Koca yıl rüzgar gibi geçti, bitti. Yıl sonlarında değerlendirme yapılır. Neyi iyi yaptık, neyi kötü yaptık. Yazılır. Sayılır dökülür: Yılın kazananı, yılın yitireni, yılın şanslısı, yılın talihsizi, yılın güzeli, yılın çirkini, yılın magandası, yılın beyefendisi. Ben “iletişim ahlakı, gazetecilik etiği, kalem namusu açsından” bir değerlendirme yaptım.
Yılın ayıbını buldum.
Kara, kirli bir leke.
İletişim ahlakını aşağı çekiyor.
Gazetecilik etiğini bitiriyor.
Kalem namusunu kirletiyor.
Aslında “bütün taraflara eşit sürede konuşabilme imkanı vermesi” gereken haber kanalı TV’lerde bir “ekran tekeli” kuruldu.
TV’lerin sahipleri ayrı.
Genel müdürleri ayrı.
Haber sunucuları ayrı.
Program yönetenleri ayrı.
TV’lerin isimleri ayrı ayrı.
Fakat bir an geliyor içlerinde devlet ekranı TRT başta olmak üzere özel TV patronlarının ekranları “tekel olup” tek elden yönetiliyorlar.
Neredeyse 20 kanal.
20 ayrı ekran.
Tek ekrana dönüşüyor.
Aynı adamı yayınlıyorlar.
Canlı, anında ve kesintisiz.

* * *

Günün hangi zamanı olursa olsun, hangi program yayına girmiş bulunursa bulunsun; bu öğlen ve akşam ana haber saati olabilir, saat 21’den sonra başlatılan “tartışma, fikir söyleme, yorum getirme, bütün bildiklerini sayıp dökme programları” olabilir. Aniden, düğmesine basılmış robot gibi yayını kesiyorlar. Ve şimdi “Cumhurbaşkanımızın canlı konuşmasına bağlanıyoruz... Şimdi Başbakanımızın canlı toplantısını ekrana getiriyoruz...” anonsunu yapıyorlar.
Ve ekranlar tekel oluyor.
Tek adamlara sunuluyor.
Hizmetkarı haline getiriliyor.
Sadece Cumhurbaşkanı.
Sadece Başbakan.
20 ekranda birden.
Canlı yayın konuşturuluyor.
Bazı günler, biri konuşuyor, bitiriyor diğeri hemen ardından 20 ekranı birden esir alıyor. Tek bir kelimelerine dokunamıyorlar. Kesemiyorlar.
Ne iletişim ahlakına, ne gazetecilik etiğine, ne kalem namusuna, ne özel girişimci TV ilkesine sığar.

* * *

Hadi TRT’yi anladık.
İktidarın elinde.
İktidar bir kişi buluyor. TRT’ye Genel Müdür yapıyor.
İktidarın adamı bu genel müdür de geçen gün kendisi itiraf etti: devlet TV’sinde çoğunluğu da Fetullahçılardan olmak üzere iktidar yandaşı gazetecileri, habercileri, haber sunucularını doldurduğunu söyledi. Peki öbür özel TV’lere ne demeli? Gündemin en önemli konusunu (diyelim ki o gün 3 şehit verilmiş) ekranda tartışma programında yorumlamaya gelmiş profesörler, doçentler, araştırma şirketi sahipleri, az satan gazetelerin bol maaşlı ünlü yazarları yan yana dizilmiş konuşurlarken ve yayın tavını bulmuş en üst noktasındayken aniden tartışma programını yöneten milyonların sevgilisi ünlü TV’ci, utanmadan, sıkılmadan, ar etmeden, yapılanın iletişim ahlakına, gazetecilik etiğine, kalem namusuna, eşitlik ilkesine sığmadığını hiç aklına getirmeden; “.... Sayın seyirciler şimdi Cumhurbaşkanı’na Çad’a bağlanıyoruz... “ diye ekran tekelini başlatıyor. Belli ki, o özel TV’lerin sahibi patronlar, Cumhurbaşkanı’ndan “ben konuştuğum anda beni, başbakan da konuştuğu anda onu sahibi olduğunuz TV’lerin ekranlarına canlı bağlayın yoksa canınıza okurum...” emri aldılar ve Türk halkı bu kirli “ekran tekelinin” iletişim esiri haline getirildi.

* * *

Yılın ayıbı!
2018’e bu pis ayıpla giriyoruz.
En önce ekran sunucuları, haber programı yapanlar, tartışma programı yönetenler, bunlara katılan profesörler, doçentler, aydınım diyenler, gazeteciler bugüne kadar “ekran tekeline” itiraz etmeliydi.
Türkiye bu hale nasıl getirildi?