ANALİZ

“Mor beyin”i külahıma anlatın


Cemaatin dinci faşist kalkışmasından bu yana geçen 17 ayda en çok konuşulanların başında herhalde “ByLock” gelir. ByLock cemaatin kendi arasındaki haberleşme sistemi. Bir tür Whatsapp haberleşme sistemi ile cemaatçiler kendi aralarındaki mahrem bilgileri paylaşmışlar. Yandaşların bize anlattığına göre bu sisteme sadece cemaat üyeleri katılabilmiş. Bu nedenle devletimiz (yani hükümetimiz demek istiyorlar) ByLock kullanan herkesi darbeci, vatan haini, FETÖ’cü ilan etmiş. Telefonunda ByLock yüklü olduğu söylenen on binlerce kişi hakkında soruşturma açıldı yüzlercesi hapiste yatıyor. Yine on binlercesi kamu hizmetlerinden atıldı. Gerçi ilk günden beri telefonunda ByLock olduğu ileri sürülenlerin bir kısmı bundan hiç haberleri olmadığını, telefonlarında bu sistem olsa bile bunun kendilerinden habersiz yüklenmiş olabileceğini söyleyip duruyorlar. Buna karşı AKP’lilerin haşin korosu “Birinde ByLock varsa FETÖ’cüdür, haindir, darbecidir” demeyi sürdürüyor. Bu arada birçok AKP’li milletvekilinde ve hatta bazı bakanlarda da ByLock olduğu iddiaları atıldı ortaya ancak bu konuda nedense hiç açıklama yapılmadı. Sadece bazı parti yetkilileri “bizde hiç ByLock yok” dediler. İster kabul edin ister etmeyin durumu bir anlamda. Ancak şimdi durum değişti. Antalya’da bir mahkeme araştırmış ve 11 bin 408 kişinin telefonuna ByLock’un telefon sahibinin haberi olmadan yüklendiğini saptamış. Mahkeme bu telefonların listesini de açıkladı. Bu listeye göre sırf telefonunda ByLock olduğu iddiası ile tutuklanmış olanlardan bazıları tahliye edilmeye de başlandı.  İyi de bu araştırma gerçek olabilir mi, bazı telefonlara irade dışında ByLock yüklenmiş olabilir mi? Valla şu aşamadan sonra bunu “külahıma anlatın” derim. Tam 17 aydır “ByLock asla irade dışı yüklenemez çünkü bu çok özel bir program, bu sistem kimin telefonunda varsa haindir” diyenler bir anda “Mor beyin programı ile bu yapılmış” diyor. Niye hemen inanalım? Çünkü anlatıldığına göre bu “mor beyin” programı nedeniyle 2014 yılında 11 bin 408 telefona ByLock yüklenmiş. Neden? Cemaat o tarihte neden öyle bir şeye gerek duymuş ki. Üstelik hemen aynı yıl ByLock’tan vazgeçildiği halde niye böyle bir tezgâha kalkışmışlar acaba? Çok akıllı oldukları için “Bir iki yıl içinde darbeye kalkışırsak ve başarısız olursak bizi ByLock’tan içeri alırlar, bari bunu bizden olmayanlara da yaygınlaştıralım da kendimizi kurtaralım” diye mi düşünmüşler yani? Bu son habere inanmamız için gerekli olan şudur: Öncelikle telefon numarası değil bu telefonların sahiplerinin isimleri açıklansın. Gerçi o numaraların kime ait olduğunu saptamak mümkün ama 11 bin telefonla uğraştırmasınlar bizi. Hepimiz görelim bu numaralar içinde AKP milletvekili, bakan, yönetici veya Genel Başkan’ın yakınlarından birileri var mı? Bu bir tezgâh olduğuna göre halen tutuklu olmayan isimler arasında muhalefetten bazı isimlerin de olması gerek. Bunların olup olmadığını da görelim. Ancak ondan sonra “ByLock irade dışı da yükleniyormuş, 11 bin kişide ByLock çıktı ama onların haberi bile yok” haberi “külahımıza anlatılmaktan” öte geçip bir gerçeklik kazanabilir. Aksi takdirde bu “Mor beyin” hikayesinin ünlü AKP’lileri kurtarmak için ortaya atıldığı iddiası güçlenecektir.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Asrın hizmeti zehirli çıkmış


