Bugün... Cemaat’e yönelik casusluk soruşturması var.
Birileri; “Erdoğan, 17/25 Aralık’ın intikamı için bu soruşturmayı açtırdı” diyor. Doğru. Fakat, bu kurnaz sebep, gerçeği değiştirebilir mi? Erdoğan’ın maksadı beni ilgilendirmiyor; çünkü, casusluk iddiası yeni değil; 6 yıl önce vardı...
Tarih: 16 Ocak 2009.
Serdar Öztürk... Üsteğmendi. 1994’te Silopi’de ağır yaralandı. TSK’dan ayrılmak zorunda kaldı. 1999’da avukat oldu.
Ergenekon kapsamında tutuklanan Levent Göktaş’ın avukatıydı. Göktaş tutuklandıktan beş gün sonra, tanık olduklarını anlatmak için Genelkurmay’ın kapısını çaldı: “Ergenekon masum bir soruşturma değil; bu tezgahı kuran polisler ve savcılar casusluk faaliyeti yapıyor. İşin içinde ABD var!” Somut delil istediler.
Av. Öztürk somut delili de buldu. Polisler, gözaltına aldıkları (Necip Hablemitoğlu’nun avukatı) Hüseyin Buzoğlu’nda “buldukları” flash diski iade ederek hata yaptı. Av. Öztürk, İTÜ Öğretim Üyesi bilgisayar mühendisi Dr. Burak Berk Üstündağ ile bu flash diskten silinmiş bilgileri-belgeleri ortaya çıkardı. Okuduklarına inanamadılar. Polisin elinde TSK’ya ait çok sayıda gizli bilgi vardı.
Av. Öztürk hemen Genelkurmay Başkanlığı İstihbarata Karşı Koyma ve Güvenlik Daire Başkanı Tümgeneral Muharrem Mutlu Arıkan’a gitti. Genelkurmay bilgisayarlarının bakım onarımı yapan bir şirketin ilginç bağlantıları gibi 52 sayfalık bilgi verdi.
Ardından Ankara’da savcı Şadan Sakınan’a giderek 2.5 saat süren ifade verdi. (Soruşturma Dosyası 2009/8745)
Av. Öztürk; kimi savcılar ve emniyetçiler hakkında yabancı istihbarat örgütüyle ilişkili olabilecekleri iddiasıyla suç duyurusunda bulunmak üzere dilekçe hazırlıyordu ki...
Ankara dışında iken bürosu gece yarısı polisler tarafından basıldı...
Ödüllü gazetecilik
Avukat Serdar Öztürk 4 yıl 9 ay cezaevinde yattı.
Casusluk soruşturması açılması için çaba sarf eden Av. Öztürk’ün “suçu” neydi? Polisler, bürosunda, -ne tesadüf- Levent Göktaş’ın soruşturma evrakının bulunduğu mavi klasörün içinden ilk dört sayfası “İrticayla Mücadele Eylem Planı”, diğer bir sayfası ise “İzmir’de Bize Yardım Edecekler” diye beş sayfalık fotokopi “buldu”!
Ayrıntıya girmeyeyim; çünkü bu belgenin sahte olduğu ve polisler tarafından konulduğu artık biliniyor. (Savcılığın Av. Öztürk’ü tutuklama sevk yazısında “kişisel verileri hukuka aykırı kaydetmek” eylemi vardı. Ancak bunun kanıtı yoktu. Mesele günler sonra ortaya çıktı; Av. Öztürk’ün ofis sekreteri Fatma Bozdemir temizlik yaparken bir flash disk buldu! Bilmedikleri bu flash diski hemen savcılığa götürüp teslim ettiler. İş anlaşıldı: Polisler koydukları flash diski almayı unutmuşlardı!)
Apaçık bu tezgaha rağmen Taraf gazetesi, günlerce sahte “İrticayla Mücadele Eylem Planı”nı manşetten verdi: “AKP ve Gülen’i Bitirme Planı.”
