Dünyayı, insanlığı, zamanı sırtlayan zeytin ağacının diğer adıdır “Ölmez ağacı!”
Anadolu’nun armağanıdır bu ad zeytine... Çok yakışan ve çok doğru bir ad bu zira zeytin ağacı ölümsüzdür!..
Mesela, Girit’te 5 bin yaşında olduğu tahmin edilen bir anıt zeytin ağacı olduğunu biliyor muydunuz?!. Başta Türkiye olmak üzere Akdeniz ülkelerinde binlerce, on binlerce Roma döneminden kalma 2 bin yaşın üstünde “ölmez ağacı” bulunduğundan haberiniz var mı peki?!
Bu ne demek peki? Bu, Anadolu kavimlerinin büyük bir isabetle “ölmez ağacı” adını verdiği zeytinin Platon’dan, Herodot’tan, Hz. İsa’dan Büyük İskender’den, Roma İmparatorluğu’ndan, Selçuklu’dan, Osmanlı’dan, Fatih’ten, Kanuni’den çok daha yaşlı, kadim, neredeyse başlangıcı ve sonu olmayan değerde demek!..
Türkiye’de zeytin ne demek peki?.. Öncelikle zeytinin anavatanı Türkiye’dir, Anadolu’dur demek!.. 170 milyon ölmez ağacı demek... Çanakkale’den Hatay’a uzanan, tüm Ege’yi, Edremit körfezini içeren kıyı şeridi ve iç bölgeleri demek... Ayrıca Gaziantep, Kilis, Mardin, Karadeniz’in doğusu, Artvin demek!.. Bu devasa coğrafyada yaşayan, üreten, ekmeğini, aşını, yaşamını zeytinden karşılayan yüzbinler demek!..
Dünyada kaç zeytin ağacı var biliyor musunuz peki?.. Tam 900 milyon!.. Bunun yalnızca 300 milyonu İspanya’da bulunuyor ve zeytin, zeytinyağı üretiminde dünya lideri. İspanya her bir zeytin ağacına gözü gibi bakıyor. Örneğin her dört zeytin ağacının bulunduğu Endülüs bölgesi bu nedenle “coğrafi tescil” ile koruma altında. Yani bırakın sanayi yatırımı yapmayı, o topraklara zeytin üretimini etkileyecek bir başka meyve ağacı bile dikmek yasak! İşte bu sayede İspanya dünya zeytinyağı üretiminin yüzde 45’ini tek başına karşılıyor!..
İspanya’yı Yunanistan ve İtalya takip ediyor. Türkiye dördüncü sırada. Ama üreticinin hedefi ikinci sıraya sıçramak. Ve bu potansiyel mevcut... Daha doğrusu mevcuttu...
-İktidar, ölmez ağacının ölüm fermanı olan yasayı Meclis Genel Kurulu’na getirene kadar!..

“Zeytin ağacına 3 kilometreden fazla yaklaşmayın!”

Bu yazı kaleme alındığı sırada zeytini toprağa gömecek olan yasa tasarısı henüz oylanmamıştı...
Dolayısıyla vicdan sahibi, vatanı için, çocuklarının geleceği için bu yasaya “Hayır” oyu veren kaç milletvekili olduğunu bu saat itibarıyla bilmiyorum... Siz bu yazıyı okuduğunuzda biliyor olacaksınız! Ancak “Türkiye’nin büyümesi lazım” diyerek, “bir yıldır üzerinde çalışıyorum” diyerek, 1939’da çıkarılan Zeytin Kanunu’nu küçümseyerek ölüm fermanını hazırlayan bir Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanımız olduğunu biliyorum!..
Bakan Bey’in “çok eski” yani çağdığı olarak küçümsediği o yasa ne diyordu biliyor musunuz?..
-Zeytin ağaçlarına 3 kilometreden itibaren yaklaşma!..
Tabii bunu kapitalist rant ilişkileriyle yoğrulmuş kafaların kavrayabilmesi olanaksız! Olanaksız çünkü, zeytinyağı herhangi bir teknolojiye gerek duymadan da elde edilebilecek bir gıda ürünü... Diğer bir deyişle 2 bin 500 yıl önce Egeli bir zeytin üreticisinin taş ve ahşap malzemelerle ürettiği zeytinyağı elde etme yöntemi bugün de kullanılabilir, kullanılıyor ve çok daha kaliteli yağ elde edilebiliyor!..
-Bu da rantçıların hiç işine gelmiyor doğal olarak!..

“Zeytini korumak vatan savunmasıdır!”

Bu iktidar zeytini kendi ülkesinden sürmek için tam altı kez teşebbüste bulundu!..
Şimdi yedinci kez saldırıyor... Ortaya sürdüğü kandırmaca da pek esaslı doğrusu:
-Sanayinin desteklenmesi ve üretimin geliştirilmesi!..
Nasıl buldunuz? Yapılacak olan belli değil mi; zeytinlik alanlar maden ve sanayi yatırımlarına açılacak; daha önce altı kez hayal kırıklığına uğrayan para babalarına “buyurun, biraz da buradan yiyin” diye sunulacak!.. Ardından ölmez ağacının binlerce yıldır üzerinde salındığı topraklar betona, siyanürlü madenlere teslim olacak!..
İstanbul Barosu eski Başkanı sevgili Ümit Kocasakal ODATV’ye yazdığı makalede bu tasarıya destek vermenin “vatana ihanet” olduğunu, doğamızı, zeytinimizi korumanın ise “vatan savunması” olduğunu, altını çizerek vurguladı... Evet, bu hepimizin yurttaşlık borcudur, çocuklarımıza karşı tarihi bir sorumluluktur..
Yine Kocasakal’ın bir yurtsever refleksiyle, ülkenin aydınlık milyonlarına yaptığı çağrıyla noktalamak istiyorum:
-Bunun için ödenecek hiçbir bedel, kaybedeceklerimizden daha ağır olamaz!..