1990’lı yıllarda ekonomi muhabirliği yapıyordum. Ege Sanayici ve İşadamları Derneği başkanı vardı. Adı Sıtkı Şükrü Er. Yaşıyor mu bilmiyorum? Yaşıyorsa selam gönderiyorum.  Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne alınması  tartışmaları o yıllarda da vardı.  Avrupalı kimdi? Biz kimdik?  Sıtkı Şükrü Er, bizi anlatan şiir yazmıştı.
Akılımda kalanı şöyle:
“Her birimiz;
Lübnan şiiri ile vurulur.
Acem aşkıyla savrulur.
Ermeni hüznüyle kavrulur.
Laz muzipliği ile güler.
Rum gustosuyla keyiflenir.
Arnavut inadıyla disiplenir.
Yahudi ürkekliğiyle biçimlenir.
Roman neşesiyle keyifleniriz.”
Sıtkı Şükrü Er, bu şiiri “insandan insana içtenlik köprülerinin kurulmasını yeni baştan ele almak zorundayız” mesajını vermek için yazmıştı.  21. Yüzyıl bizleri (yani Anadolu’da yaşayanları) bir yandan giderek daha çok aslımıza sarılma ve öbür yandan da giderek daha güçlü biçimde “muasır medeniyeti onun Avrupa evine girerek yakalama”  içtenlikli arzusuna götürecekti.

* * *

Son 15 yıl rüzgar gibi geçti.
Aslımızdan epeyce koptuk.
Alpaslan, Timur isimleri unutuldu.
Merve, Furkan isimleri geldi.
Araplaşmaya döndük.
Avrupa’ya karşı da yerli, yersiz, sebepli sebepsiz  “diklenme- dik durma” söylemi adı altında soğukluk girdi.  Almanlar uçaklarını, o uçakları kullanacak savaş pilotlarını getirmiş Adana İncirlik Üssü’ne kondurmuşlar. 15 yılın çok çok öncesinden , NATO anlaşması çerçevesinde izin verilmiş. Önemli değil, önemli olan 15 yıldır da anlaşmaya uyulmuş. Alman milletvekilleri, “Biz Adana İncirlik’te yerleştirdiğiniz savaş uçaklarını, savaş pilotlarını ve personeli ziyaret edeceğiz” diyor.
Savaş pilotunu sokmuşsun.
Milletvekiline izin vermiyorsun.
İçtenliğe ne oldu?

* * *

Almanya’da seçim ortamına girildi “İslam’a karşı üretilmiş nefret ve kızgınlık Türk düşmanlığına”  dönüştü. Alman oportünist politikacı “İslam’a nefreti Türkiye üzerinden oya dönüştürmeye” soyundu. Türkiye ihracatının yaklaşık yarısını Avrupa Birliği’ne yapıyor, Türk ekonomisinin iki en büyük sektörü; otomotiv ile tekstil ve konfeksiyon göbeğinden Avrupa’ya bağımlı. Avrupa Birliği ülkelerinde 5 milyona yakın vatandaşımız  yaşıyor. Bizim iktidar politikacısı, “dik duruş yaptığını” göstermek için Alman iktidar politikacısına sesleniyor:
Açık konuş.
Türkiye’yi istiyor musun?
Bu başı eğik diklenme!
Tutarlılık nerede?

* * *

Avrupa Birliği bahçeli bir ev ve Türkler bahçeli evin bahçesinin dışındaydılar. 1960’dan sonra “Avrupalı insandan Türk insanına karşılıklı ekonomik ve küresel çıkarlar çerçevesinde içtenlik köprüsü kurulsun” diye Türkleri bahçeli evin sadece bahçesine aldılar. Ama eve sokmadılar. Türkiye eve girmeye çalışıyor onlar ‘hayır sen bahçede kal’ diyorlar. 1980’lerden beri bunu söylüyorlar.
Yalandan dik duruş!
Türkiye Araplaşıyor.
Onun sonu da hüsran!

Günün sorusu

Tablolar!


Geçenlerde iktidara yakın Yeni Şafak Gazetesi yazarı Merve Şebnem Oruç, “metal yorgunluğunu” konu alan bir yazı kaleme aldı ve “Ofisine bir Erdoğan, bir Abdülhamit Han tablosu koyan ihaleyi alıp götürüyor” diye yazdı. Dün Türkiye Varlık Fonu Başkanı Mehmet Bostan görevinden alındı.  Büyük umut ve alkışlarla göreve getirilen Mehmet Bostan, 6 ayda metal yorgunu olduğu için mi görevinden alındı yoksa ofisinde Erdoğan ve Abdülhamit Han tablolarının tozunu almayı unuttuğu için mi? Ya da Türkiye Varlık Fonu ile hedeflenen dış borcu yeterince bulamadığı için mi gönderildi?