AKP Genel Başkanı’nı izlemek insanın başını döndürüyor. Dün çok övdüğü bir şeyi bugün yerin dibine batırabiliyor örneğin. Ya da dün baş tacı ettiğini bugün tu kaka edebiliyor hiç çekinmeden. Erdoğan’ın son öfkesi internete yönelik oldu. Geçen yıl yeni öğretim yılının başında tüm öğrencilere bedava tablet dağıtılacağını açıklamıştı. Erdoğan “asrın projesi” diye sunduğu ve adına da “Fatih Projesi” dediği tablet dağıtılmasını anlatırken “Artık çocuklarımızın okula gidip gelirken ağır çantalar taşımayacağını” söyledikten sonra “çocuklarımızın internete de bedava girerek bilgiye ulaşacakları” müjdesini vermişti. Bu tabletlerin mucitlerinden, bilgisayar programcılığının en önde gelen isimlerinden Bill Gates “Her öğrenciye tablet vermek doğru bir fikir değil. Bilgisayar, tablet okulda olmalı, aksi halde çocuklar oyuna dalar. Bu onlarda bağımlılık yapar” demişti. Ancak Erdoğan bunun “asrın projesi” olduğu ısrarını sürdürmüş ve ilk parti tabletleri çocuklara dağıtmıştı. Sonra ne oldu bilinmez o tabletler gelmedi ve proje de yarım kaldı. Şimdi aynı Erdoğan asrın projesinin evlere “zehir” soktuğunu söylüyor. Eskiden internet kafelerin olduğunu söyleyen AKP Genel Başkanı bunun şimdi evlerde kurulduğunu söyleyerek “Zehir eve girmiş, hocaların anne babaları uyarması gerek. Bu ciddi bir uyuşturucu müptelasıdır” dedi. Valla bundan sonra bu yazıya nasıl bir yorum eklenir bilemiyorum. Siz buyurun.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Ne oldu da Amerika vizeden vazgeçti?


Çok değil tam bir hafta önce Amerika Ankara Büyükelçiliği aracılığı ile yaptığı açıklamada “Rezervasyonlar dolduğu için Ocak 2019’a kadar vize için hiçbir Türk vatandaşına randevu verilemeyecektir” dedi. Komik bir açıklamaydı elbette bu. Bugüne kadar görülmedik bir şey gerçekleşmiş ve önümüzdeki bir yılın tüm randevuları dolmuştu. Bu açıklamaya karşı bizim dışişlerimiz de Washington büyükelçiliği aracılığı ile Amerikalılara verilecek vize işlemlerinin yavaşlatıldığını bildirdi. Sonra ne olduysa oldu önceki gün akşamüzeri Amerikan büyükelçiliği vize için randevulara yeniden başlandığını açıkladı. Halkımız buna çok sevindi. Bu ekonomik olarak da kendini gösterdi dolar o an düştü borsa yükseldi. Derken Amerika’nın gerekçesini öğrendik. Amerikalılar “bundan sonra Türk hükümeti Amerikan diplomatik misyonunda çalışan biri hakkında soruşturma yapmaya ya da tutuklamaya kalkacak olursa bunu önceden bildireceğini” açıklıyordu. Açıklamada halen tutuklu olan Amerikalıların da serbest bırakılacağı umuduna vurgu yapılıyordu. Bir süre sonra Türkiye’nin Washington büyükelçiliğinden “Türkiye’nin böyle bir söz verdiği külliyen yalandır” açıklaması yapıldı. Belli ki iki ülkeden biri doğru söylemiyor. Ama hangisi?  Bu iki ters açıklamadan sonra başka bir şey olmadı. Dün Amerikan elçiliği ve konsoloslukları vize almak isteyenlerin hücumuna uğradı.

