Sevgili okurlarım,
15 Temmuz’daki hain darbe girişimini araştırmak üzere Meclis’te kurulan araştırma komisyonunda gerçeklerin ortaya çıkması için büyük gayret gösteren CHP’li vekillerden Aytun Çıray’la Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun başlatıp, büyük başarıyla sürdürdüğü “Adalet Yürüyüşü”nü konuştuk.

basliksiz-4

İşte sorularım ve Sayın Çıray’ın çok konuşulacak açıklamaları:

* * *

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Aytun Bey, CHP uzun zamandır çok eleştirilen siyasetini ya da siyasetsizliğini “Adalet Yürüyüşü” ile çok farklı bir boyuta taşıdı. Siz bu yürüyüşün siyasal boyutunu nasıl tanımlıyorsunuz?
AYTUN ÇIRAY (A.Ç.): Türkiye 1946 yılından bu yana muhalefet pratiğimizin en önemli olayını yaşıyor. Sayın Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara Güvenpark’ta başlattığı yürüyüşü İstanbul Maltepe Meydanı’nda noktalamak için tam yirmi dört gündür büyük bir azim ve kararlılıkla yürüyor. Her yeni etabında katılımcı sayısı katlanarak artan bu yürüyüş, yarın çok büyük bir ‘adalet’ mitingine dönüşerek noktalanacak. Yani bu hem demokrasimiz, hem de CHP açısından tarihi bir yürüyüş. Bu yürüyüşün başladığı gibi sükûnet içinde bitmesi için herkes üzerine düşeni yaptı, yapıyor. Korteji koruyan güvenlik güçlerine de teşekkür etmek lâzım. Zira bu zorlu yolculukta onlar da çok yoruldular ve görevlerini iyi yaptılar.

(U.D.): CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu’nu yollarda adalet arar duruma getiren gerçekleri sizin bakış açınızla okurlarımızla paylaşır mısınız?
(A.Ç.): Her zaman adaletten şikâyetimiz olmuştur. Ancak Ergenekon davalarıyla başlayarak yaşanılan adaletsizlikler akıllara durgunluk vericidir. 16 Nisan referandumunda ise, YSK’nın aldığı kararla yasaların yok farz edildiği cüretkâr bir döneme girildi. İşte bu nedenle Türkiye adaletini arıyor. İşte bu nedenle CHP Genel Başkanı “Adalet Yürüyüşü”nde her toplum kesiminden destek alıyor. Ancak bazı kalem kullarının orada yürüyen yurttaşlarımızı terörist olarak nitelemesi can yakıyor. Yürürken İstanbullu bir arkadaşımız bana, “Biz nasıl teröristiz ki polis bizi provokatörlerden koruyor” dedi.

ÖNCE TUTUKLAMA SONRA DELİL DÖNEMİ

(U.D.): Neden şimdi? Şartlar Ergenekon davalarının olduğu dönemlerden bile daha ağır duruma geldiği için mi?
(A.Ç.): O dönemde masum insanları tutuklamak için önce sahte deliller hazırlanıyordu. Dijital deliller, sosyopat gizli tanıklar gibi... Şimdi ise önce sahte delil bile olmadan tutuklayıp, tutukladıklarına sonradan delil arıyorlar! SÖZCÜ çalışanları Gökmen Ulu ve Mediha Olgun’un tutuksuz yargılanması talebine verilen cevap, bu anlayışın delilidir. Hakim tutuksuz yargılanma talebini reddederken ne diyor? “Deliller henüz toplanamadığı için tutukluluğunun devamına...” SÖZCÜ’yü nasıl FETÖcü ilân edebilirsiniz? Kadri Gürsel, Murat Sabuncu ve nicelerini de...

