Sevgili okuyucularım, aylardan beri cemaatle yatıyor ve cemaatle kalkıyoruz. Maşallah, ne biçim cemaatmiş bu!
Adı “Diktatör” olan malum şahıs her mitinginde onlara bindiriyor. Bıktık artık, sıkıldık, yeter be!
Diktatörün satılık, yalaka ve emir kulu medyası derseniz, o da aynı. Aç gazetelerini, baştan sona cemaat... Seyret televizyonlarını, bir milim sapma yok.
Diktatör meydanlarda -başka konusu olmadığı için- haykırıyor:
Haşhaşiler, Pensilvanya, paralel devlet, istihbarat örgütü, inlerine gireceğiz...
Girsene kardeşim, ne bekliyorsun. Sen dünya devi değil misin, elini tutan mı var!
Hakimler, savcılar, polisler, binlerce kamu görevlisi sürgün ediliyor, verilen tek yanıt şöyle:
Ama onlar paralel devlet, cemaat, hükümetimizin altını oydular.”

* * * *

Kendisini dev aynasında gören o malum şahsa soruyoruz:
İyi de, onları devlete kim yerleştirdi?
Kaçak güreştiği için bu temel soruya yanıt veremiyor. Eğer cemaatin yaptığı suç ise, onlara o suçları sen işlettin muhterem! Onların tohumunu devlet katmanlarında sen ektin, büyüttün, yeşerttin, şimdi ağlaşıyorsun.
O koskoca adam boyundan posundan utanmadan bağırıyor, saldırıyor, kendisinden olmayan bütün kesimlere kin ve nefret kusuyor, ülkemizi nefret bataklığına sürüklüyor.
Cemaatin suyunu sıktı, güzelce içti ve şimdi posasını çöpe attığını zannediyor.

* * * *

(Şimdi burada bir parantez açmam gerekiyor. Bunları yazdığım için sakın ola ki cemaati övdüğümü, ona güvendiğimi falan sanmayın. Ben bunlarla defalarca mahkemelik olmuş bir gazeteciyim. Fethullah -kendisine hakaret ettiğim gerekçesiyle- beni defalarca mahkemeye verdi, ben Zaman gazetesini dava edip iki kez tazminat kazandım, onlar da beni ayrıca mahkemeye verdi.
Adına cemaat denilen bu kitle ile yıldızım hiçbir zaman barışmadı, barışması da mümkün değil. Parantezi kapıyorum.)
Son siyasi gelişmelerde cemaat öne çıktı. Söylentiye göre Tayyip’i dünyaya rezil eden, rüşvet ve yolsuzlukları belgeleyen kasetler cemaat tarafından elde edilip piyasaya sürülmüş! Yani Tayyip böyle diyor!
Ben buna inanmıyorum...
Çünkü bu ülkede Fethullahçı ve cemaatçi olmayan nice sağlam, onurlu, dürüst, inançlı Müslüman, laik, Atatürkçü ve Cumhuriyetçi kamu görevlisi var.
Bazı sızdırmaları niçin onlar yapmış olmasın!

