te ise tam 1145 şehit verdik. Türkiye 90’lı yıllarda terörden çok acı çekti.
* 1995 yılında 772 şehit verdik,
* 1996’da 608,
* 1997’de 518,
* 1998’de 383 ve
* 1999’da 236 şehit verdik.
1999 yılında, teröristbaşının yakalanıp Türkiye’ye teslim edilmesinden sonraysa terör bütün hızını kaybetti.
* Şehit sayısı 2000 yılında birden 29’a,
* 2001’de 20’ye,
* 2002’de ise 10’a / 7’ye düşmüştü.
Liderini de kaybeden terör örgütü, artık önemli ölçüde moralini, gücünü ve hareket kabiliyetini yitirmişti...
Terörle mücadelenin ana ekseni, teröristin, terör unsurlarıyla hedefine asla ulaşamayacağı mesajını vermektir. Bu yöndeki umudunu, inancını yok etmektir. Bunun da tek yolu, her ne olursa olsun, ne kadar acılı kayıplar yaşanırsa yaşansın, teröre, teröriste, terörle amacına ulaşabileceğini zannedene asla ve asla taviz vermemektir. 80’lerde Türkiye, birdenbire karşısında bulduğu terör örgütüyle mücadelede çok zorluklar yaşadı, çok ağır kayıplar verdi ama asla taviz vermedi. Düzenli bir geleneksel ordunun, sıradan bir vatandaş gibi halkın arasına rahatça karışabilen ama dilediği zaman psikopat bir katile dönüşüp, hedef gözetmeden pusu, tuzak, mayın, bomba gibi
alçakça her yerde saldırabilen unsurlarla başa çıkması neredeyse imkansızdır. Hele bir de arkalarında, yabancı ülkelerin istihbarat ekipleri ve lojistik
desteği varsa...
***
Buna rağmen Türkiye ve Türk ordusu, yıllar içinde yeni düşmanını ve sefil taktiklerini daha yakından tanıdı, öğrendi. Bu yeni duruma süratle adapte oldu ve geliştirdiği terörle mücadele yöntemleriyle terörün belini kırdı. Güvenlik güçlerimizin kahramanca, fedakarca ve sonsuz kararlı mücadelesi sonucunda, 1984’ten 1994’e kadar korkunç bir hızla artan ve milletimize büyük acılar yaşatan PKK terörü, gerillayla gerilla gibi mücadele etme konsept değişikliğinin ve uluslararası ilişkilerde akıllı ve kararlı manevraların etkisiyle, 1995’ten itibaren zayıflamaya başladı. 2000, 2001 ve 2002 yıllarında ise bitme noktasına getirildi. PKK umudunu yitirme yoluna sokulmuştu...
Ancak son 14 yılda, AKP iktidara geldiği 2002 yılından bu yana, gözlerimizin önünde terör her yıl güçlendi, çoğaldı, etki alanını artırdı. Her yıl şehit sayımız da artmaya başladı ve bir gün bir baktık ki, terör örgütü hükümeti, Anayasa’yı değiştirmek üzere masaya oturtabilecek seviyeye gelmiş. Kimsenin haberi yok ama Oslo’da yıkıcı pazarlıklar yapılmış...
***
AKP iktidara geldiği yıl 10’a / 7’ye düşmüş olan şehit sayımız, takip eden yıllarda son derece istikrarlı ve hızlı bir şekilde yeniden artmaya başladı...
* 2003 yılında 21/31 şehit verdik,
* 2004’te 73,
* 2005’te 105,
* 2006’da 111,
* 2007’de 146,
* 2008’de 171,
* 2009’da 135/80,
* 2010’da 106,
* 2011’de 137,
* 2012’de 150’den fazla şehit verdik...
2009 Temmuz’unda hükümetin ortaya attığı Demokratik Açılım ve Habur’da PKK’lıların davullu zurnalı şovlarını yaparak, pişman değiliz diyerek güya teslim olma rezaletlerinden itibaren PKK tekrar coştu, yol kesmeler, mayınlar, saldırılar ve şehit sayılarımız giderek artmaya başladı. 1 Ocak 2010 - 16 Temmuz 2012 tarihleri arasında 233 şehit verdik. BDP (HDP) ise TBMM’de ve her yerde aşırı küstah ve uzlaşmaz tavırlarıyla, süreci hedefleri doğrultusunda yönlendirmeye devam etti...
Güvenlik güçlerimizin kararlı ve tavizsiz tutumuyla, 1999 - 2002 yılları arasında neredeyse bitme noktasına getirilen PKK terör örgütü, AKP’nin iktidarıyla birlikte yeniden palazlandı. Vurdukça vurdu, çoluk, çocuk, kadın demeden herkesi hedef alarak katlettikçe katletti ve birdenbire, “Analar ağlamasın” gibi çok etkileyici bir sloganın gölgesinde, Açılım Süreci adı altında, kendimizi Güneydoğu’da bölge meclisleri ve bölge başkanlıklarını, egemenlik haklarımızdan taviz vermeleri, özerkliği, özyönetimi, federasyonu konuşurken bulduk...
***
Açılım Süreci yalancı baharı da doğal olarak 7 Haziran seçimlerine kadar sürebildi. 7 Haziran’dan bugüne kadar, 7 ayda 257 askerimiz ve polisimiz şehit oldu. Sözde Açılım sürecinde Güneydoğu’dan askerimizin çekilmesiyle birlikte, teröristlerin bazı yerel yönetimlerin de imkanlarını kullanarak pek çok yerde mevzilendikleri, silah ve mühimmat yığdıkları ve 2 aydır yaşadığımız hendekli, mayınlı, sniper’i, yabancı teröristli korkunç şehir savaşına hazırlandıkları ortaya çıktı. Artık bölgede eğitim, ticaret, sosyal hayat, her şey bitti, şehirlerde tanklar dolaşıyor. Ve 2016’da artık neredeyse her gün şehit veriyoruz...
AKP, bu 3 yıl boyunca bir yandan da kendi kitlesine, “Onlar konuşur Ak Parti ya-par” sloganıyla; “OHAL kalktı, baskılar bitti, köyümde özgürce yaşıyorum” veya “Çözüm süreci başladı, anaların gözyaşı dindi” gibi görselli kampanyalarla algı yönetimi yapmıştı her zaman olduğu gibi...