Sevgili okurlarım,
İran’da 28 Aralık günü hayat pahalılığını protesto için başlayan sokak gösterileri, birden rejim karşıtı bir karaktere bürünerek tüm ülkeye yayıldı.
İran Hükümeti’nin daveti üzerine rejim yanlılarının sokaklara dökülmesinden sonra eylemler giderek azaldı. Ancak bu gelişme, İran yönetiminin öfke patlamasına yol açan sorunların üstesinden geldiği ve isyan bayrağının tekrar çekilmeyeceği anlamını taşımıyor.
Olayları, rejimin hatalı politikaları sonucu ortaya çıkan aşırı geçim sıkıntısı, yoksulluk ve yolsuzluk mu besledi? Yoksa eylemler sadece geçici bir iktidar mücadelesinden mi kaynaklanıyor? Ya da İran, dini lider Hamaney’in iddia ettiği gibi emperyalist bir komplonun hedefinde mi?..
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun “İranda’ki sürece destek veren iki kişi var; birisi Netanyahu, diğeri Trump” diyerek Hamaney’i destekleyen bir söylem benimsemiş olması da dikkat çekici...
Tüm öngörüleri doğru çıkan bilge diplomat, Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ ile yapacağımız bugünkü söyleşimizde, söz konusu sorunlara ve İran’ın bunları nasıl aşabileceğine odaklanacağız.

* * *

07szt12a_ist_izm_ant_trb

UĞUR DÜNDAR (U.D.): Sayın Elekdağ, sizce İran’daki eylemlerin temelinde ne var?

OLAYLARIN ÇIKMASININ EN ÖNEMLİ NEDENİ EKONOMİK SIKINTILAR

ŞÜKRÜ ELEKDAĞ (Ş.E.): Bu eylemlerin önde gelen nedeni tereddütsüz ekonomik sıkıntılar. Tabii iktidar mücadelesinin de gösterilerde önemli bir rolü olduğunu belirtmemiz gerekiyor. Olaylar, Şiiliğin önde gelen merkezlerinden biri olan Meşhed’deki cuma namazında İmam Elanur Hüda’nın Ruhani yönetimini sert şekilde eleştirerek Ruhani’nin vaatlerine rağmen halka pahalılıktan başka bir şey veremediğini ve geleceğin de karanlık olduğunu söylemesi üzerine, cemaatin sokağa dökülmesiyle başladı. Burada, İmam Hüda’nın seçimlerde Cumhurbaşkanı Ruhani’nin rakibi İbrahim Reisi’nin kayınpederi olduğunun da altını çizelim. 2013’te Ahmedinejad’ın yerine Cumhurbaşkanı seçilen Ruhani’nin ilk işi, ABD ile nükleer anlaşmayı imzalama çabası olmuştur. Ruhani anlaşmayı, İran’ın Batı ile ilişkilerini düzene koyacak, yaptırımların kalkmasını ve İran’a yabancı yatırım akmasını sağlayarak ekonominin şahlanmasına yol açacak bir gelişme olarak pazarladı. Ancak, vaatlerini yerine getiremedi. Tahran’ın, Irak ve Suriye’de yürüttüğü kapsamlı askeri operasyonların yanı sıra Yemen’de Husi’lere sağladığı desteğin yol açtığı ağır masraflar, esasen petrol fiyatlarının düşmesiyle zayıflayan ekonomiyi boğdu, işsizlik ve enflasyon zirve yaptı, geçim sıkıntısı dayanılmaz bir hal aldı. Ayrıca, ülke ekonomisinin ve sanayinin yüzde 40-45 gibi önemli bir bölümünün Devrim Muhafızları ile Şii ruhban sınıfına bağlı dini yapıların kontrolünde  kalması, bunlar lehine imtiyazlı bir sektör oluşturması, işsizlik ve yoksulluktan muzdarip genç kesimde derin bir mağduriyet duygusu yarattı  ve tepkilerine yol açtı. İşte bu nedenle sokaklara dökülen halk, “Suriye’yi bırak, bizim sorunlarımıza bak” içerikli sloganlar attı. Halk rejimin katılığından da çok şikayetçi... Bu nedenle de koyu muhafazakarlığın temsilcisi dini lider Ayetullah Ali Hamaney protesto edildi ve fotoğrafları yakıldı.

