Anneler Günü, Anneler Günü!
Üç haftadır dinliyoruz. Sonunda Anneler Günü geldi de şu sinir bozucu reklamlardan kurtulacağız.
Gülben Ergen’in annesiyle konuşma provasını dinlemekten gına gelmişti. Evet, sevdiğim kadın gözümde antipatik birine
dönüştü. Hep aynı şirinlik nereye kadar?!
Bence bu reklamlar insanları yıpratıyor.
Böyle dayatma günlere karşı olduğumu daha önce de yazmıştım.
Neden kutluyoruz Anneler Günü’nü? Annemizi yeterince sevmiyoruz da sevmeyi öğrenelim diye mi?
Yooo, biraz daha fazla eşya kıyafet ya da takı satılsın diye.
İyi, kutlayalım da, biraz da herkesi düşünmek lazım. Abartmamak gerek.
Anneler canımızdır, kanımızdır ... Ee, bir de hediye al... Hadi bakalım bitti. Geçenlerde 45 yaşında bir arkadaşım Anneler Günü yaklaşırken strese girdiğini, 5 yıl önce kaybettiği annesini daha da özlediğini ve üzüldüğünü anlattı bana.. Düşünün!
* * *
Ya çocukların hali? Peki annesi olmayan çocuklar bu reklamlardan ve kutlamalardan nasıl etkileniyor? İlkokullarda yapılan; hadi annemize bir şiir yazalım, kart hazırlayalım faaliyetleri anneleri yanında olmayan, ya da annelerini kaybetmiş talihsiz çocukların üzerinde nasıl bir etki bırakıyor?
Ya evlatlarını yitirmiş anneler?
Çocuğu olmayan, anne olamayan kadınlar da var. Ben bir anne olarak Anneler Günü’nü kutlamak istemiyorum. Unutulmuşsam o günde hatırlanmak da istemiyorum. Çiçek, böcek, mutfak eşyası falan da istemiyorum. Bunların yerine;
Çocuklarımın güvende ve emniyette olduklarını hissetmek istiyorum.
Onları güzel bir geleceğin beklediği umudunu taşımak istiyorum.
Doğu’da askerlik yapan evlatlarımız için can güvenliği istiyorum.
İşte bunlar annelerin asıl istediği şeyler verilebilecek en güzel hediyeler.
* * *
Aşkım, aşkım...
Evet, sevgi benim için çok önemli. Her türlüsü. Ama gerçek olanı, yapmacık sahte olanı değil.
İnsan sevdi mi gerçekten sevmeli... Sev “miş” gibi yapmamalı. Sevgiye bu kadar düşkün biri olarak en sinir olduğum laf ‘aşkım’. Sanki sevgili oldun mu, bunu söylemeye mecbur. Ne yapmacık, ne sahte bir sevgi gösterisi! En az ‘bayan’ lafı kadar itici. Son zamanlarda birbirine ismiyle hitap eden bir çift görmedim.
Bir de böyle benim gibi “aşkım” lafına gıcık olduğunu söyleyenler var.
Ama ilk fırsatta bir bakıyorsunuz ki onlar da ‘aşkım’ maymununa dönüşüvermiş! İşte aşklar, sevgiler gibi insanlar da gerçek olmalı. İnsan ya olduğu gibi görünmeli ya da göründüğü gibi olmalı.
* * *
Ah Diyanet vah Diyanet!
Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez ülkedeki huzurun sırrını çözmüş.
Diyor ki ‘Herkes bize şunu soruyor, bütün Müslümanları kötülükler kuşatmışken sizin ülkenizde niye bunlar olmuyor?’
Aslında bu soruyu kimler soruyorsa, belli ki bu ülkeden bihaber insanlar. Okuma yazmaları yok, televizyon da seyretmiyorlar, sokağa da çıkmıyorlar.
Diyanet İşleri Başkanı Görmez de bunları ciddiye alıp cevap vermiş. Her gün şehitler verilen, kadınların öldürülüp hor görüldüğü, çocukların tacize uğradığı canlı bombaların patladığı bu ülkenin sırrı şuymuş meğerse:
“Doğrusu benim verdiğim, verebildiğim cevap... Diyorum ki hamdolsun bizde imam hatip liselerimiz var!”
Anladınız değil mi, işin sırrı burada!
Aslında, ülkenin şu anda ki durumunun düzelmesi için bir an önce bu imam hatip liselerinden kurtulmalıyız.
* * *
Ayrıca diyanetin ‘Sigara içiyorsanız binlerce kişiden helallik almalısınız’ fetvası da çok dokunaklı geldi bana.
Evet sigara zararlı bir alışkanlık ama “helâllik almak” etrafı kirletiyorlar diye mi?
Peki, “maden açacağız” diyerek doğayı katledenler ne oluyor? Yeşili korumaya çalışanları da terörist gibi görüp, öyle davrananlara ne diyeceksiniz?
Bina yapacağım ve bunlardan rant sağlayacağım diye şehirlerde yeşil alan bırakmayanlar kaç milyon kişiden helallik almalı??
Bence artık Diyanet’in onları da uyarması gerek. Çünkü bunları yapanlar, bence helallikle de kurtulamayacaklar!
Yoksa Diyanet için de mi kural “Parayı veren düdüğü çalar?!”