Tüm öngörüleri doğru çıkan emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ’dan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyareti öncesinde çarpıcı tespitler:

Sevgili okurlarım, ABD Başkanı Trump’ın, PKK’nın Suriye uzantısı olan PYD’nin askeri kolu YPG’ye ağır silah ve mühimmat verilmesi kararını alması Türkiye-ABD ilişkilerini ağır bir krizin eşiğine getirdi. Gelişmeler, Amerika ile Batı dünyasında geniş yankı yarattı. Örneğin İngiltere’de yayımlanan Times Gazetesi “Trump’ın bu adımının Türkiye’yi küçük düşürdüğünü” yazdı. ABD’nin eski Türkiye Büyükelçisi James Jeffrey de, “Kararın Türkiye açısından ihanet olduğunu, Ankara’nın misilleme yaparak İncirlik Üssü’nü kapatabileceğini” açıkladı.
Krizin çok dikkat çeken yönü ise Trump’ın acele ederek kararını Erdoğan’la Beyaz Saray’da 16 Mayıs’ta yapacağı görüşmeyi beklemeden açıklatmış olması!.. Bu davranış basınımızda ve siyasi çevrelerde diplomatik nezaketsizliğin de ötesinde “aşağılayıcı” olarak değerlendirildi. CHP yönetimi, Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyareti kararını gözden geçirmesi gerektiğini belirtti. Bazı emekli büyükelçilerimiz de ziyaretin iptalini önerdiler.

Bu durumda tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, emekli Büyükelçi Sayın Şükrü Elekdağ’a, bu krizi nasıl yorumladığını sordum.

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (ŞE): Önce, Trump’ın erken karar almak suretiyle Ankara’ya nasıl bir mesaj vermek istediğini değerlendirelim. Ankara, Erdoğan-Trump görüşmesinin verimli geçmesi için gerekli ön hazırlıkların yapılması ve bir altyapı oluşturulması amacıyla Genelkurmay Başkanı, MİT Müsteşarı ve Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü’nden oluşan üst düzey bir heyeti Washington’a göndermişti. Bu heyet muhakkak ki Amerikalı asker ve sivil muhataplarına, Ankara’nın endişelerini, sorunun çözümüne yönelik önerilerini detaylı bir şekilde izah etmiş ve YPG’nin silahlandırılmasının ilişkileri sürükleyeceği tehlikeli çıkmazı vurgulamıştır. Yani Trump, YPG’yi ağır silahlarla donatma kararını, Türk heyetiyle yapılan görüşmelerle ilgili olarak kendisine sunulan rapor ışığında vermiştir. Bu durumda, Trump’ın, kararını erken açıklatarak Cumhurbaşkanı Erdoğan’a şu mesajı vermek istediği tartışma götürmez: “Rakka harekâtını PYD/YPG ile yapacağım. Bu kuruluşu savaşın icaplarına göre silahlandıracağım. Bu husustaki kararım nihaidir ve müzakereye açık değildir!..”

UĞUR DÜNDAR (UD): Bu açık mesaja rağmen Cumhurbaşkanı Erdoğan Washington’a gitmeli mi?..

ERDOĞAN, BEYAZ SARAY’A MUTLAKA GİTMELİ

(ŞE): Evet, gitmeli!..
Çünkü, Türkiye için yaşamsal nitelikte önemli ve ağır sonuçlar doğurabilecek bir güvenlik sorunuyla karşı karşıyayız. Erdoğan’ın Trump’la yüz yüze görüşmesi şu nedenlerle zorunlu: Birincisi, Washington’da taşlar henüz yerine oturmuş değil... Bu ortamda bazı siyasetçi, komutan ve diplomatlar kararı savunurken, bazıları da Türkiye ve Irak’ta PKK’ya terörist diyen ABD’nin, onun Suriye’deki uzantısı PYD’ye “ortak” demesini anlamsız buluyor. Ayrıca Trump’ın, 1 Mart Tezkeresi nedeniyle Türkiye’ye beslediği husumeti bir türlü unutamayan CENTCOM’un (Irak ve Suriye’den Sorumlu Merkezi Komutanlık) etkisi altında kaldığı ABD basınında sıkça yer alıyor.

