Sevgili okurlarım, geçmişte Almanya’da bir adam yaşamıştı. O adam eli kanlı bir diktatörün, Adolf Hitler’in sağ kolu idi. Hitler’i perde arkasından o yönetirdi.
Diktatöre öylesine bağlıydı ki, İkinci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Berlin’deki sığınakta aynı gün intihar ettiler... Çünkü Rus ordusu Berlin’e girmiş ve her şey bitmişti. Dahası, karısıyla birlikte intihar etmeden önce sığınakta dört küçük çocuğunu zehirle öldürdü.
Bu adamın adı Dr. Joseph Goebbels idi. (Felsefe doktoru.) Hitler’in en güvendiği adamdı.
Naziler Almanya’yı ele geçirdikten sonra uzun yıllar birlikte çalıştılar.
1925 yılında Nazi Partisi’ne girdi. 1933 yılında Nazilerin iktidara gelmesinden başlayarak 1945 yılına kadar Hitler’in Propaganda Bakanı olarak görev yaptı.
Ölümüne kadar kaldığı bu görevde muhalefet partileriyle ve kendilerine karşı olan bütün kesimlerle amansız bir mücadeleye girişti ve onları yok etmeyi başardı.

*  *  *

Hitler ve onun sağ kolu olan Goebbels, propaganda yapmanın, yalan söylemenin ve nutuk atmanın ustasıydı.
Her ülkede böyleleri zaman zaman ortaya çıkar!
O dönemde televizyon yoktu, internet yoktu.
Sadece gazeteler, dergiler ve radyo vardı. Medya bunlardan oluşuyordu.
Hitler bütün yayın organlarını ele geçirdi. Satılık medya patronları korkmuştu. Çoğu işadamı idi. Hepsi satın alındı ve diz çöktüler.
Hitler-Goebbels ikilisi her gün radyoya ve kürsülere çıkıp bağıra çağıra nutuk atar, yalan söyler, tehdit ederdi! Sözleri ertesi gün gazetelerde aynen manşetten verilirdi.
Muhalif sesler kesildi...
Ve Alman milletinin beyni böyle yıkandı.

*  *  *

Goebbels propaganda yapmayı doğrusu iyi biliyordu!
Yalan söylemek, toplumu kandırmak ve baskı altına alıp korkutmak, onun başlıca ilkeleri idi.
Bu ilkelerini Nazi toplantılarında sık sık tekrar eder ve açıktan söylerdi... Korkacağı hiçbir şey yoktu. Kendisini dev aynasında görürdü...
Çünkü göstermelik Meclis Nazi Partisi’nin eline geçmiş, muhalefetin sesi soluğu kısılmıştı.
Yargının tamamı yine Nazilerin elindeydi. Dolayısıyla önlerinde hiçbir engel kalmamıştı.
“Goebbels’in ilkeleri” işte böyle oluştu. Hatta bunlar parti mensuplarına kitapçık olarak dağıtıldı.
Şimdi bir okuyun,
günümüz Türkiye’si ile arada benzerlikler olup olmadığına karar verin.

