Sevgili okurlarım, bu iktidar döneminde başta komşularımız olmak üzere pek çok ülkeyle papaz oldular. Elalemin iç işlerine kendilerince karıştılar, sağa sola posta koydular ve ne yazık ki çoğunda hezimete uğradılar.
Suriye, İran, Irak, Mısır, Libya, Yunanistan, Almanya, öteki AB ülkeleri, Rusya ve ABD, say sayabildiğin kadar!
Bunların belli başlı görevi herkese, her ülkeye posta koymak (!) ve gerektiğinde tehditler savurmak. Ancak bugüne kadar başarılı olduklarını göremedik.

*  *  *

Son krizi şimdi Almanya, Avusturya ve Hollanda ile yaşıyorlar.
Başrolde Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu var...
O da amiri Recep Tayyip’ten öğrendiklerini (!) uyguluyor, önüne gelene posta koyuyor, üstelik tehdit ediyor.
Almanya bunların kendi ülkesinde seçim çalışması yapmasını istemedi ve bunu Türk Hükümeti’ne resmen bildirdi. Buna rağmen Almanya’ya giden Bay Çavuşoğlu orada konuşma yapacak salon bulamayınca ne yaptı?
Hamburg Başkonsolosluğumuzun konutunda balkona çıkıp 200 Türk vatandaşına nutuk attı, “Evet oyu verin” çağrısında bulundu.
Bir Dışişleri Bakanı düşünün, Almanya’da istenmiyor...
Kendisine yer bulamayınca balkon konuşması yapıyor, kendi partisinin iç siyasetini yabancı bir ülkeye taşımış olmaktan sıkılmıyor.

*  *  *

Şimdi benzer bir krizi Hollanda ile yaşıyorlar. Beyefendi Rotterdam’a gidip miting düzenleyecek, Türk vatandaşlarına nutuk atacaktı. Hollanda Hükümeti resmen bildirdi:
“İç siyaset geriliminizi bizim ülkemize taşımayın. Çalışmalarınızı kendi ülkenizde yapın...”
Vay bee, sen anlı şanlı, koskoca Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’na bunu nasıl söylersin! Bizimki dün bir hışımla televizyona çıkıp şöyle dedi:
“Benim Hollanda’ya gitmemi kimse engelleyemez. Ben Dışişleri Bakanıyım ve istediğim yere giderim. Hollanda uçağımın iniş iznini iptal ederse yaptırımlarımız ekonomik ve siyasi açıdan çok ağır olur. Ziyaretim nedeniyle tansiyon artacaksa artsın. Hollanda yetkilileri Naziler gibi hareket ediyor. Biz ne yaparsak yapalım Türkiye bir şey yapmaz devirleri geçti artık!”
Maşallah, ne güzel de konuştu!
Dışişleri Bakanı değil, mahallenin vurdu mu deviren, kodu mu oturtan kabadayısı gibi!

*  *  *

Dün onun bu sözlerini ekrandan dinleyince arkadaşlara şöyle dedim:
“Helal olsun bu Mevlüt Çavuşoğlu’na! Herhalde sözünün eri adamdır. Bugün indirir uçağını Hollanda’ya, yüz bin kişilik bir miting düzenler ve Hollanda Hükümeti’ne dersini güzelce vermiş olur. Hollanda sıkıysa iniş vermesin de görelim bakalım. Sonuçta avuç içi kadar bir ülke. Daha da olmazsa Mevlüt Çavuşoğlu iki tabur asker gönderip Hollanda’yı işgal ettirir!..”

*  *  *

Ve beklenen son geldi!
Hollanda, bu şahsın uçağına iniş izni vermedi.
Başka bir deyişle “Haydi sıkıysa gel bakalım” demiş oldu. (Paraşütle atlayacak değil ya...)
Bu ne biçim bir Dışişleri Bakanı?
Bu şahıs aklını peynir ekmekle mi yemiş?
Devleti bu durumlara düşürmeye hakkı var mı?
Türkiye Cumhuriyeti, tarihinde ilk kez böylesine küçültücü durumlara düştü. Bir Türk bakan, bir ülkeye kabul edilmedi.
Dünyaya rezil olduk, dünyaya...
Umarım bunlar devlet işlerinin böyle tehditler savurmakla, sağa sola posta koymakla, “Faşist, Nazi, biz sana gösteririz, seni pişman ederiz” diye bağırıp çağırmakla yürümeyeceğini artık anlamıştır.

Küçük bir rüşvet olayı!


Sevgili okurlarım, Türkiye ile ilgili yeni bir rezalet dün, dünyaca ünlü iki saygın gazetede yer aldı.
New York Times ve Washington Post.
Yeni Başkan Trump’un ilk Ulusal Güvenlik Danışmanı Michael Flynn vardı.
Bu şahsın başkana ve ekibine haber vermeden Washington’daki Rus Büyükelçisi’yle bazı gizli görüşmeler yaptığı ortaya çıktı.
Trump istifa etmesini istedi ve en yakın adamını yanından kovdu.

*  *  *

Ancak dün ABD basınında yer alan haberlerde, bu işin Türkiye’yi yakından ilgilendiren bir boyutu vardı.
Bu şaibeli adama Türk Hükümeti adına lobi yapması için para verilmişti!
Ödenen miktar 530 bin dolar.
Kendisine verilen görev Fetullah’ın Türkiye’ye iadesi konusunda ABD yetkilileri nezdinde çalışmalar yapması!
Yani gerekli rüşvetleri dağıtması!
İki saygın gazetede yer alan bilgiye göre bu parayı danışmana ödeyen kişi Türk vatandaşı Ekim Alptekin isimli biri.

*  *  *

Bu 530 bin doların gerçekte nasıl ve hangi kaynak tarafından ödendiğini bilmiyoruz.
Bu gibi işlerde sistem genelde şöyle çalışır:
Hiç kimse bir ABD’li rüşvetçiye bu kadar parayı “Lobi parası” adı altında, babasının hayrına vermez.
Bu ödemenin karşılığı Türkiye’de bütçede yoktur, devlet kayıtlarına da geçirilmez.
Bu Fetullah parası bizim güvenilir bir vatandaşa örtülü ödenekten gönderilmiş ve lobiciye ödenmiş olmalıdır.
Şimdi bu işi kimler becerdi, nasıl örgütledi?..
Ve danışman ABD’deki üst düzey görevinden şutlanınca bizim 530 bin doların akıbeti acaba ne oldu!