Reza Zarrab’ı ABD’de tutuklayıp, mahkeme önüne çıkaran New York Federal Savcısı Preet Bharara, Türkiye’de bir anda tanındı.
Zarrab ve diğer iki şüphelinin kara para akladıkları, İran’a ambargoyu delip, Amerikan bankalarını dolandırdıkları iddiasıyla açılan dava önceleri “teknik” bir dava gibiydi.
Ancak Zarrab’ın, milyonlarca dolar vererek tuttuğu ünlü avukatlar, birbiri ardına verdikleri dilekçelerle, Türkiye’de bir dönemin tartışıldığı “siyasi” bir dava haline getirdiler. Savcı Bharara da bu hamlelere karşılık, Türkiye’yi derinden etkileyen 17 Aralık iddianamesini delil olarak koyunca, dava “Amerikan bankalarının dolandırılmasından” çıkıp, Türkiye’yi, İran’ı, Birleşik Arap Emirlikleri’ni hatta Rusya ve Çin’i bile ilgilendirir hale geldi.
O kadar ki, davanın ilk açıldığı günlerde “bizi ilgilendiren bir şey yok” diyen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bile konuya dahil oldu.
Zarrab’ın “suçsuz olduğunu” söyledi, kendisinin ve ailesinin isminin davaya karıştırılmasını, Savcı Bharara ile Zarrab dosyasına bakan Federal Hakim Richard Berman’ın FETÖ’cüler tarafından “yedirilip içirilmesine” bağladı.
Bharara, Erdoğan’ın bu iddiasını önce sözcüsü aracılığıyla, ardından da bizzat basına yaptığı açıklamayla yalanladı, Türkiye’ye hiç gelmediğini, Fetullah Gülen’in kim olduğunu ise “Google’da tarayıp öğrendiğini” söyledi.
Türkiye kamuoyu Zarrab davasıyla ilgilenirken, Savcı Bharara’dan yine önemli siyasi bağlantılar içerebilecek, ikinci dava geldi.
Ancak Bharara’nın açtığı bu ikinci dava, Türkiye’yle değil Rusya’yla ilgili... Ve Bharara’nın hazırladığı iddianameye bakılırsa, konu Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bürokratik sisteminin yolsuzluk açısından sorgulanmasına kadar varacak gibi görünüyor.
Zarrab, ailesiyle birlikte Disneyland’a gitmek üzere ABD sınır kapısından girdiği anda gözaltına alınmıştı.
Bharara ile Putin’i karşı karşıya getirebilecek davanın ilk adımı da, tıpkı Zarrab olayında olduğu gibi, ABD’ye giren bir Rus vatandaşının, avukat Andrey Pavlov’un ABD’ye gitmesiyle başladı. Andrey Pavlov 15 Eylül’de Washington Dulles Havalaanı’na indiğinde, kendisine hakkındaki mahkemeye çıkma kararı tebliğ edildi.
Davanın konusu, Rus devlet bürokrasisi tarafından da korunduğu öne sürülen mafyavari bir örgütlenmenin, Klyuev Grup’un, şirketlere illegal yollarla el koyup, bu şirketlerin alacağı vergi iadelerini kendi hesaplarına geçirmesiyle ilgili...
Bharara’nın yeni davasının, Zarrab davasıyla bir başka benzerliği daha var.
Reza Zarrab hakkında önce Türkiye’de dava açılmış ancak ardından düşürülmüştü.
Klyuev Grup’la ilgili soruşturmalar da önce Rusya’da açılmış. Ancak Rusya’da açılan soruşturmalar uzun ömürlü olmamış, kapatılmış.
Hemen ardından da, Klyuev Grup hakkında soruşturma açan Rus Savcı Sergei Magnitsky, “asıl kendisinin yolsuzluk yaptığı” gerekçesiyle Rusya’da hapse atılmış. 2009 yılında hapisteyken şüpheli bir şekilde ölen Magnitsky’nin davası, ölümünün ardından da devam etmiş ve 2011’de “suçlu” bulunmuş.
Savcı Bharara ise ABD’deki soruşturmayı, Klyuev Grup ve bağlı şirketlerin yaptıkları yolsuzluk ve kara para aklama sonucunda, ABD’deki şirketlerin de zarar gördüğü gerekçesiyle başlatmış.
ABD’ye gelir gelmez, daha havaalanında mahkeme celbiyle karşılaşan Andrey Pavlov da, söz konusu Rus örgütlenmesinin işlerini yürüten önemli isimlerden biri olarak tanınıyor.
Amerikan basını, Amerikalı Senatör John McCain’in bile “tehlikeli sınır aşan suç örgütü” diye tanımladığı Klyuev Grup’a karşı açılan davayı, daha şimdiden Putin’e bağlamış durumda...
Bharara, Türkiye’den sonra Rusya’da da çok konuşulacak gibi görünüyor.

