Bilin bakalım hangi devlet bu ?
Hayır, tabii ki Türkiye değil.
Tanım Suriye için yapılıyor.
Hem de nerede ?
Türkiye, Rusya ve İran’ın ortak olarak imzaladığı Moskova Deklarasyonu metninde.
Anlaşmanın ilk maddesi tam olarak şöyle ifade edilmiş :
“İran, Rusya ve Türkiye, çok sayıda etnik yapı barındıran, çok dinli, mezhepçi olmayan, demokratik ve seküler bir devlet olarak Suriye Arap Cumhuriyeti’nin egemenliğine, bağımsızlığına, birliğine ve toprak bütünlüğüne saygılarını bir kez daha ifade ederler.”
Türk tarafının bu metni imzaladığı saatlerde Ankara’da Rus Büyükelçinin naaşı otopsi için Adli Tıp’a götürülüyor, bir Rus heyet de soruşturmayı yürütmek üzere Moskova’dan Türkiye’ye doğru yola çıkıyordu.
İmzaladığımız bu metinde çok çarpıcı bir bölüm daha var, birlikte okuyalım :
“İran, Rusya ve Türkiye, IŞİD ve El Nusra’ya karşı birleşik mücadele ve silahlı muhalif grupları onlardan ayırma kararlılıklarını tekrar ederler.”
Meali şu : Önceliğimiz Suriye’deki terörle mücadeledir, Esad’ı devirmek değil. Terör dedikleri, El Kaide, El Nusra, IŞİD.
Ne oldu yani ?
Söyleyeyim.
Geldik başa. Sıfır noktasına.
Aslında savaşın ilk anından beri hep durmamız gereken yere.
Ama biz, bir “büyük tur atıp” reel politiğe ve milli menfaatlerimize geri dönene kadar neler oldu neler !
Memleketin sınırları kevgire döndü.
Mülteci krizi içinden çıkılmaz bir hal aldı.
Suriye’deki savaş, tüm taraflarıyla birlikte çok daha acımasızlaştı.
Ve Türkiye hem dış politikada ve hem de ekonomide yepyeni bir “hat”ta ilerlemeye başladı.
Daha kısa ve açık yazalım : artık Rusya ne derse o olacak Suriye’de.
Hele ki Ankara’daki suikastten sonra öyle Rus Büyükelçiliği binasının önünde Halep eylemi filan yapmak da yok.
Ancak kırmızı bir karanfil belki, vefat eden elçiyi anmak için…
Haliyle AKP’li seçmenin kafası karışık !
Bu Halep konusundaki “yeni duruma” uyum sağlamaları da birkaç gün sürer.

* * *

Türkiye’nin tezi şu “iyi ama bütün dünya çok karıştı”.
Hayır, bütün dünya değil.
Sadece Ortadoğu’daki bu bataklığa giren ülkelerde bombalar patlıyor. Suriye meselesinden uzak kalabilen ülkelerde ise huzur var.
Enerji ya da “emperyal” hedeflerle Suriye’ye bulaşan her ülke ise bedelini kendi vatandaşının kanıyla ödüyor. Korkunç bir biçimde.
Peki Türkiye başına gelenlere engel olabilir miydi, daha farklı bir Suriye politikası bizi kanlı patlamalardan uzak tutabilir miydi ?
Buyrun yanıtı :
“Eğer Batı, bölgesel işbirliği ile beraber IŞİD’e ve radikal İslam’a karşı tavır almazsa, Türkiye bu işbirliğinin içine girmezse, bu coğrafyanın göreceği kan hiç kimsenin hayal edemeyeceği kadar derindir !
Erdoğan kendine göre bu coğrafyayı kurgulayabileceğini sandı.
Türkiye’yi bekleyen tehlike kimsenin hayal bile edemeyeceği kadar büyüktür ! Yıllardır söylüyorum bunu ve hep söyleyeceğim; hak etmiyor Türkiye bunu. Çağdaş bir ülke, demokratik bir ülke, hiç hak etmiyor.
Atatürk niye uzak durdu ? Affedersin, salak mı Atatürk ? Bu emirlerin, şeyhlerin, kralların ne kadar ruh hastası, manyak olduğunu gördü.
“Uzak dur ey Türkiye Cumhuriyeti” dedi ve uzak durdu.
Bu savaşı kesinlikle ve kesinlikle Esad kazanacaktır. Suriye Suriye olarak kalacaktır, çünkü Rusya asla Esad’dan vazgeçmeyecektir, İran asla Suriye’den vazgeçmeyecektir.”
Tamamı doğru çıkan bu cümleler, Sözcü gazetesinde, bizzat benim yaptığım bir röportajda yayımlandı.
Konuşan : Hüsnü Mahalli, tarih 26 Temmuz 2015.
Bugün, Hüsnü Mahalli Silivri cezaevinde.
Türkiye’de ise patlayan bombalara bir de suikastler eklendi.
Demek ki neymiş, doğru söyleyeni zindana da tıksanız, gerçekler en acımasız biçimde ortaya çıkmaya devam ediyormuş.
Nokta.

Bak Kızım;


“önce teslim olmalısın. her şeyden önce korkmayı bırakıp, bir gün öleceğini kabullenmelisin. sadece her şeyi kaybettikten sonra özgür kalabiliriz.”   #DövüşKlubü