KENETLENMİŞTİK, inanmıştık. Son dönemde yakalanan ivme hepimizin Brezilya hayalleri kurmasına neden olmuştu. Birkaç ay öncesine kadar Dünya Kupası’na gitme şansımızı herkes imkansız olarak görüyordu. “İmkansız diye birşey yoktur, mucizeler zaman alır” diyen Fatih Terim’in göreve gelmesinin ardından alınan Andorra, Romanya ve Estonya galibiyetlerinin ardından bu söze daha çok inanır olmuştu herkes. Ve Brezilya sadece 90 dakika uzaktaydı. Playoff biletini alsak gerisi kolaydı. Ancak olmadı. Hollanda maçının ardından rüyanın en güzel yerinde uyandırılmanın hayal kırıklığı vardı üzerimizde. Belki de dünkü maçın özeti şuydu: İmkansız diye bir şey varmış...

KADIKÖY’DE tribünler tıklım tıklımdı. Milliler tam da beklendiği gibi başlamıştı maça. Topa sahip olup oyunu rakip alana yığmaya çalışıyorlardı. Ancak 8. dakikada yediğimiz golle yıkıldık. Oyun tam Hollanda’nın istediği şekle büründü. İkinci yarının hemen başında Kuyt’ın asistinde Sneijder’in golü ise bizim için “Elveda Brezilya” anlamı taşıyordu.

FATİH Terim yanlış bir kadro sahaya sürdü. Olcan’ın neden 11’de olduğunu anlamadık. Gökhan Töre oynamalıydı. Selçuk adeta sahada yoktu. Arda, Umut ve Burak kaçırdığı gollerle saç baş yoldurdu. Andorra, Romanya ve Estonya’yı yenmesek zaten dünkü maçın bir anlamı olmayacaktı. Mesele, Hollanda’yı yenebilmekti. Bunu başaramadık.

HOLLANDA güçlü takım tamam ancak dün çok farklı bir 11’le sahaya çıkan Portakal’ı yenmemiz gerekirdi. Bundan sonra yapılması gereken şu: Macera aramadan, doğru isimlere milli takımı emanet edip, Avrupa Şampiyonası ve Dünya Kupası’nın gediklisi olacak kadroların temellerini atmak.