Fırat Kalkanı operasyonu devam ederken, Suriye konusunda ABD ve Rusya’dan çok kritik bir hamle geldi.
Bayramla birlikte El Nusra ve IŞİD dışındaki tüm gruplar için ateşkes üzerinde anlaşıldı. Ateşkesi izlemek amacıyla Washington ile Moskova arasında bir de “koordinasyon-işbirliği” yapısı oluşturuluyor.
ABD ile Rusya’nın uzlaşmasının önemi şurada: Eğer ateşkese uymayan grup olursa, karşısında bu iki büyük gücün öfkesini bulabilecek. Ve bu öfke, ilk kez “koordineli şekilde” sahaya yansıyacak.
Peki, ABD ile Rusya’nın vardığı anlaşma sahayı, özellikle de Türkiye’nin halen aktif askeri operasyon yürütmekte olduğu bölgeyi nasıl etkiler?
Birkaç kritik unsur var:
- TSK’NIN PYD’YE YÖNELİK OPERASYONLARI KISITLANABİLİR- Suriye’de “Nusra ve IŞİD dışındaki tüm gruplar” denildiğinde, bu kategoriye Türkiye’nin terörist ilan ettiği PYD-YPG de giriyor. Türkiye’nin aksine ne Moskova, ne de Washington örgütün PKK ile ilişkisini kabul etmekle birlikte PYD-YPG’yi resmen terörist olarak görmüyor. Dolayısıyla, Türkiye’nin PYD-YPG’ye yönelik ateşkes devam ederken yapabileceği bir hamle, Ankara’yı bir anda sadece PYD-YPG’nin “hamisi” konumundaki Washington ile değil son dönemde ilişkileri düzelttiğimiz Rusya ile de karşı karşıya getirebilir.
- “RAKKA MACERASI” MOSKOVA İLE SIKINTI YARATABİLİR- Çin’de G-20 zirvesine katılan ve ABD Başkanı Barack Obama ile görüşen Cumhurbaşkanı Erdoğan, sürpriz bir çıkış yaptı. ABD ile IŞİD’in kalesi konumundaki Rakka’da işbirliği yapılabileceğini söyledi. Ancak bu işbirliğinin detaylarını vermedi.
İlginçtir, Erdoğan’ın Rakka sözlerinden hemen sonra Rusya’dan bir açıklama geldi. Rusya, Fırat Kalkanı operasyonu konusunda ilk çekincelerini dile getirmeye başladı. Rus Dışişleri “Türk güçlerinin Suriye’de daha derine inmesinden endişe duyuyoruz” deyiverdi. Bu açıklama da, Rusya’nın Türkiye destekli Özgür Suriye Ordusu’nu “Esad’ın alternatifi-karşıtı” gibi görmediğini hatırlatması açısından önemli... Moskova, Türkiye destekli grupların Suriye’de “daha derine inmesine”, dolayısıyla “Esad sonrasının asıl gücü” olmasına izin vermeyeceğini ortaya koymuş oldu.
- EL NUSRA SIKINTISI- ABD-Rusya ateşkes uzlaşmasında Türkiye’yi etkileyebilecek kritik bir konu daha var: El Nusra’nın durumu... Hem ABD, hem de Rusya bu örgütü resmen “terörist” olarak niteliyor olsalar da, bakışlarında farklılıklar var. Bu farklılığın en temel nedeni ise El Nusra’nın zaman zaman Türkiye-Suudi Arabistan-Katar destekli cihatçılarla alanda işbirliğine girmesi, hedef olarak da Rusya’nın desteklediği Esad rejimini görmesi... ABD-Rusya ateşkes uzlaşması, Halep etrafında iki farklı “silahlı militandan arındırılmış koridor” kurulmasını öngörüyor. Amaç, Halep’te çatışmalardan dolayı sıkışmış durumdaki yaklaşık 300 bin kişiye yardım ulaştırabilmek. El Nusra ile Türkiye destekli Suriyeli gruplar arasındaki en büyük işbirliği ise Halep kırsalında yaşanıyor. El Nusra’nın, ABD-Rusya ateşkes anlaşması ile durdurulacak Esad güçlerine yönelik olası bir saldırısı, durumu karıştırabilir. Hele Türkiye’nin tam kontrol edemediği ancak açık destek verdiği grupların da El Nusra ile birlikte “fırsattan istifadeye” kalkması, Ankara’yı çok zor durumda bırakabilir.
Daha Suriye krizinin en başında Ahmet Davutoğlu, dönemin Dışişleri Bakanı olarak TBMM’de bir konuşma yapmış, “Yeni Ortadoğu hayalini” anlatmıştı. AKP’lilerin müthiş coşkulu alkışları arasında “Yeni bir Ortadoğu doğuyor. Bu yeni Ortadoğu’nun sahibi, öncüsü, hizmetkarı olmaya devam edeceğiz” demişti.
Geçen zamanda Türkiye, kurulan bu yeni Ortadoğu’nun ne sahibi, ne de öncüsü olabildi. Eğer başarılı başlayan Fırat Kalkanı operasyonu, Suriye’nin daha derinlerine yayılmaya kalkarsa;
Ankara’da dillendirilmeye başlanan “Rakka” sesleri alana da yansıtılırsa...
Türkiye açısından korkarım Davutoğlu’nun öngörüsünün sadece son kısmı gerçek olur; “Yeni Ortadoğu’nun hizmetkarı” kısmı...
Daha “Yeni Ortadoğu”nun nasıl bir şey olacağını kimsenin bilmediği bir ortamda da “kimin” ya da “neyin” hizmetkarı olunacağı hiç belli olmaz.

