“Maymunlar Cehennemi: Savaş” bugünün dünyasına ve geleceğine göndermeler yapan vurucu bir film.  Aslında Pierre Boulle’nin aynı adlı kült romanının değeri, 1968 yılında sinemaya uyarlandıktan sonra anlaşılmıştı. Uzak gelecekte maymunların hakim olduğu bir gezegene düşen astronotların yaşadığı gerilim dolu hikayesini anlatıyordu. Ortaya çıkan film kitaba göre daha akıcı bir olay örgüsüne sahipti. Ama insanı şok eden ‘burası aslında dünyaymış!” finali kitapta da olduğu gibi filmin de en güçlü manevrasıydı.

Eski yıldız filmlerine ‘öncesi’ filmleri yapmaya meraklı Hollywood’un ilgisini sessiz sedasız bir kenarda bekledi yıllarca. Tim Burton’ın ne yaptığı ya da ne yapmak istediğinin bir türlü anlaşılamadığı 2001 versiyonu aynı adlı filmse görmezden gelindi adeta. 2011 yapımı “Maymunlar Cehennemi: Başlangıç” ” kaynak aldığı film ve kitaba çok saygılı ve ciddi yaklaşmış sonrakilerin de aynı doğrultuda yaklaşmasına olanak vermiş bir senaryoya sahipti. Dünyanın dört bir yanını saran hastalık insan ırkını azaltırken giderek zekileşen maymunların hikayesini kibirli, yokedici ve ayrımcılık yapan insanlara karşı duran bir Spartacus hikayesi gibi ele almak sonuç getirdi.

maymunlar_1

İkinci film iki azınlığın arasındaki savaşı ele alıyordu. Maymunların lideri Ceasar’ın pek de gönüllü olmadığı bir insan-maymun savaşına sürüklenişini izlemiştik.
Eğer fikir değiştirmezlerse bir üçleme olarak planlanan serinin bu son filmi ise artık tamamen maymunların tarafında duruyor. Olaylar Ceasar’ın ve maymun topluluğunun bakışıyla ilerliyor.
Ormanda saklanan maymunlar, az sayıda kalmış asker insanlardan saklanmaktadırlar. Çok sert ve yarı-delirmiş, kendi ailesi dahil gerektiğinde insanları da katletmeyi göze almış bir albayın etrafında toplanan askerler ilk saldırıyı gerçekleştirirler. Bu durum büyük kayıplar veren Ceasar’ın intikam yolculuğunu başlatır.

“Maymunlar Cehennemi: Savaş” Vietnam savaşı filmlerini hatırlatan bir çatışma sahnesiyle açılıyor. Sonrasında Ceasar’ın birkaç yardımcısıyla yola çıkışı klasik western filmlerinin izini sürüyor. Ekibe yolda katılan küçük bir kız ve yaşlıca bir maymunla ekip biraz daha büyüyor. Albay’ın da dahili olduğu esir kampına varıldığında ise ikinci dünya savaşında geçen toplama kampı filmlerinin alanına giriyor. Giderek deliren Albay karakteri ve diğer bazı detaylar da bizi Francis Ford Coppola’nın 1979 tarihli “Kıyamet” (Apocalypse Now) filmine götürüyor elbette. Zaten insanlığı sona erdiren bir tür kıyamet tasviri oluyor bu son filmle birlikte üçleme.

İnsanoğlunun yıkıcılığının, insanlığın sonunu getireceğini oldukça duygusal sahnelerle birleştiren çarpıcı bir görsellikle sunuyor yönetmen Matt Reeves. Bu hikayeyi tam da anlatılması gerektiği gibi, müziklerinden bütün diğer tasarımlarına kadar karanlık bir bakış açısıyla anlatıyor. Duygusal finali ise 1968 yılının “Maymunlar Cehennemi” filmine zarif bir köprü kuruyor.
Kuşkusuz diğer büyük alkış Ceasar’ı canlandıran Andy Serkis’e diğer yandan. Acılarla, sevgiyle, zaaflarla, güçle, vicdanla yoğrulan karizmatik bir lideri, nasıl göründüğünü tam olarak bilemeden, sonradan bilgisayarla desteklenecek bir şekilde canlandıran aktör olağanüstü bir başarı göstermiş yine.
Yaklaşık iki buçuk saat süren film, bize insanoğlunun önlenemeyen kibiriyle kendisinden olmayana nasıl saldırdığını, kızıldereli ya da yahudi soykırımlarında olduğu gibi her an yeni bir tanesine daha ne kadar da hazır olduğunu hatırlatmakta.

