Bizim basın tarihimiz,  yabana atılacak, küçümsenecek, burun bükülecek bir geçmiş değildir. Gazetelerimizin haini de, satılmışı da çoktur ama her dönem ”diktatöre, zalime, kendini beğenmişe, egemene, soyguncuya yiğitçe karşı duran” namuslu kalemleri de, gazeteleri de hep olmuştur. Cumhuriyet Gazetesi’nin 15 yazarı ile yöneticisinin, “FETÖ’cü değiller ama propagandasını yapıyorlar” gerekçesiyle evlerinden sabah vakti polisle alınıp sorguya çekilmesi “Recep Tayyip Dönemine” rast geldi.
Cumhuriyet kalıcıdır.
Recep Tayyip gidicidir.
“Recep Tayyip Döneminin”  aynası belediye başkanı Melih Gökçek (Ankara) ile Kadir Topbaş (İstanbul)  Fetullah’ın darbe girişimi yapacak kadar ordu içinde güç, devlet içinde nüfuz, toplum içinde para sahibi olmasına destek verdiklerini gösteren belgeler, kanıtlar, ifadeler olmasına rağmen sorguya çağrılmadılar.  Ankara Belediye Başkanı, “2 oğlumu-2 torunumu bunların okulunda okuttum... Yasalar çerçevesinde onlara destek (belediye arsaları, binaları, imar izinleri olmalı)  verdim...” diyor.
Melih, sorguya çağrılmadı.
Hikmet, sorguya alındı.
Hikmet Çetinkaya, “Fetullah’ın laik cumhuriyeti yıkmak için şeriatçı darbe peşinde olduğunu yıllardır yazan, uyaran” ilk gazetecilerinden biridir.
Hikmet, gazeteci.
Duyduğunu yazar.
Gördüğünü yazıya döker.
Susmaz.
Susarsa “korkmuş”  demektir.
O korkarsa!
Yeni Hikmetler çıkar.
Bu yüzden söylüyorum:
Cumhuriyet kalıcı.
RecepTayyip  gidici.

*  *  *

“Recep Tayyip Dönemi”  arkasına Adnan Menderes, Turgut Özal fotoğraflarını koyarak, Fetullah Gülen’i de “aynı menzile farklı yollardan yürüyen ortak” diye kollayarak bugünlere geldi.
Menderes dönemi gitti.
Özgür gazetecilik kaldı.
Özal dönemi de bitti.
Fetullah da tükendi.
Susmayan basın kaldı.
“Türkiye Sözlü Basın Tarihi” adlı 3 ciltlik kitaptan okuyabilirsiniz: Menderes, “özgür gazetecilik” sözü vererek ve Meclis’e 408 milletvekili sokan lider olarak iktidara geldi. Ezici çoğunluktaydı. İktidarının ilk üç yılından sonra;  gazetecileri susturmak için  “Matbuat (Basın) Kanunu”n da değişiklik yapıp “fikir suçu” kapsamını genişleterek; gazetecileri korkutmaya koyuldu. Çıkardığı yasayı eleştiriyorlar diye İstanbul Gazeteciler Sendikası’nı gece polislere bastırdı. Kapattı. Gördüğünü, duyduğunu özgürce yazmaya çalışan gazetecileri hapsetti. Devlet tekelindeki kağıt ve ilan sopasını kullanarak yazarı baskı altına almaya çalıştı. Milletvekili seçtirerek kendine yandaş basın da yarattı.  Tahkikat komisyonları kurup özgür basına ölümcül darbeler de vurdu.  Çöküşünü yine de durduramadı. Darbe olmasaydı bile bitmişti. Menderes’i yine özgür gazeteciler;  “Yassıada mahkumları ile yaptıkları röportajlarla” savundular. Turgut Özal da büyük oy desteği ve ezici çoğunlukla iktidara geldi. Bir süre sonra muhalefet yapan basını ve gazetelerin sahiplerini; “2.5 gazete kalacak” diyerek korkutmaya girişti. Londra Borsa’sından sterlin zengini Kıbrıslı işadamı Asil Nadir’den kendine yandaş basın yaratmayı denedi. Oyları, yüzde 50’lerden yüzde 20’nin altına kadar indi.

*  *  *

“Recep Tayyip Dönemi”  Takrir-i Sükûn Kanunu çıkartıp gazeteleri “zehirli yılan yuvaları...” diye suçlayarak yazarlarına “idamla yargılama” davaları açan,  telefonla gazete başyazarlarına emirler yağdıran, gazeteleri haftalarca kapatan,  “Kalkın Ey Ehli Vatan” kışkırtması yapıp “Kahrolsun Serteller...” diyerek matbaa basıp gazete yağmalatan dönemlere benzedi.
3.5 ay geçti.
“Fetullah’a destek verdim, o da benim oğullarımla torunlarımı okullarında okuttu” diyen partili belediye başkanı, sorguya çağrılmadı.
Cumhuriyet sorgu altında.
Recep Tayyip gidici.
Özgür gazeteci kalıcı.