İkincisi, Erdoğan ile Trump, 25 Mayıs’ta Brüksel’de toplanacak NATO Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’ne katılacaklar. Bu toplantı Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ABD’nin kararının sakatlığını ortaya koyması için önemli bir forum oluşturacaktır. Trump’la Beyaz Saray’da yapacağı yüz yüze görüşme, Erdoğan’a, NATO zirvesi için hazırlanma imkânını sağlayacaktır. Son olarak da Trump’ın kararı, harekâta gerekli bütçe tahsisi için ABD Kongresi’nde ele alınacaktır. Bu itibarla, Beyaz Saray randevusu Erdoğan’a, Trump yönetimince izlenen politikanın hatalı olduğunu Batı kamuoyuna anlatmak için kaçırılmaması gereken bir fırsat yaratmaktadır.

(UD): Cumhurbaşkanı Erdoğan, yüksek perdeden konuşup, “Ortadoğu’da Türkiyesiz bir karar verilmesi düşünülemez... Türkiye’nin fikrine müracaat etmeden karar alanlar ağır bedeller öderler. Yanlıştan bir an önce dönülmesini temenni ediyorum” diyor. Yani Erdoğan, “Ben Washington’a, Trump’a fikir değiştirtmek için gidiyorum” diyor. Bu sözlerini nasıl yorumluyorsunuz?

06sukruyeni20cm

AMERİKA PYD/YPG’YE DAHA FAZLA GÜVENİYOR

(ŞE): Bence, bu noktadan sonra Trump geri adım atmaz!.. Ama Erdoğan, yaptığı açıklamalarla Trump’a kendi kırmızı çizgilerini kabul ettirmek için Beyaz Saray’a gideceği algısını yaratmak istiyor. Washington’a giden heyetin yaptığının ön görüşmelerden ibaret olduğunu, kendisinin söyleyeceklerinin ise “virgül değil nokta değerinde olacağını” söyleyerek, Beyaz Saray randevusunda ezber bozucu görüşler ortaya koyacağını ima ediyor. Ancak bu ifadelerin boş “retorik” olduğunu biliyoruz. ABD yönetimi Rakka’nın ele geçirilmesi için PYD/YPG’ye Türkiye’den ve yandaşı Özgür Suriye Ordusu’ndan (ÖSO) daha çok güvendiğini ortaya koydu. Zaten ağır silah ve mühimmatı YPG’ye teslim etmeye başladılar bile!..

(UD): Amerika’nın Suriye stratejisi Türkiye’nin bekasına ve ulusal güvenliğine en ağır tehdidi oluşturuyor!..

TÜRKİYE’Yİ TEHDİT EDEN ÖRGÜTLERLE İŞBİRLİĞİNDE

(ŞE): Doğru!.. ABD, Türkiye’nin ulusal ve toprak bütünlüğüne karşı en ciddi, en acil tehdidi oluşturan ve en acımasız terörü yürüten PKK/PYD ile işbirliği yapıyor. Gerçekte Türkiye’nin son yıllarda karşılaştığı tehditlerde olağanüstü bir artış var. Savunma Bakanı Işık, son iki yılda yapılan operasyonlarla askerimizin 10 bin PKK teröristini öldürdüğünü, bu suretle PKK’nın belinin kırıldığını övünerek açıkladı. Ne yazık ki, PKK’nın belinin kırıldığı doğru değil! Çünkü Rakka harekâtından sonra Türkiye, karşısında büyük çoğunluğu Amerika tarafından eğitilmiş ve ağır-modern silahlarla donatılmış 60 bin kişilik bir PKK/YPG ordusu bulacak. Esasen, ABD’nin Rakka harekâtını YPG ile yapmasının başta gelen bir nedeni, savaştan başarılı çıkacak PYD’nin barış masasına oturarak meşruiyet kazanmasını ve ABD’nin desteğiyle Suriye’nin kuzeyinde oluşturulan Kürt Özerk Bölgesi üzerinde hak iddia edebilmesini sağlamaktır.