Goebbels’in ilkeleri


“- Gerektiğinde yalan söylemekten kaçınmayın ve utanmayın. Nazi İmparatorluğunun insanları bu sayede bilinçlenecek, muhaliflerini ve ihanet şebekelerini bu yolla tasfiye edecektir.
- İnsanların beyni tembeldir. Bu tembelliği iyi bilin ve yalanlarınızı ona göre söyleyin. Tembel beyin yalanı çok daha iyi hazmeder.
- Halka anlattıklarınızın gerçek olması şart değildir.
- Söylediğiniz yalanlara inananlar mutlaka çok olacaktır. Önemli olan kitleleri inandıracak ve uykuya geçirecek yalanlar söyleyebilmektir. Halkı her zaman ateşleyin, soğumasına ve düşünmesine asla izin vermeyin.
- Bir yalanı sürekli tekrar edeceksiniz. Bunu yapınca halk o söylemin size ait olduğunu unutur ve kendi fikriymiş gibi inanmaya başlar.
- Küçük yalanlar inandırıcı olmayabilir. Bu konuya dikkat edilmesi gerekir.
- Söylediğiniz yalan ne kadar büyükse o kadar etkili olur.
- Halk büyük yalanlara, küçük yalanlardan daha çok inanır.
- Karşı taraf haklı bile olsa herhangi bir konuda hatalı olduğunuzu, yanlış yaptığınızı asla kabul etmeyeceksiniz.
- Suçu da asla kabul etmeyecek ve üstlenmeyeceksiniz. Geri adım atmak olmayacak.
- Yalanlarınızdan da asla geri adım atmayacak, onları sürekli tekrar edeceksiniz. Toplumun beyni ancak bu yolla yıkanır.
- Kendinizi hiçbir zaman savunma durumuna düşürmeyeceksiniz.
- Hep saldıracak, karşı tarafı savunmada bırakacaksınız. Siz değil onlar savunmada kalacak.
- Size karşı yapılan suçlamaları görmeyecek ve duymayacaksınız. O yalancılar için gerekenler bağımsız Alman yargısı tarafından yapılacak ve cezalarını bulacaklardır.
- Gerektiğinde sadece bir tek rakibinize odaklanın ve kötü giden her şeyi onun veya onların üzerine yıkmaya çalışın.
- Önemli olan halkın aydın kesimini kandırmak değildir. Onları fazla önemsemeyin. Onları kandırmak zordur ve zamanı boşa harcamış olursunuz.
- Sizin asıl hedefiniz cahil ve okumamış kitlelerdir. Onları kandırmak çok daha kolaydır.
- Eğer belli bir konuda hedefinizde dindar kesimler varsa, onlara Tanrı’dan ve peygamberden söz edip inançları doğrultusunda kolayca kandırabilirsiniz. Bu amaçla kilise cemaatini kullanmakta yarar vardır.
- Hakimlere ve savcılara dikkat edilecektir. Belli konularda olumsuz karar verenler bildirilecek, haklarında derhal işlem yapılması sağlanacaktır.
- Onların yargı bağımsızlığı gibi kavramların ardına sığınmasına göz yumulmayacaktır. Yargı devlet hayatının efendisi değil, Führer’in (Hitler’in) devlet politikalarının hizmetkârıdır.
- Gazeteciler önemlidir. Onları ve patronlarını satın almak, devşirmek ve çıkarlarımız doğrultusunda kullanmak için her şey yapılmalıdır.
- Führer’le (Hitler’le) ilgili olarak olumsuz söz söyleyenleri partimize ve örgütlerimize isim vererek bildirmek zorunda olduğunuzu unutmayacaksınız.”

*  *  *

Dünyanın başını belaya sokan faşist Hitler, Nazi İmparatorluğunu Propaganda Bakanı Goebbels’le birlikte, işte bu ilkelerle yönetti. Her ikisi de her gün kürsülere çıkıp nutuk atar, radyoda konuşur, birilerine posta koyar, saldırır, tehdit eder, sınırsız yalanlar söylerdi.
Alman halkını yalanlarıyla uyutmayı ve aldatmayı, tehditleriyle korkutmayı başardılar...
Ve sonra belalarını buldular.

*  *  *

Şimdi düşünüyorum da!..
İyi ki günümüz Türkiye’sinde böyle yerli malı Hitler ve Goebbels özentileri yok!
İyi ki bizde onların ilkelerini hayata geçirmeye kalkışan tipler yok!
Hiç kimse bize her gün nutuk atmıyor, yalan söylemiyor, milletin beynini yıkamaya kalkışmıyor!
Ohhh, çok şükür!
Allah her ülkeyi Hitler ve Goebbels gibilerden korusun. Amin.