Memlekette her şey giderek daha kötüye ve daha yanlışa gidiyor, uluslararası dünya Türkiye’nin demokrasiden, insan haklarından, temel özgürlüklerden giderek uzaklaşmasını ve Ortadoğu’nun karanlığına giderek yaklaşmasını gözlerine inanamayarak seyrediyor. Sonunda kendilerine de zarar verecek bu düşüşü durdurmak için rapor üstüne rapor yayınlıyor ama AKP’lilerin tek derdi başkanlık da başkanlık...
Cumhurbaşkanı’nın damadının başbakan olması ciddi ciddi tartışılıyor. Bu ne cüret, çağdaş bir demokraside, 21. yüzyılda cumhurbaşkanının damadının başbakan olmasının normal karşılanması nasıl olabilir. Şuyuu vukuundan beterdir dedikleri durum bu işte. 14 yılda, Atatürk Cumhuriyeti’nden bu abuk durumu bile normal kabul edebilen bir siyasi iklim oluşmuş ülkede.
Dünya Adalet Projesi (WJP) tarafından hazırlanan Hukukun Üstünlüğü Küresel Endeksi’nde Türkiye, sürekli gerileyerek 102 ülke içinde 80’inci sıraya, Çin’in, Tanzanya’nın, Zambiya’nın bile gerisine geldi. Doğu Avrupa ve Merkezi Asya bölgesinde Özbekistan ile birlikte sonuncu oldu...
Çocuğa yönelik cinsel sömürü alanında çalışan ECPAT’ın raporuna göre; Türkiye seks ticaretinde kullanılan çocuklar için hem kaynak hem transit ülke. Küresel Kölelik İndeksi’ne göre Avrupa’da ‘modern köleliğin’ yani cinsel sömürü ve erken yaşta evliliğin en fazla olduğu ülke Türkiye. Çocuklar, Türkiye’de cinsel şiddete en fazla maruz kalan grup. Türkiye’deki cinsel suçların yüzde 46’sı çocuklara karşı işleniyor.

*  *  *

Bütün bu utanç verici uluslararası verilere göre, acil olarak kapsamlı denetlemeler yapılması gerektiği halde, Karaman olayı AKP bürokrasisi ve medyasıyla örtbas edildi. Bir kurumda meydana gelen çok ağır bir suçu, bundan sonra benzer bir olay yaşanmaması için işin kuyruğu nerelere gidiyor diye araştırmak yerine, sadece olayın yakalanan failine en ağır cezayı bir günde verip, suçu bireysel göstererek dosyayı kapattılar. Artık bu suçun ne derinlikte, ne yoğunlukta olduğunu hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz...
TBMM Başkanı, çıkıp Anayasa’dan laikliği kaldıralım, içine ülkenin dinini yazalım diye saçmalayabiliyor. Laikliğe kurban olun siz. Laik sistem buna benzer istismarlar yaşanmasın diye, öğrenci öğretmen ilişkisini açık süreçlerde kurdururken, getirmeye çalıştıkları dini sistem, devletin kontrolü olmayan dini eğitim verilen yasa dışı evlerde, öğretmen ve öğrenciyi kapalı kapılar ardında baş başa bırakıyor ve öğrencinin kaderini öğretmenin vicdanına terk ediyor. Sözde dindar sapıklara da gün doğuyor...
Kilis’te 20’den fazla insanımız öldü, ölmeye devam ediyor. İlçede hayat durdu. Durduk yerde dost ülke Rusya’nın savaş jetini düşürüp,
pilotunu öldürdüğümüz için artık sınır ötesine operasyon yapamıyoruz, biz de buradan sallıyoruz roketleri, mermileri. Vatandaşların yaşamları, evleri üzerinde oyun oynar gibi karşılıklı atışıyoruz, koca TSK daha fazlasını yapamıyor. Başbakanlık da AFAD üzerinden milletle dalga geçer gibi akıl veriyor, saklanın, uzaklaşın, çukura girin, bilmem ne. Adamlar ölüm kusuyor bizimkiler anca akıl öğretiyor...
Ne biçim devletsin sen, sınır namustur diye emperyalizme karşı en önemli müttefikimizi hasım yaptın, şimdi ne Ege’de, ne Suriye’de, ne Irak’ta sınırını koruyabiliyorsun. Yunanistan 17 adamızı işgal etmiş, bunlar hâlâ eveliyor, geveliyor. Adalarımıza Yunan’lar teker teker çöküyor, ne hükümetten, ne TSK’dan ses çıkıyor. Ne bekliyorsunuz, İzmir’i işgal etmelerini mi?