Türkiye çalkalandı...
Rahmetli Birand’dan Hasan Cemal’e köşe yazarları “Taraf’ın ne büyük gazetecilik yaptığını” yazdı... “Bavulcu” Mehmet Baransu ile “Bavulcu Yönetmen” Ahmet Altan; -Sedat Simavi ve Hrant Dink gibi değerli isimler adına verilen- büyük basın ödülleriyle kutlandı!...
Gazeteciye bak!
Av. Serdar Öztürk, 25.5 yıla mahkum edildi. Suçu büyüktü; çünkü, casusluk komplosundan ilk şüphelenen oydu...
Erdoğan-Cemaat ile kol kola iken Av. Öztürk cezaevinde bile, Yargıtay Birinci Başkanlık Kurulu’na casusluk faaliyetine dair suç duyurusunda bulundu. Hapisten çıktıktan sonra da, İstanbul’da Savcı Mesut Erdinç Bayhan’a ifade verdi.
Bugün diyorlar ki; “Taraf kötü gazetecilik yaptı.”
Mesele sadece iyi-kötü gazetecilik mi?
Günlerce manşetten indirmedikleri “İrticayla Mücadele Eylem Planı” adlı sahte belgede yazılanları, aylar önce 6 Nisan 2009 tarihinde Fethullah Gülen herkul.org adlı sitesinde bire bir söylemişti. Bunu bilmiyor olamazlar; çünkü Odatv yazdı:
Aylar önce Gülen diyor ki:
- “Evlerimize, içimize adam sokmaya çalışacaklar, sonra da ellerine Kalaşnikof verecekler.”
Aylar sonra sözde belge diyor ki:
- “Işık Evleri baskınlarında, silahlı terör örgütü oluşturmak doğrultusunda, silah, mühimmat bulunması sağlanacak.”
Aylar önce Gülen diyor ki:
- “Kitapların arkasındaki Zat’ın posterlerini evlerin duvarlarına asabilirler.”
Aylar sonra sözde belge diyor ki:
- “İhbara dayalı ev baskınlarında silahın yanı sıra Humeyni gibi objelerin aynı ortamda bulunması sağlanacaktır.” Vs. Vs.
Taraf’ın Gülen’in bu sözlerini bilmemesi imkansız.
Onlarca örnek verebilirim. Şöyle ki:
Polisler ellerine verilen bir krokiyle, 21 Nisan 2009’da Poyrazköy’de arama yaptı; mühimmat buldu. Sanıklar krokiyi görmek istedi; çünkü iddianamenin ek klasörlerinde kroki yoktu. Kroki aylar sonra Taraf’ın 11 Kasım 2009 tarihli manşetinde ortaya çıktı! İmza “Bavulcu”ya aitti...
Hangisini yazayım; Av. Nusret Senem’e ait olduğu söylenen bir kroki 21 Mart 2008’de İşçi Partisi genel merkezinde “bulundu”!
Taraf, 24 Mart 2008’de “Yargıtay’a Suikast” manşetini attı. Ancak krokinin 13 Mart 2008’de, Taraf’ın Ankara Bürosu’ndan İstanbul Büro’ya faks çekildiği ortaya çıktı! “Bavulcu” bu haberden mahkum oldu...
Evet, hangisini yazayım?.
“Bavulcu” tutuklanınca, “bavulcu”nun yönetmeni Ahmet Altan, “çoluk çocuğu bırakın benimle konuşun” dedi! (Çoluk-çocuk dediği “Bavulcu” 40 yaşında!)
Devam etti Ahmet Altan:
“O gazeteyi beş yıl yönettim, o planları bin defa önüme getirseler bin defa da basarım...”
Madem öyle yarına yazalım...
Ahmet Altan, Yasemin Çongar, Emre Uslu, Mehmet Baransu’nun aynı dönemde ABD’de olmaları tesadüf mü?..