(U.D.): CHP İstanbul Milletvekili ve gazeteci Enis Berberoğlu 24 Haziran 2017’de hukuk ilkeleri açısından çok tartışmalı bir karar ve casusluk suçlamasıyla 24 yıl hapse mahkum edilip tutuklandı. Kemal Bey’in “adalet” arama yürüyüşünde belirleyici olay bu muydu?
(A.Ç.): Hayır. Testiyi taşıran son damlaya bakıp Sayın Kılıçdaroğlu sırf bu nedenle yürüyor, demek yanıltıcı olur. Adaletsizlik testisi Ergenekon Balyoz, Poyraz, Casusluk diye dola gelmiştir. Üstelik testinin içine cezaevlerinde hayatlarını ve sağlıklarını kaybedenlerin gözyaşları da karıştı ne yazık ki... 12 Eylül 2010 referandumunun sonuçlarından ders alınmadı. Çünkü şimdi de FETÖ’cüler temizlenirken -hakimlerimizi tenzih ederek söylüyorum- AKP yanlısı yargı oluşturma çabasıyla ilgili iddiaları televizyonlarda hukukçular dile getiriyor.

 

YÜRÜYÜŞÜN İKİ ‘EN’İ VAR: KILIÇDAROĞLU VE MİLLET

(U.D.): CHP Lideri Kılıçdaroğlu’nun bu kadar keskin, net ve tarihi bir karar alacağını bekliyor muydunuz? Yani üzerinde durulmuş, tartışılmış bir karar mıydı?
(A.Ç.): Doğrusu ben de kararı o sabahki kapalı gurup toplantısında duydum. Sayın Dündar, bana göre Kemal Bey, 14 Haziran 2017’de akşam saatlerinde bütün Türkiye’ye canlı yayınla açıkladığı kararıyla takdir edilecek siyasi karakterinin çok farklı bir yönünü ortaya koymuştur.

(U.D.): Nasıl? Biraz açar mısınız?
(A.Ç.): Halkın takdirini kazanmış insanlara bakalım. Bunların pek çoğunun kendilerini farklı kılan nitelikleri özel anlarda ortaya çıkar. Türk Milleti’nin Sayın Kılıçdaroğlu’nu gerçekten değerlendirmesinin koşulları henüz oluşuyor. O da kendini lider yapacak farklılıklarını ortaya koyuyor. Hani bu yürüyüş sırasında “yürüyüşün enleri” yazılıp çizildi ya... Bana göre adalet yürüyüşünün iki tane “en”i vardır; biri Sayın Kılıçdaroğlu diğeri ise birlikte her türlü sinir bozucu provokatif harekete alkışla cevap vererek yürüyen halk.

ADALET YOKSA DEVLET YOKTUR

(U.D.): Gelelim asıl konumuza. Adalet yürüyüşünün ortaya çıkmasının ve toplumsal destek bulmasının dinamikleri nedir?
(A.Ç.): Sayın Dündar, Türkiye 15 yıllık AKP iktidarları boyunca çok tuhaf beyin yıkama süreçlerinden geçirildi. Dünyadaki eşi benzeri görülmemiş sıcak para bolluğunun Türkiye’deki yansıması, bankalar aracılığıyla Türk Milletinin tüketim- konut ve otomobil kredilerine boğulmasıydı. Bu doğal olarak büyük bir refah sıçrayışı gibi yaşandı. Bu algıyı şimdilerde ilişkilerimizin iyice belirsizleştiği ABD ve AB’nin Erdoğan’a ve AKP’ye verdikleri ölçüsüz destek iyice pekiştirdi.
Bütün bunlar olurken aslında devletin asli kurumları hızla aşındırıldı. Çürüme FETÖ’yle her yere yayıldı. 12 Eylül “Yetmez ama evet” referandumuna ve sonrasında adli kurumlarda artık yaşanmaya başlanan hukuksuzluk düzenine böyle geldik. Sonunda bu hukuksuzluğun kurumsallaştırdığı adaletsizlik düzenini yaşamaya başladık.
Adaletsizlik çoğulculuğun, en başta da fikir ve ifade hürriyeti ile onun gerçekleşme aracı olan basın özgürlüğünün düşmanıdır. Adalet yoksa devlet yoktur. Şimdi biz yürüyüşle bütün bunlara dikkati çekmeye çalışıyoruz.