(UD): ABD Suriye’de, IŞİD’le mücadele amacıyla bulunduğunu söylüyor olsa da, Washington’un esas amacının “Büyük Kürdistan”a zemin hazırlamak olduğu artık gün ışığına çıkmış durumda...

(ŞE): ABD’nin Ortadoğu için en önemli jeopolitik dizaynı “Büyük Kürdistan” projesidir. Bu projeyi uygulamada Washington’un orta/uzun vadeli hedefi, kendi patronajında ve ABD’ye velinimet olarak bakan Barzani’nin yönetiminde bir Kürt jeopolitik havzası yaratmaktır. Bu stratejik bir karardır. Bu havzada öncelikle atılacak adım, Kuzey Irak’ta Kürt Devleti’nin ilk nüvesini oluşturmak ve bunun Suriye’nin kuzeyindeki Akdeniz’e çıkışı olan “Kürt koridoruyla” birleştirilmesidir. Sonra da bu devletin Türkiye’nin Güneydoğu bölgesiyle bütünleşmesi ve böylece “Büyük Kürdistan”ın ilk aşamasının kurulmasıdır. “Büyük Kürdistan”ın ABD için önemi, zengin gaz ve petrol rezervlerine sahip bulunmasından, stratejik konumundan ve bölgede İsrail gibi tam güven duyacağı ikinci müttefiki yaratacak olmasından ileri geliyor. ABD, bölgede kendisine biat edecek ve askeri kuvvetlerinin operasyonlarını sorgulamadan ve hiçbir kısıtlama koymadan gerçekleştirmesini kabul edecek müttefik arıyor. Barzani’nin başkanlığında oluşturulacak “Büyük Kürdistan Devleti” böyle bir müttefik olmaya en ideal adaydır. ABD’nin bölgesel stratejisinin kilit unsuru olacaktır. İsrail ise silahlanmasına azami önem vereceği bu yeni devletle, Arap dünyasına karşı bir müttefik ve güvence kazanacaktır.


TRUMP’IN VERECEĞİ SÖZLER LAFTA KALIR

(UD): Türkiye’nin dış politikasını ve savunma stratejisini bu gerçekler üzerine bina etmesi zorunlu!.. Şimdi Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyaretine dönelim. Trump, Türkiye ile krizin tırmanmasını önlemek için ne gibi sakinleştirici önerilerde bulunabilir?
(ŞE): Muhtemel öneriler şimdiden basına aksetti. Bu bağlamda, Rakka’nın IŞİD’den temizlenmesinden sonra demografisinin değiştirilmeyeceği ve Araplara teslim edileceğinden ve PKK ile mücadelesinde Türk Silahlı Kuvvetleri’ne “anlık” istihbarat verileceğinden söz ediliyor. Kamuoyumuz Başkan Bush döneminde bu anlık istihbarat desteğinin ABD makamlarınca nasıl istismar edildiğini hatırlayacaktır. Yani ortada ciddi, dişe gelir bir öneri yok! Bir de Türkiye’nin güney sınırlarına ABD tarafından güvenlik sağlanması önerisi var ki, buna gülüp geçmek lazım! Üzerinde önemle durulması gereken bir nokta, Trump’ın kararına Türkiye’nin nasıl mukabele edeceğidir. Ancak, bu konunun sağlıklı bir şekilde irdelenmesinin, Cumhurbaşkanı’nın Washington ziyareti sonuçları ışığında yapılması isabetli olacaktır.