AKP’nin Washington açmazı: Hillary mi, Trump mı?

Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sadece Suriye açmazı değil...
ABD’de kasımdaki başkanlık seçimlerinin ardından Türkiye’yi çok zorlayacak bir açmaz bekliyor:
Hillary Clinton ya da Donald Trump’tan hangisi başkan seçilirse seçilsin, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti çok ciddi sıkıntılarla karşı karşıya kalabilecek.
- HILLARY CLINTON İLE FETÖ GERGİNLİĞİ OLASILIĞI- Eğer Hillary Clinton seçilirse, ABD ile 15 Temmuz darbe girişiminin ardından FETÖ konusunda yaşanan gerginliğin daha da artması muhtemel... ABD seçim sistemindeki “bağış” unsurunu çok iyi kullandı. Fetullah Gülen’e tabi kişi ve kuruluşlar, ABD’de hem demokratlardan, hem cumhuriyetçilerden çok sayıda senatör-vali-temsilciler meclisi adayına bağış desteği verdi. FETÖ ekibinden en çok bağışı alan Amerikan siyasetçileri arasında New York senatörü olduğu dönemde Hillary Clinton da bulunuyordu. O kadar ki, Fetullah Gülen cemaatinin ABD’de yaptığı tüm büyük organizasyonlara Clinton ya bizzat katıldı ya da mesaj/temsilci gönderdi. FETÖ’nün ABD’de düzenlediği son büyük organizasyon olan Türkçe Olimpiyatları’na sadece birkaç ay önce Başkan Obama’nın gönderdiği “tebrik mesajını”, Obama’nın Ramazan Bayramı resepsiyonunda cemaatçi örgütlerin Beyaz Saray’da selfie çekerek şov yapmasını da unutmamak gerekir. Tüm bunlar, Demokrat Parti’nin başkan adayı olarak Obama’nın da desteğini alan Hillary Clinton’ın kampanyasının FETÖ tarafından hâlâ desteklenmekte olduğunun kanıtları gibi...
Bu durum, Ankara’nın “Clinton seçilirse, Türk-Amerikan ilişkilerinde FETÖ engeli nasıl aşılır?” sorusu üzerinde çok daha ciddi çalışılmasını gerektirecek kadar önemli... Clinton’ın seçilmesi, Fetullah Gülen’in zaten çok az ihtimal olarak görülen ABD’den Türkiye’ye iadesini, imkansız hale de getirebilir.
- DONALD TRUMP İLE DİN ÇATIŞMASI İHTİMALİ- Cumhuriyetçi Başkan adayı Donald Trump’ın seçilmesi halinde ise Türkiye’nin önüne ABD ile “dini söylem çatışmasının” çıkması büyük ihtimal gibi görünüyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AKP hükümeti, tüm politika ve söylemlerini “İslam dini” ile bağdaştırıyor. Erdoğan’ın da, AKP’li bakanların da ağzından İslami söylemler düşmüyor. Trump ise Amerikan toplumunda yükselişini “ayrımcılık” üzerine kurdu. Seçim kampanyasında, Amerika’daki beyaz-Hristiyan kesimin sözcülüğünü yaptı, kullandığı ayrımcı dilden Müslümanlar da fazlasıyla nasibini aldı. Trump, özellikle Müslümanlar hakkında kullandığı ayrımcı dil ve yaklaşımı, başkan seçilmesi halinde de devam ettirirse, Erdoğan ve AKP hükümetiyle bir noktada çatışmaması mümkün görünmüyor. Trump, Erdoğan ve AKP yönetimindeki Türkiye ile işbirliğine hevesli olsa bile sürekli Müslümanlar’ı dışlayan bir Amerikalı siyasetçi ile işbirliğini Türkiye’deki seçmenlere nasıl anlatacağı konusu, en büyük muammayı oluşturuyor.
Kısacası, kasım sonrasında Türkiye’nin Washington’da işi çok zor görünüyor.

Akl-ı Atatürk dileğiyle...

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana en sıkıntılı dönemini yaşıyor.
Mehmetçik ülke dışında aktif operasyonda...
İçeride, bir değil birkaç terör örgütüyle mücadele edilmeye çalışılıyor.
Bugün bayram...
Ülkem, Türkiyem için dileğim hem dışarıda hem de içerideki bu mücadelelerde “akl-ı selim” içinde hareket edilmesi...
Eğer, AKP’nin pek sevdiği “yerli ve milli” söylemek gerekirse... Türkiye’yi kurtaracak olan “kurucu ayarlar”dır. O yüzden bu bayram ülkem için “akl-ı Atatürk” diliyorum...