Sevgili okurlarım, irili ufaklı her partinin amacı günün birinde iktidar olup ülkeyi yönetmektir. Hele tabanı oturmuş, Meclis’e girmeyi başarmış olan her partinin vazgeçilmez amacı kesinlikle budur.
Oysa bu durumun Türkiye’ye özgü bir tek istisnası var:
Devlet Bahçeli ve başında olduğu MHP!
İktidar olmaktan, koalisyon ortağı bile olmaktan korkan ve kaçınan bir parti!..
AKP’nin kayığına binmiş, dünya liderimizin direktifleri doğrultusunda kürek çeken bir genel başkan!..
“Kusura bakmayın, ben ülkeyi yönetmek istemiyorum” deyip er meydanından kaçan...
Bugüne kadar AKP’nin yedek lastiği, bastonu ve kurtarıcı meleği olarak hizmet veren, ama bunları söyleyenlere, kendisini uyaranlara öfkelenen...
Şimdi, daha güçlü bir partinin gölgesine sığınan...
İktidar olmak için her seçimde ülkücü tabanından destek isteyen, ama günün birinde partisine oy veren milyonlarca yurtsever seçmenine ihanet eden...
Partisini yarıştan çeken ve bunu büyük bir pişkinlikle açıklayan bir genel başkan Devlet Bahçeli.

* * *

2019 yılında başkanlık seçimi yapılacak, yüzde 50 artı bir oy alan kişi cumhurbaşkanı seçilecek.
Yeni anayasa uyarınca o cumhurbaşkanının üç adet yardımcısı olacak.
Benim kafamda şimdiden iki aday var:
İlki, ağustos 2019’da emekliye ayrılması beklenen Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar.
İktidar onun süresini uzatmadığı takdirde, ilk aday odur.
İkinci başkan yardımcısı ise kesinlikle Devlet Bahçeli.
Bu iktidara yıllardan beri vermekte olduğu desteğin ve hizmetin karşılığını işte o zaman alacak.
Fazlasıyla hak etti yani, takdir etmek gerek!..

* * *

2019 cumhurbaşkanlığı seçiminde partisinin aday göstermeyeceğini, öncesinde ve sonrasında Tayyip Erdoğan’a destek vereceklerini söylüyor.
Bu karar bizim için bir miktar sürpriz oldu da, acaba Erdoğan için de durum aynı mıydı?
Hiç sanmıyorum.
Bana kalırsa Erdoğan, Bahçeli’nin bu kararı alacağını önceden biliyordu.
Pazarlık muhtemelen daha önceden kesilmişti...
Zira uluslararası ilişkilerde ve özellikle de siyasette, bu gibi önemli kararlar önceden ve tek başına açıklanmaz.
İşin kuralı budur.
Bunlar daha önceden uzlaştı ve Erdoğan kendisine “Hele sen kararını önce bir açıkla da, sonrasına bakarız” dedi.
Partisini tasfiye sürecine sokmuş olan Devlet Bey’in önünde başka hiçbir seçenek yoktu.
Onuruyla seçime girmektense AKP’nin kayığına binmeyi tercih etmek zorunda kaldı.
“Bizim adayımız ikinci tura kalamazsa Erdoğan’ı destekleyeceğiz” deseydi daha mantıklı olurdu ama bunu bile diyemedi.  

* * *

7 Haziran 2015 seçimleri yapılmıştı, AKP gümbürtüye gitti.
Seçim sonuçlarına göre ortaya koalisyon tablosu çıkmıştı.
Devlet Bahçeli bu sonucu hiç beklemiyordu. Kendisi ve partisi açısından tam bir sürpriz olmuştu...
Ve bugün övgüler düzdüğü Tayyip Erdoğan’ın partisiyle çok güzel, çok uyumlu bir koalisyon hükümeti kurması mümkündü.
Ancak onun derdi başkaydı:
Hükümet olmamak, ülkeyi yönetmemek.
Karşısına çıkan bu inanılmaz fırsatı bile tepti, elinin tersiyle bir kenara itti...
Zira hükümet olmaktan korkuyordu.
Öyle bir derdi yoktu!
Kendisi ve partisi iktidar yarışında zaten yoktu, tamamen pes etti ve tuş oldu. Bu durumda Türkiye, onun kaprisleri ve korkusu nedeniyle yeniden seçime gitti ve beş ay sonra yapılan 1 Kasım 2015 seçimini AKP kazanıp yeniden tek başına iktidar olmayı başardı.
Hiç kimse unutmasın, bugünkü iktidar AKP ve Tayyip Erdoğan’a Devlet Bahçeli’nin bir armağanıdır.

* * *

Cumhurbaşkanlığı seçimine henüz 21 ay var. Peki ama “Erdoğan’ı destekleyeceğiz” mesajını niçin şimdiden açıklamak durumunda kaldı?
Yanıtı çok basit!
İlki, kendisinin ve partisinin hiçbir şey yapamayacağını biliyordu.
İkincisi, Erdoğan’dan bazı talepleri olacak. Ona diyecek ki “Biz desteğimizi açıkladık. Şimdi gelelim bize neler vereceğine...Başkan yardımcılığı isteriz. İttifak kapılarını açalım, milletvekili seçimlerinde bana (örneğin) 50 kontenjan tanı. Onları senin listenden Meclis’e sokalım.”
Üçüncüsü, “İttifak yaparken MHP’nin tüzel kişiliğini koruyalım ki, hazine yardımı almaya devam edelim.”

* * *

Bu Devlet Bahçeli pilavı daha çoook su kaldıracak. Daha çoook söyleyip yazacağız...
Zira kendisini ve partisini bu durumlara düşüren, partisini şimdiden tasfiye etmeye kalkışan ikinci bir parti genel başkanı örneğini dünyanın herhangi bir ülkesinde bulmak çok zordur, hatta
imkânsızdır.
Kolay gelsin, daha nice başarılar dilerim Devlet Bey’ciğim!

Soner Yalçın’ın kitabı


Soner Yalçın’la aynı gazetede çalışıyoruz. Aynı zamanda bir Sözcü okuru olarak onun yazılarını her gün zevkle okuyorum, çoğu zaman da kendi kendime “Soner bu kadar bilgi ve belgeyi acaba nereden buluyor” diye soruyorum.
Başka bir deyişle, onu tatlı tatlı kıskanıyorum!
Üç günden beri Soner’in yeni çıkan kitabını okumaktayım ve aynı soruları kendime yine soruyorum, nereden bulmuş bu kadar bilgi ve belgeyi.
“Saklı Seçilmişler.” (Kırmızı Kedi Yayınları.)

* * *

Ülkemizin özellikle tarım, hayvancılık, gıda, gıda sağlığı ve tarım arazileri mülkiyeti konularında nasıl sömürüldüğünü, yerli ve yabancı işbirlikçilere, özellikle yabancı tekellere  nasıl peşkeş çekildiğini, bir tarım ülkesi olan Türkiye’nin bu açıdan nasıl sıfırlandığını öğrenmek istiyorsanız, eliniz mahkûm, bu kitabı mutlaka okumalısınız.
Şöyle diyor Soner: “Bir film düşün, ilk sahne sıradan bir olayla başlar. Film ilerledikçe gelişmelere inanamazsın, dehşete kapılırsın. Film biter etkisinden kurtulamazsın, korkarsın. Bu kitabın yazım sürecinde ben de bunları yaşadım.”
Soner Yalçın’ı kutluyorum, içtenlikle “Ellerine sağlık” diyorum.