Kurtuluş savaşı ve Cumhuriyetin geleceğine ışık tutan Lozan Antlaşması olmasaydı Türkiye, Suriye olurdu.

Mısır olurdu.

Irak olurdu.

Yemen, Çad, Libya, Afganistan, Bahreyn, Suudi Arabistan olurdu. 30 Ağustos 1922 Büyük Zafer’den bu yana 100 yıl geçti. Onur Öymen, “ÇÖKÜŞTEN ZAFERE LOZAN” adlı bir kitap yazdı.

Emek verilmiş.

Değerli bir kitap.

Okunsun isterim.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e nasıl gelindi? Milli egemenlik, emperyalizme karşı dikleniş, bölünmez bütünlük, laiklik, tam bağımsızlık, dinin siyasetin aleti olmaktan çıkartılması, kadın erkek eşitliği, çağdaş medeniyeti yakalayacak devrimler hangi ihtiyaçlardan doğdu?

Yazar!

100 yıl öncesini değil.

200 yıl öncesini yazmış.

★★★

Kitap hatırlatıyor:

100 yıl önce 1922 yılında İngilizler, bütün Ortadoğu ülkelerinin gözünü korkutmak için “Türk’ün belini Yunan Ordusuna kırdırma” planı yapmıştı. İngiliz, Fransız destekli Yunan ordusu İzmir’e çıkmıştı. O yıl, İstanbul’un sokaklarında açlıktan can vermiş insanların cesetleri çöplükten toplanıyordu. İstanbul’da İngiliz süngüsünü görüp Ankara’ya canını atan milletvekilleri, bulabildikleri ahşap evlerin kömür mangallı odalarında 3- 5 kişi bir arada yatıyordu. Bütün Anadolu’da şehit ve gazi vermemiş tek Türk ailesi yoktu. 100 yıl önce tablo şuydu: Vatan işgal altındaydı. Vatansız kalıyoruz korkusu, özgürlük arzusu bir araya geldi ve 3 askeri dikleniş oldu.

İNÖNÜ Zaferi

(İlk düzenli ordu)

SAKARYA Zaferi

(İşgalciyi durdurma)

30 AĞUSTOS Zaferi.

(İşgalcileri kovma)

30 Ağustos olmasaydı.

Yok oluştan.

Var oluş.

Çıkmayacaktı.

Çöküşten zafere varılmayacak ve Cumhuriyetin geleceğine ışık tutan “Lozan Antlaşması” için heyetlerin toplanması ortamı da doğmayacaktı. Sever Antlaşması gereği Anadolu toprakları parçalanacak ve şimdi birilerinin yeniden istediği gibi “halifelik” kesintiye uğramadan devam edecekti.

★★★

Onur Öymen

kitabında “Lozan Görüşmelerinin” bir ara tıkanma noktasına neden geldiğini de yazmış. Türk heyeti başkanı İsmet İnönü; Lozan’a giderken Ankara’da Atatürk’ten aldığı talimat gereği; “padişahlık döneminde yabancılara verilen ayrıcalık ve imtiyaz haklarının (kapitülasyonlar) kaldırılmasını” istiyor ve ulusal egemenlik ve tam bağımsızlıktan zerre taviz vermiyordu.

İnönü hep tekrarladı.

Milli egemenlik.

Milli egemenlik.

Milli egemenlik.

Tam bağımsızlık.

Tam bağımsızlık.

Tam bağımsızlık.

Görüşmeler kesildi. Lozan, imzalanmadan bitme durumuyla yüz yüze geldi fakat heyetler tekrar toplandı. Yine çetin geçti görüşmeler ve kapitülasyonlar kaldırıldı. İngiliz heyeti temsilcisi Lord Curzon İsmet Paşa’ ya; “Şimdi sizin kabul etmediğiniz bu tavizleri (imtiyazları) biz cebimize koyuyoruz. İleride bizden borç istemeye geleceksiniz; işte o zaman bunları birer birer çıkartacağım” dedi. Cumhuriyetin kurucuları, yeniden borç ister duruma düşmemek için “ekonomik tam bağımsızlık seferberliği de” başlattılar. Kendi ülkemizde üretilecek ürünlerin ithalatı yasaklandı; ekonomik bağımsızlık bilincini aşılamak için ilk okullarda “yerli malı, Türk’ün malı, her Türk onu kullanmalı” haftaları düzenlendi.

Dünya savaşı patladı.

Dış borç almamak için.

Ekmek karneye bindi.

★★★

100 yıl sonra bugün:

Şu tabloyu yaşıyoruz.

Borç istemek için Londra Tahkim Mahkemeleri’ni kabul edip dünyanın en yüksek faizi ile dolar borçlanıyoruz. Yabancı parasına ve dış borçlanmaya vidalı, Türkiye’nin geleceğini ipotek ederek, eldeki bütün devlet malını-mülkünü önce özelleştirip sonra yabancılaştırarak (yabancıya satarak) ve köprülere geçiş garantisi, hastanelere hasta garantisi, oto yollara kâr garantisi, rüzgar, güneş, kömür, doğalgaz, nükleer santralleri kuran yerli ve yabancı sermayeye yüksek kâr etme garantisi vererek; yani davul halkın boyunda tokmak yabancı sermaye ile işbirliği içindeki yandaş yeni zenginin ve din tüccarı siyasetçinin elinde model duvara dayandı. Yaratılan dolar borçlu hormonlu büyümenin de sonuna gelindi. 30 Ağustos 1922’den bu yana 100 yılın sonunda Türkiye dış borcunu ödeyecek yeni dış borç bulmak için soygun katsayısını artırmaya razı bir ülke oldu. Dünyada en yüksek faizle biz dış borç arıyoruz. Çok boyutlu krizin içindeyiz.

★★★

Kitabın özeti şu:

100 yıl sonra yeniden, hayatın akışına ve dünyanın gidişine uygun yeni bir 30 Ağustos’a ihtiyaç büyüdü: Türkiye kendi öz birikimiyle üreterek yüksek ışıklı bir kalkınma hamlesi yaratıp alev olmuş duran iç sorunlarını ve derin ekonomik krizini çözecek günlere susadı.