Bilmem farkında mısınız ama…
Bu hafta belki de rejim değişecek Türkiye’de.
Anayasa görüşmelerinde Meclis’teki muhalefet partileri üzerlerine düşen tarihi görevi yapamazlarsa, seçmenlerinin iradesi rağmen Türkiye’yi yıkıma ve tek adamlığa götürecek bu Anayasa değişikliğini durduramazlarsa herşey daha da dayanılmaz hale gelecek bu ülkede.
Baskının da, kullanmak istemediğiniz özgürlüklerinizin de, laikliğin de ve ne yazık ki şiddetin de ne olduğunu asıl o zaman hep birlikte yaşayarak göreceğiz.
Kimilerine göre “bu halk bunu istiyorsa bu ülke de en dibi görecek, batacaksa da batacak….”
Yok öyle şey !
Dönüşü olmayan yollara çıkmak başka, dönüşü olmayan yerlere varmak başka.
“Ya İran olursak, Pakistan’a dönersek, Suriye’ye benzersek ?” diye düşünüp endişelenmek başka…
Gerçekten İran, Pakistan hatta Allah muhafaza Suriye olmak bambaşka !
Yıllardır uğraşıyor bu ülkeler “eski güzel günlere” dönmek için, başaramıyorlar.

*  *  *

Türkiye 14 yıldır gerçekten dipsiz bir kuyuya battıkça battı.
Artık bu saatten sonra “niye oldu, kim yaptı, sorumlusu tek bir kişi değil miydi ?” filan diye sormak abes. Bir anlamı da yok, çözüme katkı sağlayan bir tarafı da…
Ben, son bir kez, CHP ve MHP milletvekillerine, hatta AKP içinde akıl, izan, vicdan sahibi kişilere seslenmek istiyorum :
Bu hafta görüşeceğiniz bu taslak Türkiye’nin batış belgesidir.
Eğer ki bu değişiklik önerisi bu Meclis’ten geçerse yetkileri güçlendirilmiş ama hesap verilebilirliği neredeyse yok edilmiş bir “Başkan”la karşı karşıya kalacağız.
Üstelik bu “Başkan” şu ana kadar 77 milyonun kaderine dair verdiği her kararda “yanıldık” diyen, pişman olan biri ! Ya bundan sonra da benzer kararlar verirse ?
Bu ülkenin artık “kandırılmaya da yanılmaya da” tahammülü kaldı mı ?
Tahammülü geç, mecalimiz bile yok…

*  *  *

Türkiye, şu anda tüm dünya ülkeleri arasında en çok canlı bombanın patladığı 8. ülke durumundadır. Bizden öncekiler Irak, Suriye, Afganistan, Yemen, Nijerya, Somali, Libya. Tümü “tek adam” sistemleriyle yönetilen “Müslüman” ülkeler.
Yetmedi, ekonomimiz de patlamaya hazır bir bomba, herkes sussa da toplumun tüm kesimleri bu gerçeği yaşıyor.
Eğitim, kadın hakları, güvenlik alanında Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu kadar tehdit altında olmamıştık.
Böyle bir süreçten geçerken, Anayasa Değişikliği adı altında yapılacak bir rejim değişikliği Türkiye’nin sonu olur.
Ve eğer bu Meclis kendisini tarihe gömecek bu taslağı geçirirse Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en büyük vebali üzerinedir !
Ben, yine de mucizeler yaratmış bir ülkenin sağduyusuna ve bilgeliğe güvenmek istiyorum.
Eminim MHP’den Atilla Kaya gibi başka isimler, AKP’den de “arkadaş bu yanlış iş” diyecek ahlak sahibi vekiller çıkacaktır.
Ve Türkiye bu haftayı selametle atlatıp, işine gücüne, üretime, eğitime, en önemlisi insanlarını yaşatmaya odaklanacaktır.

Peki Atatürk Başkanlık hakkında ne düşünüyordu ?


SÖZCÜ’nün sadık okuyucuları Hıfzı Topuz’un bize verdiği röportajda Mustafa Kemal’in bu konudaki fikirlerini okumuşlardır.
Fakat ben, geçen hafta evinde ziyaretine gittiğim Genelkurmay Eski Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’dan kendi adıma yeni bir şey öğrendim, Mustafa Kemal Yalova’da bir akşam kendisine sorulan bir soruyu yanıtlarken tam da bugünleri anlatmış !
İlker Başbuğ’un “Atatürk” kitabı sayfa 126’da yer alan bu sözleri gelin birlikte okuyalım :
“Meclis, yalnız bir partinin mensuplarından olunca, o partinin iktidar mevkiinde tuttuğu hükümetin icraatı kafi derecede münakaşa edilmemiş, eleştirilmemiştir. Bu noksan iki sebepten olabilir.
Birincisi; Meclisin, kendi partisinden olan Reisicumhur ve onun seçtiği Başvekil ve arkadaşlarına çok itimadı olabilir. İkincisi; aynı parti arkadaşı olmak, arkadaşlıkta lüzumsuz ve zararlı bir hassasiyet uyandırabilir.
Yavaş yavaş hükümet ve onu seçen Reisicumhur, alabilecekleri salahiyetleri eleştirisiz tatbike alışırlar. Bu hal, adet derecesinde kökleşebilir.
Devlet başkanlığına gelen zat, bilhassa muktedir ve faal olur; devlete ve millete kendi şahsına muhabbet ve takdir kazandıracak büyük hizmetler yaparsa, görünüşte meclis vaziyetine ve cumhuriyet şekline gayet hürmetkar ve itaatkar görünürse, tehlike büyür !
İstenmediği halde devletin hakikatte mahiyeti değişebilir. Bu yeni mahiyetin isminin takılması ise zaman meselesi olur.”
Atatürk’ün sözleri bunlar.
Gel de bu dehaya, bu vizyona, bu öngörüye hayran olma !

Bak Kızım;


Her şeyin bir zamanı var… Gerçekten.