Beğendim
Sadece aksiyona yüklenmemeleri

Beğenmedim
Kamp sahnelerindeki birkaç kolaycı sahne

4 yıldız
Maymunlar Cehennemi: Savaş
War For The Planet of the Apes
Yönetmen: Matt Reeves
Oyuncular: Andy Serkis, Woody Harrelson, Steve Zahn
140 dakika, 13+

Akıntıya karşı istisna kalabilmek!

2. Dünya Savaşının başları. Adolf Hitler Almanya’nın başına geçmiş, Alman kralı 2. Wilhelm’i karısı veyaveriyle birlikte Hollanda kırsalındaki büyük bir eve sürgüne göndermiştir. Nazi ordusu Hollanda işgaline başlarken genç subay Brandt ve onun komutası altındaki birkaç askeri, yeniden Berlin’e dönmeyi umutla bekleyen kralı korumak için görevlendirilir. Eski kralın yakınlarında bir İngiliz casusu olduğundan şüphelenilmektedir.

Brandt evde çalışan ve Hollandalı bir genç kız olan Mieke’den çok hoşlanır. Hatta aralarındaki ilişki yavaş yavaş aşka dönüşecektir. Ancak hem casusun kimliğinin yavaş yavaş belirginleşmesi hem de evi ziyarete gelen Gestapo Himmler’in verdiği haber olayları iyice karıştıracaktır.

istisna_1

Pek çok kurgusal buluşla zenginleştirilmiş tarihi bir romanın beyazperde uyarlaması olan “İstisna”da yakıcı bir romantizme ulaşmaya ramak kalmış dramatik bir aşk hikayesiyle, Hitchcock dokunuşuna muhtaç bir casus hikayesi beraber anlatılıyor. Çok daha ehil ellerde hem aşk hikayesi hem de gerilimi çok daha yüksek volümlere çıkabilecek bir potansiyel taşıyor film. Diğer yandan Alman monarşisinin son temsilcisinin kendiyle hesaplaşmasına ve filme adını veren, faşizmin içinde insanlığını hâlâ kaybetmemiş küçük ama önemli ‘istisna’lara dikkat çekmesi açısından da dikkat çekici bir film. Ancak tiyatro yönetmenliğinden gelme David Leveaux, bu ilk yönetmenliğinde hikayenin hakettiği tansiyonu yarı yarıya verebiliyor. Belki biraz da bütçesinin küçüklüğü yüzünden film bir türlü televizyon filmi hissiyatından çıkamıyor. Yönetmenin erotizmden tutku ve gerilim yaratma çabası ise sonuçsuz kalmış...

Salondan çıktığınızda kötü bir film izlediğinizi düşünmüyorsunuz ancak zihinlerimize nakşolacak anlar ve sahneler kalmıyor geriye.
Emektar oyuncu Christopher Plummer çok ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ büyük bir değer kuşkusuz. Rol aldığı sahnelerde alıp götürüyor. Filmin iki aşığından Brandt’i canlandıran Jai Courtney nihayet beden diline biraz daha uygun bir rolde karşımıza çıkarken, birkaç hafta önce “Tam Gaz”da izlediğimiz Lily James de geçer not alıyor.

2,5 yıldız
İstisna
The Exception
Yönetmen: David Leveaux
Oyuncular: Jai Courtney, Lily James, Christopher Plummer
107 dakika