Sevgili okuyucularım, bu Cumhuriyet Bayramı gününde büyük adam Mustafa Kemal Atatürk, onun silah arkadaşları ve devrimci kadrolarını bir kez daha saygı, sevgi ve rahmetle anıyoruz.
Bu iktidarla birlikte yeni bir saçmalığı yeşertme çabaları başladı...
Osmanlı hayranlığı!..
Varsa yoksa Osmanlı! Kanuni dönemi ve öncesine hiç değinmiyorum. Onun zamanı bitene kadar bir sürü ülkeyi kılıç zoruyla işgal etmeyi başardık.
Ancak zorla ele geçirdiğimiz hiçbir yeri kendimize “Vatan” yapamadık.
Bütün dünya Osmanlı’nın hasta adam olduğunu biliyordu. Gün geldi oralar ayaklandı, mülk elden gitti, dünyaya rezil olduk ve çöktük. Çanakkale hariç Kurtuluş Savaşı’na kadar hemen her savaştan yenilgi ile çıktık.
Çöküş süreci sonrasında bize kala kala Anadolu kaldı.
Allah bu ülkeye iyi ki Mustafa Kemal Atatürk gibi bir insanı armağan etmişti, yoksa halimiz haraptı.
* * *
Bunları bilmeyen, ya da Türk Milleti’ne bu gerçekleri unutturmak isteyen aymazlar şimdi piyasaya Osmanlı hayranlığını (!) sürüyor.
Futbol takımlarına bu adı veriyor, gazetelerinde Arap harfleri ile Osmanlıca dersleri başlatıyor, bu gibi yöntemlerle gerçekleri unutturmaya kalkışıp zavallı Osmanlı’yı yere göğe sığdıramıyorlar.
Amaç belli:
Padişahlık ve halifelik hayranlığını, Cumhuriyet ve laiklik düşmanlığını hortlatmak!..
Atatürk’ü, devrimlerini, ülkenin çağdaşlaşmasını inkâr edip Osmanlı’nın aymazlığını bir sürü yalanla birlikte yeniden piyasaya sürmek!
Burada daha önce de kullanmış olduğum bir yazımı ve ekindeki mektubu şimdi size bir kez daha iletiyorum ki, o zamanki ülke gerçeklerini görün.
* * *
29 Ekim 1923 günü Cumhuriyet ilan ediliyor, Atatürk Meclis tarafından oybirliği ile cumhurbaşkanı seçiliyor.
Başbakan İsmet İnönü’ye ertesi gün, 30 Ekim 1923 günü yazdığı aşağıdaki mektubu yüksek mimar Eriş Ülger’in “Atatürk Milliyetçiliği” isimli kitabından aldım. (Parola Yayınları.)
Bu mektup Türkiye’nin nerelerden nerelere geldiğinin, zavallı Osmanlı’dan devralınan yüz kızartıcı mirasın göstergesi olan bir ibret belgesidir. Kitapta mektubun fotokopisi de yer alıyor. Askeri zaferi kazanmışız, padişahlığı yok etmişiz ama Cumhuriyet’in yapacağı daha çok işler var. Her şeye sıfırdan başlıyoruz.
Mektup günümüz Türkçesi ile aynen şöyle:
* * *
“Sevgili Paşam!.. Cumhuriyet’in ilk Başbakanı olarak seni düşünüyorum.
Dur, hiç itiraz etme. Niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
Bizi yine büyük bir savaş bekliyor. Durumumuzun bir bölümünü Cephe Komutanı ve Lozan Baş Delegesi olarak elbette biliyorsun.
Büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını Lozan dönüşü sen bize anlattın.
Ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
Bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
Yoksul bir köylü devletiyiz.
Dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. Bir metresi bile bizim değil. Üstelik yetersiz. Ülkenin Kuzeyini Güneyine, Batısını Doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
Denizciliğimiz acınacak durumda.
Köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
Doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni Cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz.
Bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. Her yerde tefeciler halkı eziyor.
Güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
Sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
Doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
Pek az şehirde eczane var. Salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
Üç milyon insanımız trahomlu. (Gözleri kör eden bulaşıcı bir hastalık. EÇ.)
Sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde. (Cumhuriyet bunları yok etti. EÇ.)
Bit ciddi sorun.
Nüfusumuzun yarısı hasta. Bebek ölüm oranı % 60’ı geçiyor. Nüfusun % 80’i kırsal bölgede yaşıyor. Bunun önemli bölümü göçebe.
Telefon, motor, makine yok.
Sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. Kiremiti bile ithal ediyoruz.
Elektrik yalnız İstanbul ve İzmir’in bazı semtlerinde var.
Düşmanın yaktığı köy sayısı 830. Yanan bina sayısı 114.408. Ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
Yunanistan’dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
İktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. İktisatçımız çok az.
Zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. Halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş.
Oysa Cumhuriyet’in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
Kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. Raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
Bunları Bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. Genel durumu tam bilsinler.
Bütçemiz, gelirimiz yetersiz. İktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. Bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
Hedefimiz milli iktisat. Bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
Osmanlı bu gerçeği geç fark etti. Fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
Cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. Bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
Ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
Bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. Bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız.
Bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
Yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
Kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
Bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
Allah yardımcımız olsun!
Gazi Mustafa Kemal.”
Cumhuriyet, şimdi övmeye kalkıştıkları Osmanlı’dan işte böyle bir vatan devralmıştı. Atatürk düşmanı cahiller okusun da öğrensin!