Bu ülkede açlık grevlerinin, ölüm oruçlarının tarihi epey eskilere dayanır...
Yaşama tutunanlarıyla, eriyip yok olanlarıyla epey insan canına, yarım hayatlara mal olmuştur açlığa, ölüme yatmak bu topraklarda... Hapishanelerde, meydanlarda aslında hakkı olanı alabilmek için ödenen bedelin adı olmuştur Ölüm orucu!..
Türkiye’de ilk açlık grevini kim yapmıştı, bilir misiniz?.. Dünyanın en büyük şairlerinden biri, Nazım Hikmet!.. 1938’de “Harbiye ve Donanma davalarından” toplam 28 yıl 4 aya hapse mahkum edilen şair,12 yıllık hapis süresinin ardından, 1950 yılında kendisi adına yurtiçi ve dışında başlatılan özgürlük kampanyalarına destek vermek için açlık grevine başladı.. Ancak eylemine başladıktan kısa süre sonra seçimler yapıldı ve hükümetin kurulması gecikti. Yaptığı eyleme muhatap bulamayan Nazım , ölüm orucunu sonlandırmak zorunda kaldı!..
Pekii, Türkiye’nin 3’üncü Cumhurbaşkanı Celal Bayar’ın hem de cezaevinde 3 günlük açlık grevi yaptığını bilir misiniz?.. 27 Mayıs İhtilali’nde tutuklanıp, yargılanan ardından Kayseri Cezaevi’ne gönderilen Bayar 22 Mart 1963’de tahliye edilmiş ancak 6 gün sonra tekrar gözaltına alınarak aynı cezaevine gönderilmişti. Kurtuluş Savaşı’nın “Galip Hocası” bu durumu protesto etmek için 3 günlük açlık grevine yatmıştı...
Aradan uzun yıllar geçti... 12 Eylül darbesinden sonra açlık grevleri ve yüzlerce kişinin katıldığı ölüm orucu eylemleri patladı... 1982 yılında Diyarbakır Cezaevi’nde yaşanan baskı ve şiddetten bunalan mahkumlar ölüm orucuna başladı... 55 gün sonra ölen Kemal Pir, bu ülkede ölüm orucunda ölen ilk hayatını kaybeden mahkum olarak tarihe geçti!.. Aynı ay içinde üç mahkum daha ölüm orucunda yaşamını yitirecekti...
-Ölüm orucunda ölümün yolu açılmıştı bir kez, bir daha da kapanmayacaktı!..

İktidarın ölüm sessizliğiyle izlediği ölüm orucu!..


Sonrasında, yıllar içinde pek çok insan bilerek, isteyerek ölüme yattı...
İçeridekiler de, dışarıdakiler de en basit hakların bile bir bedel karşılığı alınabildiğini öğrenmişti artık; mesela hapishanede tek tip elbise giymek istemiyor muydunuz, yatıyordunuz ölüm orucuna, veriyordunuz üç, dört kurban alıyordunuz hakkınızı!..
Türkiye tarihinin en çok kurban alan ölüm orucu ise 2000 yılında başladı. Cezaevlerinde kontrolü yitiren iktidar, hazırladığı terörle mücadele yasasıyla koğuş sisteminden F tipi cezaevlerine geçmeye karar verdi. Buna karşılık 816 mahkum ölüm orucu başlattı ve 51 kişi bu eylemde hayatını kaybetti, 5 kişi kendini yaktı... Bunun ardından gelen “Hayata Dönüş” operasyonunda ise 39 kişi daha yaşamını yitirdi.
-Bilanço, 132 kişinin yaşamıydı!..
F tipi cezaevlerini protesto etmek için 2006 yılında 293 gün süren ölüm orucuna yatan Avukat Behiç Aşçı, bu protestoyu yapan son kişi olarak tarihteki yerini aldı!..
Aslında “son kişiydi” demek daha doğru olacak! Aradan 11 yıl geçtikten sonra başkentin göbeğinde biri kadın, biri erkek iki eğitimci, ölüm orucunda 66’ncı günü de geride bıraktı!.. Osmangazi Üniversitesi’nde Karşılaştırmalı Edebiyat Bölümü’nde araştırma görevlisi olan Nuriye Gülmen, Gezi Parkı eylemlerine katıldığı gerekçesiyle sözleşmesi yenilenmeyince dava açtı, kazandı ve Selçuk Üniversitesi’nde göreve başladı. Ancak bir gün sonra, 15 Temmuz Darbe girişimi oldu. OHAL kapsamında 29 Ekim 2016’da yayımlanan KHK ile meslekten ihraç edildi...
-Nuriye Gülmen 9 Kasım 2016’da Ankara’da İnsan Hakları Heykeli’nin altında oturma eylemine başladı...
Mardin Mazıdağı Cumhuriyet İlkokulu’nda üç yıldır sınıf öğretmenliği yapan Semih Akça da aynı KHK ile meslekten ihraç edildi...
-Akça, 23 Kasım 2016’da Nuriye Gülmen’in eylemine ortak oldu...
Bugün itibarıyla oturma eyleminin 184, ölüm orucunun da 66’ıncı günündeler.

Ölümün soğuk yüzü!..


Bu iki öğretmen, haklarını alabilmek için “ağır bedel” ödemek zorunda olduklarını biliyorlar, ne yazık ki!..
Her geçen gün biraz daha ölüme yaklaşıyorlar; buna rağmen tıbbi müdahaleyi reddediyor ve “bedenimizden eriyerek bedel ödüyoruz” diyorlar...
Ankara Tabip Odası, iki öğretmenin sağlık durumunun çok ciddi aşamaya ulaştığını açıkladı. Semih ve Nuriye öğretmenlere destek çığ gibi büyüdü ancak AKP iktidarının en tepesindeki isimlerin Ankara’nın göbeğinde yaşanan bu trajik eylemden (sözde) haberi dahi yok!.. Başbakan, Başbakan Yardımcısı sıfatlı muhteremler, neredeyse burunlarının dibinde 66 gündür süren ölüm orucu için “yapmayın yahu, neredeymiş bu eylem, vallahi yeni öğrendik” diyecekler, iyi mi!..
Bu iki öğretmene destek vermek için yanlarına koşan insanlara polisin son derece sert “orantısız güç” kullandığını,, biliyorlar mı, onu da ben bilmiyorum!..
Bu öğretmenler niçin ihraç edildi, hangi belgelere göre yaşamları karartılıp, ölüme yatırıldı bunu bilmek hem onların hem de kamuoyunun hakkı... FETÖ’cü olduğu buz gibi belli milyarder, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın damadı, Ömer Faruk Kavurmacı Bey “şırak” diye özel hastane raporu ile bırakılırken, iki öğretmenin her saniye ölüme biraz daha yaklaşmasını bu millete anlatamazsınız beyler...
-İnsanları kafanıza göre ölüme yatıramazsınız, dayanılmaz ağırlığı üzerinizde kalır!..