*  *  *

Maden kazalarında, iş cinayetlerinde, canlı bombalarla, terör eylemleriyle insanlarımız 10’ar, 30’ar, 100’er, 300’er ölüyor, bunlar ilk iş yayın yasağı getirip hemen; güvenlik zafiyeti yok, bütün önlemler alınmıştır, hatamız yok, kader, takdir-i ilahi, fıtrat gibi gerekçelerle sorumluluk üstlenmiyor, suçu hep başkasına atıyorlar. Her gün şehit, her gün ölüm, her gün acı var memlekette bunların derdi hâlâ ve hiç utanmadan başkanlık...
Bu keyfiyet nereden ve nasıl kaynaklanıyor diye sorarsanız, tek cevabı var. Bu suçları ve keyfiyeti engellemekle yükümlü kurumların hiçbiri işini yapmıyor. Danıştay, Sayıştay, Yargıtay, MGK, TSK, HSYK, YSK, muhalif partiler, memlekette hiç kimse işini ya yapmıyor, ya da layığıyla yapmıyor...
Çocuklarımızı, kadınlarımızı, sınırlarımızı koruyamıyoruz, sınır ötesinden üzerimize ateş açılmasını durduramıyoruz. PKK’nın profesyonel katillerini bitiremiyoruz, yeni katılımları engelleyemiyoruz, güneydoğuda milyonlarca yurttaşımızın evini barkını, alıştığı hayatı terk etmesini ancak seyrediyoruz, milyona yakın çocuğumuza eğitim veremiyoruz...
Bütün bunlara rağmen başkanlık diye tutturmak ancak bir akıl, mantık, vicdan rahatsızlığıyla açıklanabilir. 14 yıldır iktidarda olup da her biri bir diğerinden rezil, utanç verici durumlardan hiçbir sorumluluk üstlenmeyip hâlâ kariyer basamaklarında yükselmeye çalışmak, kendine yeni makamlar icat etmeye vura kıra uğraşmak, memleketi hiç düşünmeden, olan biteni umursamadan her şeyi şahsi ikbali için yapıyor ve istiyor olmakla açıklanabilir...
Demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle, siyasi ahlakla, ağızlarından düşürmedikleri milli iradeyle asla bağdaşmayacak şekilde, % 49’la seçilen bir başbakanı bile 1.5 saatlik bir görüşmeyle görevinden azledebilecek kudrete sahip, 14 yıllık tek kişilik mutlak iktidarına rağmen, bütün bu yakıcı, utanç verici sorunlarımızdaki sorumluluğunu görmezden gelip, hepsini parlamenter sistemin yetersizliğine ve bürokratik oligarşiye bağlamak, çözümü için ısrarla ve inatla daha fazla yetki istemek ancak kendini allame-i cihan, alemi kör herkesi sersem sanmakla açıklanabilir...

*  *  *

Şu 14 yılda öğrendiğimiz bir tek şey varsa, o da Türkiye’nin, ülkeye 14 yılda, insan için uzun devlet için kısa bir sürede bu kadar zarar verebilen bir siyasi hareketi durdurma mekanizmalarına sahip olmadığıdır. Koca Türkiye ve Türk Milleti için utanç verici ve rezil bir durumdur bu. Türkiye’nin bütün demokratik kurumlarının ve devlet bürokrasisinin kendilerinden ve şanlı geçmişlerinden utanmaları gerekir. Bu yasalar bunlar için, bu durumlar için var, niye uygulamıyorsunuz? Daha ne kadar bekleyeceksiniz? Sessiz kalarak, hiçbir şey yapmayarak, kurumlarınızın şanlı geçmişine daha ne kadar hakaret edeceksiniz? Demokrasiyi ve Cumhuriyetin tüm kazanımlarını bu kadar kolayca yok eden bir siyasi hareketi nasıl ve neden durduramıyorsunuz?