TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu Cezaevi Alt Komisyonu’nda AKP, CHP, MHP ve HDP’li milletvekilleri bulunmasına rağmen PKK’lı, DHKP-C’li, dinci örgüt militanlarını sanki sadece CHP’li üyeler ziyaret etmiş gibi gösteriliyor. O ziyarette kimin “Allah kurtarsın”, kimin “Tayyip Bey kurtaracak” dedikleri de ortaya dökülüyor. Cezaevlerinde hükümlü ve tutuklularla yapılan ziyaretlerde sanki AKP’liler yokmuş gibi “yasadışı bir görüşme” gibi gösteriyorlar. Oysa o ziyaretlerde Komisyon Başkanlığı’nı Ayşe Türkmenoğlu, şimdi de AKP’li Mehmet Metiner yürütüyor. Aslında bu komisyon cezaevi ziyaretleriyle önemli bir boşluğu da dolduruyor.

ONLARIN SESİ OLDULAR


Bu ülkede “Ergenekon”, “Balyoz”, “28 Şubat”, “Odatv”, “İzmir Casusluk”, “İstanbul Casusluk” başta olmak üzere değişik isimlerle insanların hayatını kararttılar. Cezaevlerine attılar. Onların dışarıyla tek bağlantıları özellikle CHP milletvekilleri Veli Ağbaba, Özgür Özel ve Nurettin Demir olmuştu. Ziyarette tuttukları notları kamuoyuna aktarıyorlardı. Yalnız onların değil organize suç örgütü liderleri, elemanları, değişik suçlardan yatanlar da cezaevi koşullarını, isteklerini, haksızlıkları, hastalıkları onlar aracılığıyla duyurdu.
Yıllarca açılmayan davaları, cezaevindeki şüpheli ölümleri kamuoyu gündemine getirdiler. Bugün PKK, DHKP-C, dinci örgüt militanları nasıl görülüyorsa, o günlerde de “Ergenekon” sözde “terör örgütü” de öyle görülüyordu.

SUÇUNU ÖĞRENEBİLMEK İÇİN


Tuncay Özkan, Cumhuriyet Mitingleri’nde yüz binleri topluyor, onlara ateşli konuşmalar yapıyordu. Bir gün Tuncay Özkan’ı da gözaltına aldılar. Sorgusunda kendisine “16 Aralık 2003 tarihinde Jandarma Genel Komutanlığı’na gidip orada 43 AKP’li milletvekilini AKP’den kopartacağınızı, hükümeti bozacağınızı söylediğiniz ve bu sözlerinizin de orada kayda alındığı tespit edilmiştir. Bunu nasıl yapacaktınız?” diye sordular. Bu sözler karşısında Tuncay Özkan şaşırdı, “Böyle bir şey söylemediğini, varsa böyle bir kayıt ortaya konulmasını” istedi. Tam 3.5 yıl sonra “böyle bir CD olmadığı”na ilişkin yazı mahkemeye ulaştı.
Tutuklama istemiyle mahkemeye çıkarıldığında, orada da “suçum ne?” diye sordu. Ona “Ergenekon Örgütü şemasında ismin var” dediler. Tuncay, bunun kendisine gösterilmesini istedi Hakim Ö.D. “Gizlidir. Gösteremeyiz” dedi. Özkan, böyle bir yapılanmadan bilgisinin olmadığını söyledi. Aradan tam 4.5 yıl geçtikten sonra “Ergenekon şeması” açıklandı. O listede birçok kişinin ismi bulunmasına rağmen Tuncay Özkan’nın adı yoktu.
Dava aşamasında yine Tuncay Özkan hep sordu, “Suçum ne?” diye... Bunun için 13 ayrı dilekçe verdi. Mahkeme ara kararında, sanığa suçunun söylenmesini istedi. Ancak Cumhuriyet Savcısı M.A.P., “Sanık suçunun ne olduğunu biliyor. Biz niye söyleyelim” dedi. Heyet, durumu değerlendirmek için çekildi. Sonunda suçunun iddianamede yazılı olduğu belirtildi.

PORTAKAL RENGİ


Ne olduğunu anlayamadan Özkan’a iki kez ağırlaştırılmış hapis, Susurluk ile ilgili belgeleri bulundurmak suçlamasıyla da 16 yıl hapis cezası verildi. Özkan cezaevinde 6 yıl kaldı. Çıktığında külçe gibiydi. O coşkulu Tuncay’ın yerini sakin bir Tuncay almıştı.
Özkan, kısa süre önce Almanya’da ağır bir ameliyat geçirdi. Ameliyat parasını devlet değil kendisi ödedi. Türkiye’de yaptırdığı tahlillerde yetinmeyip Almanya’da yeni tahliller yaptırdı. Tuncay’da yalnız DDT (çok zehirli böcek öldürücü) değil vücudunda önemli miktarda radyoaktif maddeler de bulundu.
Açıkçası Tuncay Özkan’ı cezaevinde yavaş yavaş öldürüyorlarmış. İşte o günlerinde bir doktorun, bir askerin kendisine yardımcı olmaları, bacağının arasında ilaç getirip kendisini tedavi etmeye çalışması belki Tuncay’ı ayakta tutmuş. Çünkü onun “portakal rengi” herkesi şaşırtıyor ama bir türlü üniversite hastanesine gönderilmesine de izin vermiyorlardı.

ÖLÜMLER SORGULANMALI


Doktorların Tuncay Özkan’a anlattığına göre radyoaktif madde daha çok ayranla ve kuru soğanın içine zerk edilmesiyle vücuda giriyor. Bu konuda Özkan’a Alman doktorlar da ayrıntılı bilgi verdi. Cezaevinde “dağ gibi adam”, saatlerce spor yapan Kaşif Kozinoğlu da soru işaretleri bırakıp öldü. Bulgulara göre Özkan’ı da yavaş yavaş zehirliyorlarmış. O dönem “Azılı terörist” muamelesi gören Tuncay Özkan’ı ve sözde aynı örgütün diğer elemanlarını milletvekillerinin ziyareti doğru değil mi?
Kim olursa olsun, devlete teslim edilmiş kişilerin de haklarını korumak, sorunlarını dinlemek ve bunları kamuoyuna anlatmak ne zamandan beri suç oldu? Sonra böyle bir suç işleniyorsa, aynı komisyonda görevli AKP’li milletvekillerini niçin “yok” sayıyorsunuz?