(U.D.): ABD Başkanı Trump’ın nükleer anlaşmayı feshetme kararının bu olaylara bir etkisi oldu mu?

TRUMP’IN NÜKLEER ANLAŞMAYI FESHETMESİ ÇEKİŞMEYİ TIRMANDIRDI

(Ş.E.): Tabii çok ciddi bir etkisi oldu!.. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Ruhani ve ekibi, nükleer anlaşmanın imzalanmasının diplomatik bir zafer olacağını ve İran’a refah kapısını açacağını savundular. Buna mukabil muhafazakâr kesimin adayı ve Meşhed Cuma İmamı’nın  (İran’da cuma namazları her kentin sadece merkez camisinde kılınır) damadı İbrahim Reisi ise anlaşmanın bir hezimet olduğunu iddia etti. Trump’ın 13 Ekim 2017’de nükleer anlaşmayı  iptal edeceğini açıklaması muhafazakar çevrelerin eline Ruhani’ye karşı kullanabilecekleri etkili bir koz verdi. Onlar da toplumsal kırılganlığın derinleştiği, hayat pahalılığının had bir safhaya vardığı bir ortamda bu fırsattan yararlanarak halkı galeyana getirdiler.

(U.D.): Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu başkaldırının Trump ve Netanyahu tarafından desteklendiğini söylüyor. Siz ise bu görüşlere itibar etmiyorsunuz...

SOSYAL PATLAMA DIŞ MÜDAHALE İLE GERÇEKLEŞMEDİ

(Ş.E.): İran’daki sosyal patlamada dış etkenlerin rolü yok!.. Halk dayanılmaz hale gelen geçim sıkıntısının, işsizliğin ve yoksulluğun baskısı altında inlerken, ülke kaynaklarının dış müdahaleler için heba edilmesinin yarattığı öfkenin tetiklediği bir patlamadır bu!.. İran halkı rejimin baskısından da bıkmış durumda. Toplum, rejimin yumuşamasını ve dünyaya açılmasını istiyor. 2017 Mayıs seçimlerinde Ruhani’nin yüzde 60 oyla cumhurbaşkanı seçilmesinin temelinde de bu istekler yatıyordu.

ORTADOĞU’NUN EN GÜÇLÜ GİZLİ SERVİSİ İRAN’DA

Dış güçlerin olaylar üzerindeki tesirine gelince, bu konuda belirtilmesi gereken husus; İran’ın CIA ve Mossad ajanlarının kolayca cirit atabilecekleri ve operasyon yapabilecekleri bir ülke olmadığıdır. 37 yıldır süren ABD tehdidi, baskısı ve yaptırımları, bu ülkede iç istihbarata yaşamsal önem verilmesine ve İran istihbaratının Ortadoğu’nun en güçlü gizli servisi haline getirilmesine yol açmıştır. Ayrıca, Devrim Muhafızları’na bağlı Besic Örgütü her yerde hazır ve nazırdır ve halkı devamlı tarassut altında tutar. Bence Çavuşoğlu’nun söylemek istediği, ülkedeki kargaşa devam ettiği takdirde toplumsal fay hatlarının büyüyeceği ve dış aktörlerin bu çatlaklardan içeri dalarak olayları İran’ı çökertecek şekilde yönlendirmeye çalışacaklarıdır.

(U.D.): Besic dediğiniz örgütün bu kadar etkili olması nereden kaynaklanıyor?

