Tezgahtarlık dahil hayatın ona sunduğu her işte çalıştı. Türkiye’nin en büyük holdinginde yöneticilik yaptı. Hayatı tanıdı, ülkesinde yani Türkiye’de “zıtlar nasıl ortaya çıkıyor sonra zıtlar nasıl çatışıyor, ülke nasıl kan gölüne dönüşüyor” onu gözlemledi. Önce ülkesini keşfetti, sonra dünyayı anlamaya uğraştı.
Bilgisayarınız vardır.
Onun adını yazın.
Adı: Hikmet Ersoy.
Okuyacaksınız.
Türkiye’nin kendi yerli otomobilini yapma girişimi olan “Devrim Otomobilini” gerçekleştiren ekipte mühendis olarak da çalıştı. Hikmet Ersoy’dan bir mektup aldım. Diyor ki, “Oldukça ileri bir yaşa geldim. Hayatın gerçeklerini görecek tecrübeye sahibim. Çocuklarda bile silah var. Liseli genç kız arkadaşını sınıfta vurdu, öldürdü... Ortaokul öğrencisi, liseli genci öldürdü... Sevdiği kızı beğenmeyen ailesinden 6 kişiyi öldürdü... 2 lira alacağı için arkadaşını vurdu, öldürdü... Her gün bunun gibi onlarca haber gazetelerde yer alıyor... Yurdumuzda kan gövdeyi götürüyor. Bu yazdıklarımın siyasetle alakası yoktur. Bizi yönetenlere rica ediyorum... Tedbirleri acilen alsınlar, aksi halde kendi içimizde kan gövdeyi götürecek...”
Evet!
İnsanlar silahlanıyor.
Ortaokul öğrencileri bile...
Niçin silahlanıyorlar?
Polis, asker, jandarma...
Savcı, hakim, mahkeme.
Bunlarla “adalet” aramıyor.
Kendi silahlanmış.
Kendi karar verecek..
Kendi infaz edecek.
Bu ilkel toplum anlayışı.
2000 yıl önceki kafa.

*  *  *

2000 yıl önceki kafaların adalet arayışı ülkemize yerleşti. Dün bu köşede yazmıştım. Kemal Kılıçdaroğlu da dikkat çekti, uyardı. “Referanduma hile karıştırıldığını kınamak için muhalefet partisi sivil demokratik protesto hakkını kullanmadı, sokaklara çıkmadık, çünkü karşı taraf silahlıydı” dedi. Yani partili cumhurbaşkanını tutanlar silahlanmışlardı.
Kendileri karar verecek.
Kendileri infaz edecekti.
Partili cumhurbaşkanı en modern, çağdaş, en ileri teknoloji VIP uçaklar alıyor, seyahate gidiyor. Partili cumhurbaşkanı taraftarları ise 2000 yıl önceki gibi “kendi infazını kendin yap...” anlayışına sarılıyor.
Bu zıtlığın da bir açıklaması olmalı.
Kim silahlanmaya izin veriyor?
Kim örgütlüyor, eğitiyor?
Kim yüreklendiriyor?
Kemal Kılıçdaroğlu uyardı. CHP milletvekillerinin çalışarak, araştırarak, belge, bilgi toplayarak bu sorulara kanıtlar bularak toplumu aydınlatması gerekiyor.

*  *  *

Aydınlatmaları gerekiyor çünkü geçen haftanın öne çıkan “hukuk-adalet haberleri” şunlardı: Adalet kadrosuna 900 yeni hakim alınacaktı, 800’ü iktidar partisi AKP’li hukukçulardan seçildi. İstanbul Belediye Başkanı AKP’li Kadir Topbaş’ın FETÖ üyeliğinden 30 yıl hapis isteğiyle yargılanan damadı için devlet hastanesi “hapiste yatabilecek kadar sağlıklıdır” raporu verirken, özel hastaneden alınan “sağlığı hapiste yatmaya elverişli değil raporu” ile hapisten çıkartıldı. 15 Temmuz darbe girişiminin kilit ismi Hava Kuvvetleri İmamı Adil Öksüz’ün Cübbeli Ahmet olarak tanınan Ahmet Mahmut Ünlü’ye cezaevinde yaptığı ziyaret ile ilgili kayıtlar savcılıkta kayboldu. AKP’li Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, iktidar destekçisi MÜSİAD Başkanı Nail Olpak, Yargıtay Başkanı İsmail Rüştü Cirit ile birlikte çektirdiği fotoğrafları sosyal medyada paylaşan giyim mağazası sahibi Ahmet Hilmi Gökmen, Sinop Müftüsü Mustafa Erkan’ı “bu müftü FETÖ’cüdür” diye savcılığa ihbar etti. 6 ay hapiste kalan müftü, “benden müftülüğümüze almamız gereken demirbaş eşyayı yüksek meblağ ile satın almamızı istedi. Satmak istediği ikinci sınıf kalite malzemeydi, biz birinci sınıf kalitede malzemeyi başka bir firmadan iki kat ucuza aldık. Bana bu nedenle öfkelendi ve FETÖ’cü iftirasını yapıştırdı” dedi.
Manzara!
2000 yıl öncesi gibi...