DEDİKODU

Yanlış Suriye politikasının “en yanlış” noktası El Bab harekatı “acı olaylarla” şimdilik sürüyor.
Türk askerinin artık geri çekileceği neredeyse anlaşıldı. Uzatmaları oynuyor gibiyiz. Cumhurbaşkanı da dün Bahreyn’de başka hedeflerden söz etti. Menbiç’ten Rakka’dan dem vurdu. Asıl amacın bu bölgeleri IŞİD’den temizlemek ve yerel halkın huzur içinde evlerine dönmesi olduğunu söyledi.
Şu anda çatışmalar sürüyor, neler olacağını hep birlikte göreceğiz.
Bugüne kadar defalarca sorduk “El Bab’da ne işimiz var?” diye. Cevap önce “hain, darbeci, ajan, FETÖ’cü” türü pis yakıştırmalarla başladı hep. Sonra da “IŞİD’i durdurmamız gerekiyordu, bunun da ötesinde PYD’nin koridorunu önlememiz gerekiyordu” dediler.
Hangisini başardık?
Tam bilmiyoruz. Bildiğimiz tek gerçek 64 yiğit evladımızın, milyonlarca Suriyeli Türkiye yaşarken, onların topraklarına gidip şehit olmaları, onlarcasının da yaralanması, askeri silah, mühimmat teçhizat, araç gereç olarak da milyarlarca lira kaybımız.
İktidar ve yandaşları bir tür “kahramanlık hikâyeleri” anlatıyorlar, Amerika ve Rusya’ya bile ayar verdiğimizi söylüyorlar ama bölgeden gelen bazı haberler bunların aksini gösteriyor.
Örneğin Rus jetleri Türk askerinin bulunduğu bir binayı neden yerle bir etti?
Genelkurmay “Dost ateşiydi, yanlışlık olmuş” açıklaması yaptı hemen. Sonra Putin’in Erdoğan’ı aradığı taziyelerini iletip özür dilediği açıklandı.
Oysa anlatılan gerçekler farklı.
Rusya’nın Türkiye’ye “El Bab’da sözünüzü tutmadınız, kente girmememe sözü vermiştiniz, girdiniz” dediği belirtiliyor.
Bunun da ötesinde Türk birliklerinin kente girmeye hazırlanan Suriye ve Rus askerine ateş açtığı, 12 Suriyeli askeri öldürdüğü, 8’ini rehin aldığı da iddialar arasında.
Rusların bunun üzerine Türk askerinin konuşlandığı bir binayı yerle bir ederek gözdağı verdiği de söyleniyor.
Putin’in Erdoğan’la yaptığı telefon konuşmasında özür dilemediği tam tersine “Yine sözünüzü tutmadınız, bu son uyarım, bölgeden çıkın, Suriye’ye karşı ÖSO’nun yanında yer almayın, aksi takdirde karşınızda bizi bulursunuz” dediği de ileri sürülüyor.
Türk askeri El Bab’a giderken Cumhurbaşkanı Erdoğan “Zalim Esed’i devirmek için Suriye’ye girdik” demiş bir gün sonra “Sözlerim çarpıtıldı” diyerek çark etmişti.
O günden beri sorduğum bir soru var, “El Bab’ı IŞİD’den temizledikten sonra ne olacak. Bölgeye Suriye ordusu gelirse ÖSO ile birlikte Suriye ile mi savaşacağız?”
El Bab’dan çekilme günü geldi çattı galiba.
Peki şehit olan gencecik vatan evlatlarının hesabını kim verecek?
Erdoğan’ı tek adam yapmak için “evet” diyeceklerin aklına bu hiç geliyor mu?

ÇOK GÜLDÜM

Eleştirdikleri 14 Şubat can simidi gibi oldu


Bugün 14 Şubat Dünya Sevgililer Günü. Tüketimi artırmaya yönelik benzer pekçok özel günümüz var.
Yandaş medya yıllardır 14 Şubat’a pek ilgi göstermezdi. “Tüketime yönelik yoz bir batı kültürü” olarak kabul eder, eleştirirdi.
Ancak bu yıl farklı. Hızla ekonomik krize giderken, piyasada yaprak kıpırdamazken 14 Şubat Sevgililer Günü iktidar için adeta can simidi gibi oldu.
Yandaş medyaya bakıyorum 14 Şubat reklamlarından ve yazılarından geçilmiyor. Herkes bugüne katılsın, ama eşine, ama nişanlısına ama sevgilisine, olmadı bir arkadaşına hediye alsın, yani biraz para harcasın diye telaş içinde övgüler düzüyorlar.
Neyse “hayırlı” kazançlar dileyeyim bari.
Bu arada Sevgililer Günü’nde neden hep erkeklerin hediye alması gerektiğine inanılıyor ki. Sevgililik karşılıklı değil mi? Hiç kadınlara yönelik “Sevgilinize şunu alın” önerisi görmüyorum, Varsa yoksa kadınlara hediye için dayatılıyor.

