Zaman, durgun görünen bir ırmak gibi sinsi sinsi akıyor, günler geçiyor!
Fırat Kalkanı Operasyonu 24 Ağustos’ta başladı.
Suriye’ye girdik!
Birçok siyasi ve askeri uzman “Girmek kolay ama çıkmak zor” diye uyardı!
Çatışmalar, şehitler, yaralılar... 4 ay 5 gün geride kaldı...
Operasyon devam ediyor...
Son rakamlara göre şehit sayımız 40.
Siyasi ve askeri uzmanlar şimdi “Birliklerimizin 4 ay değil 4 yıl sonra bile Suriye’den çıkması çok zor... Bataklığa saplandık bir kere” diyorlar.

* * *

El Bab kenti çevresinde şiddetli çatışmalar devam ediyor.
Başta Amerika olmak üzere, koalisyon güçlerinin verdikleri sözü tutmayarak Türkiye’yi yapayalnız bırakması sonucu şartlar daha da çetinleşti.
Hedef, El Bab’tan sonra Münbiç kenti...
Teröristlerin işgali altındaki bu kentler mutlaka temizlenecek!
Ancak... Münbiç, PKK’nın Suriye kolu PYD’nin işgali altında... PYD örgütü ise Amerika’nın maşası!
ABD sözcüleri sık sık “PYD bizim Suriye’deki kara gücümüzdür” diyor ve bu örgüte her türlü silah ve cephane yardımını yapıyor. Uçaklardan malzeme yağdırıyorlar.

* * *

Bu durumda Münbiç’te Amerika ile karşı karşıya geleceğiz demektir.
Durum gittikçe çetrefilleşiyor.
El Bab ve Münbiç’in alınmasından sonra, sorunların daha da büyüyeceği anlaşılıyor.
Askeri ve siyasi uzmanlar “Harekâtın yıllarca sürmesi mümkün” diye görüş bildiriyor. Yani ülke olarak başımız iyice ağrıyacak, fakat...
Çıkılan bu yoldan geri dönmek artık mümkün değil! Sonuna kadar gitmekten başka çare yok!

“Önce despotluk geldi!”


AKP büyük bir ihtirasla Anayasa değişikliğini Meclis’ten geçirip referandum yolunu açmak istiyor. İktidar, halk oylaması yapılabilirse vatandaşın Başkanlık Sistemi’ne onay vereceğine inanıyor.
Meclis Komisyonu’nda hep kavga var!
Kavganın sebebi, muhalefetin en demokratik hakkı olan konuşma taleplerinin AKP tarafından kısıtlanması...
CHP milletvekilleri “Yapılmak istenen değişiklikle ülkenin başına gelecek tehlikeleri, demokrasinin uğrayacağı zararları anlatmak istiyoruz, AKP çoğunluk gücüne dayanarak zorbalık yapıyor, konuşmamızı engelliyor” diyorlar.

* * *

CHP Genel Başkan Yardımcısı Engin Altay, iktidarın Anayasa değişikliği teklifini kaba kuvvetle komisyondan geçirmeye çalıştığını iddia ederek:
“Başkanlıktan önce despotluk geldi!” diye tepki gösteriyor.
Engin Altay’a göre, siyasal iktidar, sayısal gücünü kullanarak CHP milletvekillerine söz hakkı vermiyor. “Fiziki gücümüz var” diyerek olupbittiye getirip muhalif sesleri susturuyor! AKP grubunun ileri demokrasi (!) anlayışı bu!

“Bunun adı tiranlıktır!”


Devlet Bahçeli ne kadar gözdağı vermeye, baskı yapmaya çalışırsa çalışsın, ülkesini seven MHP milletvekillerini korkutamıyor.
Başkanlık Sistemi’ni içeren Anayasa değişikliği oylamasında MHP Grubu’nun çok fire vereceği anlaşılıyor.
Son olarak Bursa Milletvekili Kadir Koçdemir de isyan bayrağını çekti.
Koçdemir “Hukuk devletinin bulunmadığı, çoğunluğa dayalı yönetimin adı tiranlıktır!” diye tepki göstererek şöyle devam etti:
“Anayasa değişikliği teklifi, kuvvetler ayrılığı prensibini ve demokrasiyi sona erdiriyor. Dünya böylesi yönetim sistemlerine veda edeli 200 yıl oldu. Ben tiranlığa evet diyemem!”

Tebessüm

“Vay be! Temizliğe bak!”


Gümrük kapısında üç arkadaş ülkeye girmek için bekliyorlarmış.
Görevli memur kontrol sırasında ilk valizde 7 tane külot ve atlet görünce merak edip “Niye 7 tane?” diye sormuş.
“Haftanın 7 günü var. Hepsi için bir tane... Pazartesi, Salı, Çarşamba...” demiş adam.
Görevli ikinci valizi açıp bakmış, 8 tane don ve atlet... Yasal bir sakıncası yok ama yine merak edip “7’yi anladık da, niye 8?” diye sormuş.
Genç adam “Pazartesi, Salı, Çarşamba... Her gün için bir tane... Ve bir tane de yedek” demiş.
Gümrük görevlisi içinden “Vay be” demiş “Avrupa görmüş insanlarımızın temizliğine bak! Şu medeniyete bak...”
Sıra gelmiş bizim Temel’e... Görevli açıp bakmış tam 12 tane don ve atlet... Görevli
“İşte Avrupa görmüş bir insanımız daha” diye düşünerek sormuş: “Neden 12 tane?”
Temel cevap vermiş:
“Ocak, Şubat, Mart... Bir yıl 12 ay değil mi memur bey!”

Günün sözü


Zulümle kuyu kazan aslında kendisi için tuzak hazırlıyordur!

1