BUNU YAZMAM GEREK

Rusya ile tam füzeleri alırken yine papaz olabiliriz


İktidar kanadı şu sıralar pek sevinçli. Çünkü Ruslarla S-400 pazarlığı nihayet sona erdi. İlk parti S-400’ler 2.5 milyar doların karşılığında Ruble’ye satın alındı. Türkiye “Rusya’dan S-400 gibi çok özel füzeler alan ilk NATO üyesi ülke” olmanın da gururunu yaşıyor. Ayrıca Türk Rus dostluk ilişkileri de tepe noktada şu sıralar. Ancak tam bu sırada adeta “pişmiş aşa su katan” bir gelişme oldu. AKP Genel Başkanı her nedense Esad’ın bir terörist olduğunu söyleyiverdi. Oysa daha kısa bir süre önce Astana ve Soçi zirvelerinin ışığında Türkiye-Suriye arasındaki ilk olumlu adımlar atılmıştı. Bu adımlar ayrıca Türk-Rus dostluğunun da önemli bir nişanesi olarak görülüyordu. Erdoğan’ın sözleri Türkiye’de çok yankılanmadı ama Rus Dışişleri sözcüsü terbiyesiz bir biçimde “Esad’ın terörist olduğunu ileri sürmenin altı boş bir iddia olduğunu” söyledi. Sözcü terbiyesiz ama bizim için de fena bir durum. Bunun üstüne bir de Rus medyası “Suriye kuvvetleri İdlib’de radikal dinci teröristleri vuruyor. Türkiye bundan rahatsız” diye haber yaptı. Şimdi durup dururken Rusya ile yine papaz mı olacağız yani?

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Erdoğan’ı emiri mümin olarak halkı sokağa çağırmış


Hürriyet Gazetesi’nin dünkü birinci sayfasında son günlerde çok konuşulan HÖH (Halk Özel Harekatı) Başkanı Fatih Kaya ile yapılmış bir röportaj vardı. HÖH çok tartışılıyor çünkü bu örgüte üye olanlar ellerinde silahlarla pozlar veriyorlar, darbecilere karşı her yerde ve her zaman savaşacaklarını anlatıyorlar. Bir devlet memuru olan Kaya ise bulunduğu her fotoğrafta silah kuşanmış olduğu halde “Biz” diyor “silahlı örgüt değiliz. Silahlarla poz verenleri de örgütümüze almıyoruz” diye de devam ediyor. Ancak Fatih Kaya’nın en ilginç sözleri bana göre 15 Temmuz gecesi ile ilgili söyledikleri. Kanun Hükmünde Kararname ile 15 Temmuz’da güvenlik kuvvetlerine yardımcı olan ve darbeye kalkışanlara karşı koyan sivillerin suçlanmayacağı kararı çok eleştiriliyor biliyorsunuz. Bu kararı eleştirenler “Bu karar çok muğlak, bu kararla her türlü muhalif gösteriye karşı kendilerine görev çıkaranlar ortalığı kan gölüne çevirebilir, bu bir iç savaş tuzağıdır” görüşünde. Fatih Kaya bu eleştirilerin hedefinde kendilerinin olduğunu belirterek “Biz ancak 15 Temmuz’daki gibi emiri mümini talimat vermedikçe sokağa çıkmayız” diyor. Kaya’nın emiri mümini dediği nedir? Osmanlıca sözlük şöyle diyor; “Müminlerin, İslâmların işlerinde emir ve tedbir eden reis. Halife. İslâm Devlet Reisi.” Yani o gece Erdoğan demokrasi ve hukuk için “seçilmiş bir cumhurbaşkanı” olarak değil “halife, din devletinin başkanı” sıfatıyla halkı sokağa çağırmış.