Bİ SORALIM BAKALIM

Tarlada 1 lira manavda 8 lira olan domates unutuldu mu?


Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, konuşması üzerinden neredeyse iki haftadan fazla zaman geçti.
Ne demişti Erdoğan “Tarladan bir liraya alınan domates nasıl oluyor da manavda 8 liraya satılıyor, olmaz böyle şey.”
Gazeteciliğe başladığım 40 yıl önce de aynı soru sorulurdu. Bu konuda kaç haber yapıldığının hesabını tutmak bile zor.
Gazetecinin ve muhalif partilerin en önemli silahlarından biridir bu. Çare bulunamasa da popülist bir söylem olduğu için her dönem iş yapar. Ama sorun da asla çözülmez.
İlk kez Cumhurbaşkanı düzeyinde bu konuya el atılmıştı. Gerçi 10 yıldan fazla başbakanlık yapan Erdoğan’ın niçin bu sorunu çözmediği ve bir muhalefet sözcüsü gibi “olmaz böyle şey” demesi asıl irdelenmesi gereken konudur ama, Erdoğan’dan bu sözleri duyduğumda “Herhalde hükümet artık harekete geçecektir, Erdoğan’ın sözlerini emir sayacaktır” diye düşünmüştüm.
Oysa yine sonuç yok. Erdoğan da sözlerinin takipçisi olmadı.
Demek ki tarlada bir lira olan domatesi ve tabii diğer ürünleri kat kat fazlasına almaya devam edeceğiz. Olan yine bize ve üreticiye olacak.

YENİ ÖĞRENDİM

MHP’de muhaliflerin derdi yaşlı üyeler


Saraya yakın anketçiler “MHP’de hayır diyenlerin oranı çok düşük” diyerek moral pompalamaya çalışıyor ama ülkenin çeşitli yerlerinden gelen haberler hiç de öyle değil.
MHP tabanı Erdoğan’ın başkan olabilmesi için MHP Genel Merkezi’nin bu kadar çaba harcamasından çok rahatsız.
Konuştuğum birçok MHP’li “Genel Başkanı anlayamıyoruz. Biz hayır diyeceğiz” diyor.
Ancak iki konuda endişeleri var.
Birincisi devlette bir yer kapma hayaline kapılan genç MHP’liler ve Ülkü Ocakları’nın yönetici ekipleri “evet” konusunda çok kararlıymış. Bunları ikna etmekte zorlandıklarını anlattı bir MHP’li tanıdığım.
Bir başkası ise “yaşlı MHP’lileri” anlattı.
Dedi ki “Bizde parti disiplini çok önemlidir. Ne olursa olsun başkanlıktan gelen talimat uygulanır. Bu kez durum farklı ama eski kültürden gelen, Başbuğ Alparslan Türkeş’i bilen yaşlı üyelerimiz (madem Bahçeli böyle istedi uyacağız) anlayışında. Onları da ikna etmeye çalışıyoruz.”

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Karşıt görüş lafı yine hortlatılıyor


Son Kanun Hükmünde Kararname ile işlerinden atılan akademisyenlerle ilgili tartışmalar devam ediyor. Birçok üniversitede öğrenciler de öğretim görevlileri de protesto gösterileri düzenliyor. Bunlar genellikle polisin sert müdahalesi ile karşılık buluyor.
Benzer bir olay dün İstanbul Marmara Üniversitesi’nde yaşandı. Ancak bu kez polisten önce bir grup öğrenci protestoculara müdahale etmeye kalktı.
Medya bu olayı “karşıt görüşlü öğrenciler arasında çatışma” biçiminde verdi.
Bu tanım öğrenci olaylarının çok yaşandığı yıllarda çok kullanılırdı. Medyayı izleyenler “karşıt görüşün” ne anlama geldiğini anlamadan öğrencilerin çatıştığını öğrenirdi.
Medya “karşıt görüş” tanımını kullanarak bir anlamda “tarafsız” olduğunu düşünürdü.
Şimdi bu tanım yeniden hortlatılıyor sanki. Medyanın bu kolaycılığı nedeniyle kamuoyu “kimin gösteri yaptığını” anlamadığı gibi “Buna karşı çıkanların kim olduğunu” da anlayamıyor.
Öyle ya, akademisyenleri savunanlar kimler? Bu gösterilere taş, şişe atan, sopalarla saldıranlar kimler ve kimleri temsil ediyorlar?