Kimi sorular vardır, yanıtı içindedir. Kimi yanıtlar yeni bir soruyu gerektirir. Yanıtsız kalan sorular düşünceyi ve merakı yoğunlaştırır. Kimi zaman da eskilerin “Sükût ikrardan gelir” sözünün anlattığı suçlamayı, kuşkuyu, sorup söylenenin kabûlü anlamına gelir. Ama her durumda soru, gerçeğin anahtarıdır, gerçeğe ulaşma, gerçeği saptama yoludur.
Ulusal yaşamın tüm gereksinimlerini karşılamak göreviyle yükümlü iktidarların sağlık ve güvenlikten başlayarak toplumsal, siyasal, hukuksal, ekonomik vd. her alanda ve her konuda yurttaşlarına sunmak durumunda olduğu esenlik, mutluluk ve aydınlık için çabalar göstermesi en doğal durumdur. Bu asıl görevini savsaklayıp kendi partilerinin, kendi kişisel çıkarlarının ve özel amaçlarının gerçekleşmesi için uğraş verenlerin bağışlanır bir yanı olamaz. Halkın erinci (huzuru) başlıca erekleri (hedefleri) olmalıdır. “Yurtta barış, dünyada barış” özdeyişiyle toplumsal barışa, ulusal dayanışmaya büyük değer veren ATATÜRK’ümüzün “İnsanlar, sürekli yüksek, soylu ve kutsal hedeflere yürümelidir. Bu davranış biçimidir ki insan olanın vicdanını, bilincini, tüm insanlık kavramını doyurur. Bu yolda yürüyenler ne kadar özveride bulunurlarsa o ölçüde yükselirler” sözü hepimize yol gösteren özdeyiştir.

GÜNÜMÜZDE

Siyasal iktidarlar, devlet yönetiminde birincil görevin yurttaşların yaşam koşullarını düzeltip geliştirmek olduğunu bir yana bırakıp kendi iktidarlarını sürekli kılacak çabalara ağırlık vermektedir.
Yeniden iktidar olmak için başvurmadıkları yöntem kalmamaktadır. İktidarlar, görev sürelerindeki tüm olaylardan, oluşumlardan ve sorunlardan sorumludurlar. Sorumsuz iktidar olamaz. Kötülükleri başkalarının sırtına yıkıp iyilikleri yüklenip kaçmanın siyasal ustalık sayılması ilkelliği savunulamaz.
Ülkemize gelince, AKP 14 yıldır iktidarda. İçişleri Bakanı’nın rakamlarla açıkladığı korkunç durumun sorumluları kimler? FETÖ nasıl devletin her organına, her birimine yerleşmiş? Bunlar darbe olayı ortaya çıkınca mı ya da ondan az önce mi olmuş? Önceleri iktidarbaşının “Ne istediler de vermedik?” dedikleri kimlerdi, neler verdiler, nelere göz yumdular, nelere destek oldular, neleri birlikte yaptılar? 17/25 Aralık 2013’e kadar Fethullah’a dizilen övgüler, birlikte katıldıkları toplantılar, çektirdikleri fotoğraflar ne idi? Fetö’cüler yurtdışından mı geldi? Başka ülkelerde mi eğitilip yetiştirildiler? Hassas görevlere getirilirken hiç mi soruşturma, araştırma yapılmadı? Görevlere getirenler, yardımcı olanlar, birlikte çalışanlar kimlerdir ve şimdi nerededirler? Siyasal destekçilerine, koruyucularına, artıklarına dokunulmayacak mı? KHK furyası, bir siyasal fırsatçılık görünümünde. Askerî Yüksek İdare Mahkemesi (AYİM)’nin Fetocu’ların tasfiye etmek istediği generallerin terfileri için verdiği kararlar zamanında değil, emekliliklerinde uygulanarak yerlerine Fetocular atanmadı mı? Yadsınamaz bir gerçektir, Fetocular daha çok AKP döneminde büyüdü, yayıldı, güçlendi. HSYK kararıyla meslekten çıkarılan yargıç ve savcıların atamalarını yapan, yerlerinde tutan yetkililere dokunuldu mu?
İktidar bunların ve benzer soruların yanıtlarını vermedikçe, veremedikçe sorumluluktan kurtulamaz. Değişik kaynaklı ve kılıklı terörü durduramamanın da hesabını vermelidir. Cerablus harekâtı ve 15 Temmuz anlatımlarıyla sorumluluğu geçiştiremez. Tüm çabalar 17/25 Aralık 2013’ü kapatmak için.

TEMEL SORUNLAR

Devlet yapısında geriye gidici, Osmanlı özentisi durumlar yaşanıyor. Sıkışınca andıkları ATATÜRK’ün ulusal bayramlarda, astıkları posterleriyle bir tür kandırmaca oynanıyor. İlkeleri gözardı ediliyor, kurumları yıkıma uğruyor. Köktendincilerle sözde milliyetçilerin dayanışması, adını anmaktan kaçındıkları TÜRK ULUSU’nun beklentilerinin tersinedir. Nerdeyse, dikta ve şeriat düzenini andıran uygulamalar yapılmakta, hukuk ve demokrasi sözde kalmaktadır. Kimlerin nerede oturduklarını görünce insanın içi kararıyor. Muhalefete büyük sorumluluk düşüyor. Nice sorular daha sorulabilir ama zaman ve yer sınırlı. Bakalım, Binali Yıldırım’la başlayan Atatürk’ü anma olumluluğu sürecek mi? Bir günde 12 şehite yürek dayanmıyor.

YİTİRDİĞİMİZ DEĞERLER

Ağustos ayında Sevda Cenap And Müzik Vakfı Başkanı Mehmet BAŞMAN’ı sanat eleştirmeni Kaya ÖZSEZGİN’i, şair öğretmen Özbek İNCEBAYRAKTAR’ı ve yazar Vedat TÜRKALİ’yi yitirdik. Anıları önünde saygı ile eğilerek hepsine Tanrı’dan engin rahmet, yakınlarına, sevenlerine ve sayanlarına başsağlığı dileriz.