Ahrar, Almanya’da ‘terör örgütü’ oldu, ya Türkiye’de?

Almanya Stuttgart’ta bu hafta önemli bir mahkeme sonlandı.
Stuttgart Mahkemesi’nde, Suriye’deki Ahrar El Şam’a, Türkiye üzerinden malzeme taşıyan dört kişi çeşitli hapis cezalarına çarptırıldı.
Mahkeme kararıyla, Ahrar El Şam Almanya’da ilk kez “terör örgütü” olarak tanımlandı. Aynı Ahrar El Şam, daha birkaç hafta önce, Türkiye’nin Suriye’de yürüttüğü Fırat Kalkanı operasyonuna “katılacağını” resmen açıklamıştı.
Stuttgart Mahkemesi’nin kararının sonucu önemli: Mehmetçik’le birlikte Suriye’de savaşmaya soyunan bu örgüt, Almanya’da resmen “terör örgütü” ilan edilmiş oldu.
Mahkeme kayıtları da ayrıca ilginç...
Ahrar El Şam’a çalıştığı için yargılanan bu dört kişinin, Türkiye üzerinden Suriye’ye “neler neler” soktuğu ortaya dökülmüş durumda... Mahkemenin, Türkiye üzerinden, bir şekilde Suriye’ye sokulduğunu tespit ettiği malzemeler arasında 2 askeri radar tarayıcı, 5 ambulans, 7 bin 500 çizme ve 6 bin askeri parka var.
Çizme ve parka konusu daha kolay gibi de... Acaba o ambulanslar, askeri radar tarayıcıları Türk güvenlik güçlerinin radarına hiç takılmadan, Suriye’ye nasıl sokulmuş olabilir?
Daha da vahim soru; Türkiye üzerinden kaçakçılık yaptıkları Alman mahkemeleri tarafından karara bağlanmış bu kişiler, neden Türkiye’de yakalanmadılar ve yargı önüne çıkarılmadılar?
Ve son soru; Alman mahkemesinin bu davası, size de ABD’deki Reza Zarrab davasını hatırlatmıyor mu?
Ya da Türkiye’nin “terör örgütü” ilan ettiği PYD/YPG’nin, bizzat Türkiye’nin müttefikleri tarafından “dost kuvvet” olarak görülmesini?

ANKARA FISILTISI

Yargı camiası ‘eski tarihli’ dilekçeyle emekliliği konuşuyor

Siyasette hemen hiç dokunulmayan FETÖ operasyonlarından en çok etkilenen iki camiayı saymak gerekse, ilkine emniyeti, ikinciye de yargıyı koymak gerekir.
Binlerce savcı, hakim, FETÖ soruşturması nedeniyle ihraç edildi, tutuklandı, işten el çektirildi.
Aralarında alt mahkemelerde olduğu kadar, üst mahkemelerden, Yargıtay, Danıştay, Sayıştay’dan olanlar da var. Anayasa Mahkemesi’nden bile iki üye ihraç edildi.
Türkiye, tüm gücüyle FETÖ üzerine giderken, yargı camiası bugünlerde skandal denilebilecek bir uygulamayı konuşuyor.
Yargı kulislerinde üst yargı kurumlarından bazı üyelerin -ki isim de veriyorlar, biri kadın, diğeri erkek iki kişiden bahsediliyor- korunduğu söylentisi hakim...
Bu kişilerin, 15 Temmuz’da yargı camiasını vuran FETÖ düzenlemeleri çerçevesinde “görevden alınıp, düz hakim olarak atanacaklar” arasında oldukları ancak kendilerinden darbe girişiminden sonra alınan “15 Temmuz öncesi tarihli emeklilik dilekçeleri” ile kurtarıldıkları konuşuluyor. Erken tarihli emeklilik dilekçeleri sayesinde bu iki kişinin, emeklilik günlerinde de sahip oldukları yüksek yargı mensubu özlük haklarından yararlanmaları, yargı camiasında ciddi sıkıntı yaratmış.
Mahkeme koridorlarında bugünlerde “bazı kişiler neden korunuyor” sorusu sık sık soruluyor...