(U.D.): AKP önde gelenleri bu sorunların nedenlerinin Cumhuriyet’in kuruluş yıllarına, hatta Tanzimat’a kadar gittiğini söylüyor...
(A.Ç.): Daima siyasi hatalarını meşrulaştıracak bir yol buldular. Muhalefet içinde yer almış, Cumhuriyet”in kurucu ruhuyla şu veya bu nedenle sorunlu olanlar “özeleştiri” adı altında, bilerek veya bilmeyerek AKP’nin ideolojik söylemlerine meşruiyet kattılar. Bir de buna kumpas-entrika-komplo konusunda eskinin “Cemaat”i, şimdinin FETÖ’ sünün katkılarını ekleyin... Adaletsizliği kurumsallaştırdığı ve devletin başta Türk Silâhlı Kuvvetleri olmak üzere bütün temel kurumlarını ifsat ettiği Ergenekon-Balyoz kumpas davalarındaki hükümlerin peş peşe bozulmaya başlamasıyla durum toplumca anlaşılmaya başlandı. 7 Haziran 2015 Genel Seçimleri sosyal idrakteki açılmanın ilk işaretiydi.

YÜRÜYÜŞ HÜKÜMETE DE İTİBAR KAZANDIRIR

(U.D.): Tamam ama 7 Haziran sonrasında muhalefet 1 Kasım 2015 seçimlerine gidilmesini engelleyemedi. Sonunda Türkiye hain kalkışmaya kadar geldi...
(A.Ç.): Doğru, ancak Türkiye’yi 15 Temmuz 2016 hain FETÖ kalkışması ve işgal operasyonuna getiren şey de hukuksuzluk sürecidir. Bu olay Türkiye’de adaletsizlik düzenin kurumsallaştırılmış olmasının en zehirli ürünüdür. Bu felaketi hazırlayan FETÖ ile işbirliği yapmış baş aktörleri teşhis etmek, Türkiye’de hukuk düzenini yeniden tesis etmenin temel şartıydı. Bu nedenle başta Adil Öksüz olmak üzere 15 Temmuz’un siyasetçi failleri mutlaka yakalanmalıdır.
16 Nisan esasen ‘hayır’ın zaferidir. Bu başta Sayın Kılıçdaroğlu’nun inisiyatifinin başarılı bir sonucudur. Tabii burada Meral Akşener, Ümit Özdağ, Sinan Oğan, Koray Aydın ve diğer partilerle sivil toplum örgütlerinin katkılarını da belirtmeliyiz.

(U.D.): Kemal Bey yürüyüşe asıl 16 Nisan’da YSK önünden başlamalıydı görüşünü dile getirenlere vereceğiniz cevap ne olabilir?
(A.Ç.): Olabilirdi... Ancak şimdi o tartışmaların zamanı değil. Şimdi odaklanmamız gereken şey tüm dünyanın izlediği meşru hak ve adalet arama yürüyüşünün sağ salim, barış içinde ve adaleti tesis edecek şekilde sonuçlanmasıdır. Bugüne kadar hükümet, konvoyu sağ salim İstanbul sınırına kadar korumuştur. Bu konudaki dikkati için Sayın Süleyman Soylu’yu da kutluyorum. Zaten hükümetlerin görevi meşru gösteri hakkını kullananları provokatörlerden korumaktır. Bu yürüyüşün olaysız sonuçlanması hükümete de itibar kazandıracaktır.

KILIÇDAROĞLU LİDERLİĞE YÜRÜYOR

(U.D.): Adaletsizliğin kurumsallaşmasına damgasını vuran olay sizce nedir?
(A.Ç.): ‘Adaletsizliğin kurumlaştırılması’ 16 Nisan referandumunda kendisini bariz bir şekilde açığa vurdu. Bu referandumun sonucunu matematik değil YSK’nın tam kanunsuz kararı belirledi. Nitekim Kemal Bey, “Adalet Yürüyüşü” esnasında 16 Nisan referandumunun gayrı meşruluğuna dikkat çekmek için CHP’nin AİHM’e yaptığı başvuruyu canlı yayında imzaladı. Yani biraz önce de ifade ettiğim gibi Sayın Kılıçdaroğlu, kendine özgü bir liderlik anlayışını ilk defa büyük bir sebatkarlık ve iradeyle ortaya koyuyor. CHP Genel Başkanlığı’ndan CHP liderliğine yürüyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu ruh ve değerlerine sahip çıkıyor. Bana göre ‘adalet’ yürüyüşünün temel anlamı ve amacı bu.

