MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Alman Başbakanı Merkel Türkiye’ye geldi, Cumhurbaşkanı, Başbakan ve CHP Genel Başkanı ile görüştü ve gitti.
Peki ne oldu?
Kimsenin haberi var mı?
Merkel’in “İslamist” tanımına Erdoğan’ın tepki göstermesinden başka bir şey öğrendik mi?
Dünkü gazetelere, önceki geceki TV haberlerine bakanlar Merkel’in Türkiye’de ne yaptığı konusunda bir şeyler öğrenebildi mi?
Hayır.
Oysa Merkel gelmeden önce medyada neler yazılmadı ki.
Merkel’e “FETÖ’cüler” sorulacaktı. İstediğimiz kişileri hâlâ iade etmedikleri sert biçimde hatırlatılacaktı.
Mülteci konusunda verilen ama tutulmayan sözler sorulacaktı.
Almanların İncirlik’ten kaldırdığı Tornado uçaklarının PYD ile bilgileri neden bizden gizlediklerinin hesabı masaya yatırılacaktı.
Beklenti yüksekti.
Sonra ne oldu? Hiçbir şey. Merkel’in bir günlük ziyaretinden medyada kalan tek şey “İslamist” kelimesi ve Erdoğan’ın buna tepkisiydi.
Yandaş medya diğer bütün konuları unuttu ve Erdoğan’ın Merkel’e “haddini bildirdiği, şamar attığı, bozum ettiği” tanımlarıyla cevap verdiği yazılıp söylendi.
Diğer konular ise hiçbir medya organında yok.
Peki bu görüşmelerde Merkel nasıl davrandı? Erdoğan asık bir suratla “had bildirirken” Merkel de bir şeyler söylemiş midir acaba?
Bizim yandaş medyamız “Haddini bildirdik” diye şişinen başlıklar atarken yarın Alman medyasında “Merkel’den Türkiye’ye son uyarı” veya “Merkel Türkiye Cumhurbaşkanı’nı fena halde azarladı” türü bir başlığa rastlayabilir miyiz?
Türkiye’yi dünyadaki tek ve güçlü ülke zanneden bunu da sadece Erdoğan’a borçlu olduğunu düşünen biat etmiş medyamız ve bunlara yardakçılık yapanların bunu da düşünmesi gerek.
Bunun yanı sıra Merkel’in ve Erdoğan’ın yüz ifadelerinden görüşmelerin son derece gergin geçtiği izlenimi aldım.
Bu durumda Erdoğan ne kadar “had bildirdiyse” benzerinin Merkel tarafından da yapılmış olması ihtimali bana göre yüksektir.
Önümüzdeki günlerde bazı Alman gazetelerinden gerçekte yaşananları öğrenebiliriz belki.

ÖNERİ


CHP çifte eylem yapsın bakalım ne olacak?

İktidar ve yandaş kesimde ilginç bir telaş ve endişe havası seziyorum.
Kimi yandaş yazarlar en yüksek perdeden “Bitti bu iş, en az yüzde 55 evet çıkacak, Erdoğan sahaya inince bu yüzde 65’leri bile bulacak” derken bazı yandaşlar ise daha temkinli, kimi evet oranını kıl payı yüzde 50’nin üzerinde gösterirken birçoğu da evet’in o kadar da kesin olmadığını belirtmeden edemiyor.
Evet-hayır kampanyalarında da bu kendini gösteriyor. Hayır diyenlere yönelik bastırma ve sindirme operasyonlarını görmezden gelen yandaşlar engellemeleri tümüyle inkar ediyor, tam tersine evet diyenlere linç uygulandığını bile söyleyebiliyor.
CHP’ye bir önerim var. Devlet güçlerinin evet diyenlere nasıl hayır diyenlere nasıl davrandığını tüm halka göstermek için bir “deney” yapsınlar.
CHP’li 50 kişi bir meydana toplanıp “hayır bildirisi” okusun, yine CHP’li 50 kişilik bir başka grup da aynı anda bir başka meydanda “evet bildirisi” okusun.
Bakalım ne olacak?


HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

“Ben hızlı gideceğim siz tabelayı değiştirin”

Hafta içi her gün Halk TV’de saat 11.00’de başlayan ve 13.00’e kadar süren “Can Ataklı ile yazıişleri” programını yapıyorum.
Bana ulaşan mesajlara göre hayli izleniyor. Beğeni, eleştiri ve uyarı mesajlarınızı da alıyorum çok teşekkür ederim.
Perşembe günü Liberal Demokrat Parti eski genel başkanı Cem Toker konuğum olmuştu.
Toker gözlediğim kadarıyla izleyiciden büyük beğeni aldı.
Toker dayatılan başkanlık sistemi ile ilgili çok hoş bir benzetme yaptı.
Şöyle dedi; “Diyelim ki İstanbul’dan Ankara’ya otomobille gidiyorsunuz. Yol da boş ve 200 kilometre sürat yapıyorsunuz. Oysa bu yolda hız sınırı 120 kilometre. Sizi uyarıyorlar bu kadar hızlı gitmemeniz için ve hız limitinin 120 olduğunu belirtiyorlar. Ama siz çok güçlüsünüz, hiçbir şeyi takmıyorsunuz. Bu uyarılara karşı (Valla kardeşim ben 200’le giderim ve bana karışamazsınız. Ama madem limit 120 tabelaları değiştirin ve 200 yapın) diyorsunuz. İşte getirilmek istenen başkanlık sisteminin özü budur.”
Yanlış mı? Vallahi hem çok güldüm hem de hak verdim.

BUNU YAZMAK GEREK

Aman Trump’la konuşurken dikkat


Cumhurbaşkanı Erdoğan açıkça itiraf ediyor ki, Trump’la görüşmek için çok çaba harcıyor. Erdoğan’ın açıklamalarına göre şu anda “zemin yoklama” aşamasındayız.
Belli ki Erdoğan bütün gücünü Trump’la görüşmeye veriyor. Bu nedenle Trump’ın Müslümanları aşağılayan, onları ötekileştiren son uygulamalarına karşı tek kelime edemiyor.
“Hele bir görüşelim de ondan sonrası kolay” diye düşünüyor herhalde.
Ancak şunu da artık biliyoruz ki Trump’la konuşmak da kolay değil.
Adamın sağı solu belli olmuyor.
Baksanıza Avustralya Başbakanı ile telefonla konuşurken birden öfkeleniyor ve ahizeyi Avustralya Başbakanı’nın suratına kapatıveriyor.
Tabii Erdoğan’ı da yabana atmamak gerek. Bir bakmışsınız Trump’la telefon konuşması yaparken birden sinirleniyor ve telefonu kapatıyor.
Yapar mı? Zor. Ama yaparsa Evet oylarını garantileyebilir. Sonrasını bilemem.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Yalçın Akdoğan’a göre sandıktan hayır çıkması darbeymiş


Boşuna “iktidarda bir hayır çıkma paniği var” demiyorum.
İşte örneklerden biri. PKK ile temasları sürdürmesiyle tanıdığımız Yalçın Akdoğan “kararsız evetçileri” dün Star Gazetesi’ndeki köşesinden eleştirdi ve “Sakın yapmayın” dedi.
Yalçın Akdoğan başkanlık sistemi ile Türkiye’nin önünün açılacağını söyleyerek “Hayır çıkmasının 15 Temmuz darbecilerinin işine yarayacağını görmüyor musunuz?” diye sordu.
Böylelikle belki de demokrasi tarihinde ilk kez bir siyasetçi literatüre “sandık darbesi” kavramını sokmuş oldu.
Bu nasıl iş anlamak mümkün değil. İktidar öyle bir panikte ki koca Başbakan Yardımcısı “Evet çıkmazsa kaos olur, terör artar” diyor, bir başka etkili AKP’li hayırı darbe ile eş değer tutuyor.
Ne diyeyim, Allah akıl fikir ihsan eylesin.

SOSYAL MEDYA

Twitter hesabıma saldırdılar


Bu ikinci oluyor. Geçen sefer yanlışlıkla bir mesajı açmış ve şifre girmiştim bu yüzden Twitter hesabım hacklenmişti. Bu kez öyle bir şey olmadı. Bir hırsız çetesi nasıl yaptıysa yapmış hesabımı ele geçirip başka bir hesaba bağlamış.
Şu anda geri almaya çalışıyorum.
Hesabımı kurtarıncaya kadar lütfen benden gelmiş gibi gözüken “direkt mesajları” açmayın, siz de yanarsanız.
Bu arada hesabımı ele geçirenler benim adıma Dijitürk’ü karalayan bazı mesajlar atıyorlar. Onları da lütfen ciddiye almayın.