AYAKLANMALARI BASTIRMAK İÇİN KURULAN BESİC ÖRGÜTÜ ÇOK GÜÇLÜ

(Ş.E.): Besic, İran devrimini yapan Ayetullah Ruhullah Humeyni tarafından “Sazemn-ı Basij-i Mostafazar” (Mağdurların Seferberlik Örgütü) adıyla 1980’de kurulmuştur. Dini lidere doğrudan bağlı olan, hem siyasal parti, hem de askeri milis kuvveti niteliğindeki bu örgütün amacı, dini lideri ve molla rejimini korumak, gereğinde rejim karşıtı ayaklanmaları ve sokak protestolarını bastırmaktır. Aynı zamanda toplumu izlemek, kontrol etmek ve rejimin propagandasını yapmak gibi görevleri de vardır. İran kökenli ABD’li bir bilim adamı olan Sait Golkar, yazmış olduğu “Esir Toplum: İran’da Besic’in Gerçekleştirdiği Askeri ve Sosyal Kontrol” (Captive Society: The Basij Military and Social Control in İran) isimli kitabında şu hususları belirtir: “5 milyon civarında askeri eğitim görmüş aktif üyesi olan Besic’in 50 binden fazla üssü ve bürosu mevcut olup, bunlar toplumun her katmanında ve faaliyet alanında örgütlüdür. Öğrencilerin üçte biri ile kamu personelinin % 65’i Besic üyesidir. Askeri eğitimden geçen üyeler, belirli imtiyazlardan yararlanır ve ödüller alırlar fakat tümü düzenli maaşa bağlanmaz. Örneğin Besic üyesi öğrencilere üniversitelerde %40 kontenjan ayrılır. Buna mukabil Besic’in 200 bin civarında olan yönetici kadrosu ile çevik kuvvet görevi yapan özel üyelerine devlet düzenli maaş öder! Özellikle yoksul kesimdeki genç kızlar Besic’e katılmaya çok isteklidirler çünkü bu şekilde onlara daha iyi bir iş veya eş bulma yolu açılmaktadır.

(U.D.): Şahı deviren nitelikteki bir halk ayaklanması mollalar rejimini deviremez mi demek istiyorsunuz?

(Ş.E.): İran çetin bir cevizdir. ABD ve İsrail hiç hayale kapılmasın. Zira bugünün şartlarında, dışarıdan gelecek baskılar ve içeriden kışkırtmalarla İran’da rejim değişikliği gerçekleştirmek mümkün değildir. Rejim böyle bir olasılığı önlemek için her türlü önlemi almıştır. Bugünün şartlarında İran’ı dış müdahalelerle de dize getirmek de çok güçtür.

(U.D.): İran’daki gösterilerle dile getirilen sosyal ve siyasal talepler, bir reform ihtiyacını öne çıkarmıyor mu? Yönetim, önümüzdeki süreçte akut sorunlara çözüm üretebilecek mi?

İRAN’DA REJİMİN HUKUK DEVLETİNE DÖNÜŞMESİ MÜMKÜN DEĞİL

(Ş.E.): Uzun vadede İran’ın işi çok zor!.. Çünkü İran çok katı, “rijid”, reforma müsait olmayan bir rejimle yönetiliyor. Velayet-i Fakih (Fakih= fıkıh bilgini, fıkıh=şeriat) denilen bu sistem,   İran Anayasası’nın 5. maddesinde şu şekilde yer almıştır: “İran İslam Cumhuriyeti’nde “Veliyyi Asrın” (Mehdi anlamına geliyor) gizlilik süresi boyunca Ümmetin velayeti ve imameti, zamanın idrakinde cesur, yönetim kabiliyet ve becerisine sahip adil ve muttaki (Allah korkusu ve sevgisi olan) fakih tarafından deruhte edilecektir.” Şia inancına göre “gaybubeti kübra”ya (uzun gizlilik) giden 12. İmam Muhammed İbn-i Hasan, zulüm dünyaya hakim olduğunda Mehdi olarak geri dönecek ve adalet getirecektir. Mehdi gelene kadar, devleti, bir “veli-yi fakih” (Şii ulema hiyerarşisinin zirvesinde yer alan kişi) 12. İmam’ın naibi (vekili) sıfatıyla  yönetecektir. Görüleceği üzere, din merkezli mevcut sistem tasfiye edilmeden, İran’ın halk iradesine dayanan bir hukuk devletine dönüşmesi mümkün değil!..