BİZ MİLLİ MESELELERDE BİRLİKTEN YANAYIZ

(U.D.): Peki yürüyüşle ortaya çıkan bu tablo Meral Akşener öncülüğünde ayak sesleri gelmeye başlayan merkezdeki yeni siyasi oluşum açısından ne gibi bir anlam ifade ediyor?
(A.Ç.): Türkiye varoluşsal tehditlerin içinden geçiyor. Ege adaları işgal edilmiş, Kıbrıs pazarlık masasında, hukuk devleti yıkılmış, ekonominin geleceği Arapların ipini tutan devletlerin elinde. Devletin unsurlarının kendi içinde güven bunalımı olduğu yetmezmiş gibi, millet, devletine güvenemez hale gelmiş. Bütün neden ve sonuçları ortaya çıkarılamamış bir 15 Temmuz işgal girişimi var. Yani hukukun üstünlüğü ve kuvvetler ayrılığı prensiplerine dayalı çoğulcu bir parlamenter demokratik rejimin yeniden tesisi için böyle bir partiye ihtiyaç olduğunu düşünen ve siyasetin boşluk kaldırmayacağını bilen Sayın Akşener yola çıkıyor. Hayırlı olur inşallah. Çünkü devletimizin yeniden inşası için sinerjiye ihtiyaç var. Bu ihtiyacı AKP’yi de dışlamadan belirtiyorum. Bu memleket hepimizin. Nasıl 15 Temmuz gecesi başımıza gelecekleri düşünmeden muhalif düşüncelerimize rağmen devletin ve hükümetin yanında olmuşsak, milli meselelerde yine oluruz. Türkiye’yi buraya kadar getiren dış politikaları eleştiririz ama El Bab’da yanındaydık, Afrin’e girerse yanında oluruz. Kıbrıs’ta taviz vermesinler, Ege adalarını geri alsınlar arkalarındayız. Ama samimiyet şart. Çünkü emperyal siyasetin Türkiye’ye neler yapmak istediğini görüyoruz. O halde ihtiyacımız olan kavga değil, birlik beraberlik. Biz meşruiyetçiyiz. Bizim söylediğimiz şu: Hiçbir millet ve devlet 15 yıldır kökleşen bir adaletsizlik düzenini daha uzun süre taşıyamaz.

KİME İNANACAKSINIZ?

(U.D.): Bu çerçevede adalet düzeninin tesisine çalışanlar açısından en büyük sorun nedir? Kısaca söyler misiniz?
(A.Ç.): Gerçekler konusunda ikna edici olabilmek. Ortalıkta muazzam bir bilgi kirliliği var. Çok tehlikeli bir muhbirlik sistemi işliyor. Cumhurbaşkanı’nın dediği gibi at izi it izne karıştırılmaya çalışılıyor. Gerçeğin, sadece gerçeğin peşinde olmalıyız. 15 Temmuz darbesini yapacak olanları ‘dikkat takip ediliyorsunuz, yakalanacaksınız’ diye yazılarıyla uyaranlara mı inanacaksınız, yoksa onların kendilerini gizlemek ve hükümeti dünya nezdinde yalnızlaştırmak adına hedef gösterdikleri vatanına, milletine sadık insanlara mı? Biz sadece milletin verdiği uyarı görevini yapan muhalifleriz, onlarsa kökü dışarıda alt oyuculardır. Bu aşamadan sonra yapılacak her vicdan ve hukuk dışı hamle onu yapanlara yaramayacaktır. Adalet talep edenlerin daha da güçlenmesine neden olacaktır. İlgili aktörler bu gerçeği, ağır bedeller ödemenin pişmanlığını yaşayarak öğrenirler. Sayın Kılıçdaroğlu Türkiye’de de öyle olmasın diye adalet için yürüyor.