Zamanın çarkı da dönüyor, makası da işliyor. Yaşamımızdan koparılanların ayırdında olmamanın yol açtığı yitikler günlerimizi gölgeleyip çekilmesi güç ağırlıklar getiriyor. Özellikle siyasal yaşamın yadsımalar (inkârlar), yalanlar, yakıştırmalar, karalamalar, suçlamalar ve kavgalarla yüklediği ağırlık, sevinçten ve mutluluktan yoksun kılıyor. Düşüncelerimizde, duygularımızda yarınlara ilişkin umutlarımızda bir kararma olduğunu duyumsuyoruz. İç ve dış olaylar ülkemizin ufkunu karartıyor.
17/25 Aralık 2013 olaylarını kendileri için “darbe” sayan siyasetçiler, neden oldukları laik cumhuriyet darbelerini değişik kanallarla sürdürüyorlar. 15 Temmuz 2016 kalkışmasında FETÖ’cülerin yaralayıp öldürdüğü insanların sorumluluğunda, FETÖ’cülerin 14 yılda geldikleri durum ve aldıkları düzey, gözetilirse, onlara her istediklerini verdiklerini açıklayan, onlarla birlikte yanakyanağa resimler çektiren, Türk Devrimi’ne ve Atatürk ilkelerine karşı onlarla birlikte saldırıp onları şımartan AKP’nin hiç mi payı yoktur? İktidar yüz vermese ayaklanamazlardı.
Elleri, dilleri, gözleri, kanlı Türkiye düşmanlarının içte ve dışta olması ayrımı yapılmamalı. Yapay ve yazılı dostlukları önemsenmemeli. Kendi çıkarları ve yararları için Türkiye karşılığında birleşenlerin araçları, oyunları ayrı olsa da, bizim için “aynı” oldukları bilinmeli ve unutulmamalıdır.
Ölüm-kalım savaşı vererek ateşler içinden zaferle çıkıp çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların “Yurtta barış, dünyada barış!” ilkesiyle amaçladıkları insanlık düzenine, birleştirici, kaynaştırıcı çabalarına ters düşen tutum ve davranışlar kara bulutlar biçiminde üstümüzde dolaşmaktadır. Savaş çığlıkları, bölme ve koparma oyunları değişik siyasal çıkışlarla sürdürülmektedir. Güvenlik ve adalet konularındaki yanlışlıklar, ayrıcalıklar partizanlığın körüklediği bozulmalar, yıkımlara neden olmaktadır. Hukukta ve eğitimdeki sakıncalı durumlar ülkenin geleceğine yönelik en ağır yüklerdir.

TUTKU


Siyasal tutkular (hırslar), toplumsal yapıyı kemiren en tehlikeli duygu bozukluklarından biridir. Bilinci kapatan, belleği katılaştıran, ölçüyü kaçırtan, giderek terbiyeyi bile unutturan saplantılı bir gidiştir. Son zamanlarda kimi siyasetçilerin ülkemiz için yararlı oldukları savıyla, güreş tutarcasına tartışmaya girip yumruklaşırcasına kendilerinden geçtikleri “başkanlık” söylemleri, tek adam yönetiminin dünya örneklerini yeterince izleyip değerlendirmemenin boşluklarıyla sırıtmaktadır. Medyanın yandaş kesiminin, siyasetçilere yaranma çabasındaki kimi yanaşmaların yangına körükle gitme görünümündeki kışkırtmaları gerçeklerin önünü kapatmaktadır. Anayasa’nın cumhurbaşkanına tanıdığı aşırı yetkilerle, yargının bağımsızlığını kaldıran tutumların gücüyle, yasamayı yönetimin avuçlarında tutmanın olanaklarıyla yetinmeyip önlenmesi güç açılımlarla kargaşaya sürükleyecek tek adamın vesayetine devleti bırakmanın usdışılığı açıktır. Bedeli ağır olacak siyasal bir bunalıma düşmeden Anayasa’ya uygun davranmak yükümlülüğünde birleşilmelidir. AKP’nin MHP’ye gönderdiği Anayasa paketi için MHP’nin CHP’ne çağrısı olumsuzlukları örtme çabasıdır. MHP destekli AKP önerisi cumhuriyeti tümüyle sözde bırakabilir. Liderler kendi geleceklerinden başka şey düşünmüyor görünümündeler.
Anayasa’dan lâikliği kaldırmak, değiştirilmesi önerilemez cumhuriyetin nitelikleriyle oynamak, cumhurbaşkanı ve milletvekili andlarındaki önemli bölümleri çıkarmak, ulusla devletin arasına demir parmaklıkları aratacak kalın duvarlar örmek kimseye yarar sağlamaz. Önceki yöneticilerin kotardığı işleri şimdiki yöneticiler başaramıyorsa kusur kurallarda değil, kendilerindedir. İyi kural, iyi uygulanmazsa kötü olur; kötü kural iyi uygulanırsa iyi olur. Devleti bir kişiye, bir aileye emanet etmek yıkımına olur vermektir.

UNUTULMUYOR


“Demokrasi açılımı” denilerek PKK destekçileriyle kurulan ilişkiyi unutturmak isteyenler aldanıyor. Oslo görüşmelerini, Habur geçişlerini, Dolmabahçe toplantılarını, Âkil adamlar tulûatı İmralı geliş-gidişlerini kimse unutmuyor. Kim kiminle birlikte, kimi destekledi, neler konuşulup görüşüldü? Bilmeyen yok ama inkâr eden çok...