Kamu görevlilerinin kimisinin görevine son veriliyor, kimisi soruşturma sonuna kadar açığa alınıyor. Bu durumu fırsata dönüştüren bazı kuruluşlar, siyasi görüşünü, duruşunu beğenmedikleri personelden kurtuluyor. Bunun yeni halkası da, “özelleştirme” gerekçe gösterilip, çalışanlar “havuz” olarak nitelendirilen yani “bizim işimize yaramıyor, ne yaparsanız yapın” denilip atılıyor.
Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi (TEDAŞ) özelleştirme kapsamına alınmıştı. Bu amaçla 21 dağıtım şirketi oluşturulmuştu. Bunlar 30’ar yıllığına mülkiyeti TEDAŞ’ta kalmak şartıyla özel sektöre devredildi. TEDAŞ’ta bir genel müdür, 5 genel müdür yardımcılığı, 10 daire başkanlığı, 21 bölgede de özelleştirmeden sonra koordinatörlükler oluşturuldu. TEDAŞ’ın faaliyetleri de devam etti. Belli aralıklarla teknik ve idari personel alımı da gerçekleştirildi.

367 KİŞİ GÖNDERİYOR, 248 KİŞİ ALIYOR

TEDAŞ’ta demek ki işler yoğun... O yüzden olacak, “iş yükünün fazlalığı” gerekçe gösterildi, 156 elektrik mühendisi, 20 elektrik teknikeri, 21 harita mühendisi, 42 harita teknikeri, 3 makine mühendisi, 1 orman mühendisi, 5 idari personel almak üzere toplam 248 personel alımı için 20 Temmuz 2016 tarihinde Özelleştirme İdaresi Başkanlığı’na başvuruldu ve kadro istendi.
Buraya kadar tamam. Ama bundan sonra olanlara bakalım: TEDAŞ Yönetim Kurulu 19 Eylül 2016 tarihinde aldığı kararla, merkez teşkilatında çalışan 320, koordinatörlüklerde görevli 47 olmak üzere toplam 367 personeli “istihdam fazlası” olarak gösterdi ve bunların “havuza atılması” oradan diğer kuruluşlara nakillerinin yapılmasını kararlaştırdı. “Personele ihtiyacım var” denilip sözleşmeli veya İş Kanunu’na tabi daimi işçi statüsünde açıktan personel alınabilmesine genel müdürlük yetkili kılındı.
TEDAŞ’a yıllarını verenlerin öyle bir gönderilişi vardı ki bu hiç yakışmadı. İzinde ve görevde bulunanlara alındıklarının tebliğ edilebilmesi için izinlerinin kaldırılması, raporlu olanlara görevden alınma bildiriminin evlerinde yapılması, 24 saat içinde odaların boşaltılması gizli yazıda belirtilmiş. Gönderilenlere bakıyorsunuz daire başkanları yerinde ama altındaki kendilerine yakın şube müdürleri dışındakilerin hepsini gönderdiler.
Buna “boşalt-doldur” sistemi diyorlar. Onlar gönderildi, yerlerine kendilerine yakın isimleri dolduracaklar. İyi de yıllarını bu kuruma verenlere yazık-günah değil mi?

Atatürk, ilk Dil Kurultayı’nı toplamıştı

Atatürk’ün önerisiyle ilk Türk Dili Kurultayı 26 Eylül 1932’de toplandı. Günümüzde dilimizle ilgili bayramlar unutturulmaya çalışılsa da, bunu unutmayan, 26 Eylül’ü bayram olarak kutlamayı sürdürenler var. Bilkent Üniversitesi’nin öncülüğünde Yunus Emre Enstitüsü, Türkiye-Azerbaycan Dostluk İşbirliği Vakfı’nın da desteğiyle 11’incisi düzenlenecek olan Uluslararası Büyük Türk Dili Kurultayı da bunun bir göstergesidir.
Bilkent Üniversitesi Kurultay Düzenleme Kurulu Başkanı Dr. Rasim Özyürek, üniversitenin adına yakışır bir kurultay için aylardır çalışıyor. Rasim Özyürek, Yunus Emre Enstitüsü Başkanı Dr. Şeref Ateş, Azerbaycan Vakfı Başkanı Enver Hasanoğlu’nun konuşmalarıyla 26 Eylül’de Budapeşte’de başlayacak ve 3 gün sürecek kurultayda 116 bildiri sunulacak.
Türk dilinin öz zenginliğini ortaya çıkarmayı, dünya dilleri arasında değerine yaraşır yüksekliğe eriştirmeyi hedefleyen kurultayda, Türk dili ile ilgili gelişmeler, yeni saptamalar ele alınacak. Kendi dilimize yabancılaştığımız bir dönemde, bu kurultay gibi Türk Dil Derneği’nin çabalarına da destek verilmesinin kaçınılmaz olduğunu belirtelim.

O HUKUKSUZLUK GİDERİLMEDİ

Atatürk’ün 12 Temmuz 1932 yılında dernek olarak kurduğu Türk Dil Kurumu, onun vasiyetnamesine rağmen 1983 yılında hukuksuzca çiğnenerek kapatıldı, hukuk ayıbı bugüne kadar düzeltilmedi. İşte, bu hukuksuzluğa tepki olarak 1987’de kurulan Dil Derneği, Atatürk’ün başlattığı Dil Devrimi’ni kısıtlı olanaklarına rağmen sürdürmenin çabası içinde...
İlk Türk Dili Kurultayı’nın üzerinden 84 yıl geçti. Dil Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Sevgi Özel, “Yaşamı boyunca aklın öncülüğüyle bilim ve sanatın ışığına tutunan, laik cumhuriyetimize emek veren ilkeli, ödünsüz aydınlanmacıların varlığı, düşünceleri, yapıtları, özellikle gençlerimizin yolunu aydınlatmak açısından şimdi daha büyük önem taşımaktadır” diyor ve 84. Yıl Onur Ödülleri’ni 26 Eylül’de vereceklerini belirtiyor.
Atatürk’ün birçok devrimi gibi dil devrimini de ortadan kaldırmak isteyenler, bilsinler ki bunu da başaramayacak.