* * * *

Evet, şimdi yakındıkları cemaati bunlar semirtti. Devlete onları Tayyip yerleştirdi ve sonsuz yetkilerle donattı.
ABD’de yaşayan Fethullah’ı MİT Müsteşarı Hakan Fidan niçin ziyaret etti?
Şeyini şey ettiğimin şeyi” Bülent Arınç başta olmak üzere adamlarını kim Pensilvanya’ ya gönderip onun elini öptürdü?
Kimler o cicim yıllarında cemaate her gün yalakalık yaptı, yağ çekti? Size Saygı Öztürk’ün Okyanus Ötesindeki Vaiz isimli kitabından bir örnek vereyim. O günlerde (Milli değil) Eğitim Bakanı olan Hüseyin Çelik isimli şahıs, bakanlığın resmi internet sitesinde cemaat için bakınız özetle neler yazmıştı:
Fatih Üniversitesi’ne (cemaatin üniversitesi) yöneltilen suçlar kargaları güldürecek mahiyettedir. Bu insanlar bugüne kadar hangi cezaları almıştır? Ortada ne suç var ne de ceza. Bir insanın dindar olmasını, namaz kılmasını mürtecilik olarak tanımlayanlar aslında İslam dini ile savaşıyorlar.
Üniversite hocasının bara pavyona gitmesi, içip içip sızması, okey briç salonunda vakit tüketmesi, hatta diskoteklerde eğlenmesinin hiçbir mahzuru yoktur!
Öğretim üyeleri Mason locasına takılabilir, gay kulüplerine (eşcinsel kulüplere) katılabilir. Ne var ki bir öğretim üyesi dini sohbete katılırsa, işte o tehlikeli adamdır. Derhal kafası koparılmalıdır.
Hele hele Fethullah hocanın teşvikiyle kurulan bir üniversitede çalışıyorsa, onun affedilir yanı yoktur. Yazıklar olsun, binlerce kere yazıklar olsun.
Cemaati böyle över, böyle yağ çekerlerdi. Aralarından su sızmazdı.
Vallahi şu son kavgaya en çok üzülenlerden biri benim! Çok üzülüyorum, fevkalade üzülüyorum, bitsin artık bu çile diyorum!

* * * *

Sevgili okuyucularım, çok önemli bir konuya daha dikkatinizi çekmek istiyorum. Belki gözünüzden kaçmış olabilir.
Cemaate her gün söven, en ağır hakaretleri sıralayan, acayip bir biçimde suçlayan...
Tayyip’ten başka bir AKP yetkilisi gördünüz veya duydunuz mu?
Bu saldırıları bıktırıcı düzeye ulaştı.
76 milyonluk Türkiye’nin bin tane sorunu varken gece gündüz cemaate saydırıyor, dev gibi sorunları bize unutturmaya kalkışıyor.
Yanındaki elemanları -satılık gazetecileri dışında- ise şöyle düşünüyor:
Ulan ne olur ne olmaz, biz bu cemaate fazla yüklenmeyelim. Bakarsın yakın gelecekte yine onların kucağına düşeriz, yine onlardan medet umarız.
Örneğin Bülent Arınç isimli şahıs geçenlerde konuştu:
Benim Fethullah Gülen hocaefendiye hâlâ saygım var!
Başbakanı küfrediyor, onun sağ kolu olan ve aynen Abdullah Gül gibi iyi polis rolüne soyunan bu adam saygı duyuyor!
Bu nasıl iştir?
Aslında bu iyi polislerin taktiği belli:
Aman abicim bunlar oy deposu. Fethullah’ın oyları başkalarına gitmesin.
Ama sen gel de bunları bizim diktatöre anlat!
Devlete yerleştirdiği canavar büyüyüp de kendisini ısırmaya başlayınca panikledi, şimdi oraya saldırıyor.
Aklı şimdiye kadar neredeydi?
Borsa oynar gibi Fethullah tayfasına yatırıma girişti, onları kullandı ama iş fiyasko ile sonuçlandı! Şimdi o yüzden ağlaşıyor.
Dünya devi, twitter’dan bile korkan ucuz bir siyasetçi.
Ben onun asıl 30 Mart gecesi ne yapacağını merak ediyorum!

* * * *

Emin Çölaşan’ın notu: Devlet Güvenlik Mahkemesi eski savcısı Nuh Mete Yüksel yine güzel ve ilginç bir kitap yazdı:
Hırsız Var! İnanç Hortumcuları.” (Andaç Yayınları)
Bu kitapta özellikle Deniz Feneri vurgununu belgelerle öğreneceksiniz. Hem Almanya’da nasıl yargılanıp hapis cezaları aldıklarını, hem de davanın Türkiye aşamasını...
Türkiye’de görevden el çektirilen Deniz Feneri savcılarının başına gelenler ve dinimizi kullanarak yapılan büyük vurgunlar...
Okumanızı öneririm.