ABD, Gülen’i verir mi, vermez mi?
Yazayım:
“Cem Sultan” ya da “Şehzade Cem” diye bilinen Fatih Sultan Mehmet’in oğlunu bilirsiniz.
Denir ki; Fatih makamını Şehzade Cem’e bırakmak istiyordu. Bir dizi taht kavgası sonucu Şehzade Beyazıt “Sultan II. Beyazıt” adıyla tahta çıktı.
“Hükümdarlar arasında akrabalık yoktur” anlayışıyla iki kardeş taht savaşı yaptı. Cem Sultan yenildi; yurt dışına kaçtı. İktidar kavgasını bırakmadı...
II. Beyazıt, kardeşine bütün masraflarının karşılanması şartıyla Kudüs’te ikamet etmesini teklif etti. Yetmedi.
Padişahlıktan vazgeçtiği takdirde kendisine bir milyon akçe ödemeyi taahhüt etti.
Cem Sultan hiçbirini kabul etmedi.
Bu sırada Rodos şövalyelerinden Pierre d’Aubusson, onu Rodos’a davet etti. Amaçları, Cem Sultan’dan yararlanarak oluşturacakları haçlı ordusu ile Osmanlı’yı Avrupa’dan çıkarmaktı.
II. Beyazıt, şövalyeleri her yıl -döneminin en değerli parası- 45 bin duka altın vererek bu sorunu çözdü.
Şövalyeler, Osmanlı’nın saldırıp almaması için bu kıymetli rehineyi Fransa’ya götürdüler. II. Beyazıt, Fransa’ya bir elçi göndererek Cem Sultan’ın -kuşkusuz para karşılığı- bu ülkede tutulmasını istedi. Bu arada...
Herkes Cem Sultan’ın peşine düştü; sonuçta Cem Sultan Papa VIII. Innocentius’a teslim edildi. Papa’nın niyeti de, Cem Sultan’ı yanına alarak Osmanlılara karşı haçlı seferi düzenlenmekti. Başarılı olamadı. Çünkü...
Tarih: 31 Mart 1492.
II. Ferdinald, Elhamra Kararnamesi’yle İspanya’da yaşayan Yahudilerin ülkeden kovulması kararını verdi.
II. Beyazıt, donanmasını göndererek -zulüm altındaki Müslümanları değil- Yahudileri Osmanlı topraklarına getirdi!
İddia o ki; II. Beyazıt Fransa ile anlaştı; Cem Sultan’a karşılık İspanya Yahudilerini Osmanlı alacaktı. Bu anlaşmada; Hıristiyanlara yasak olduğu için Batı Avrupa’daki para ticaretini elinde tutan Yahudilerin Fransa’ya maddi katkısı vardı kuşkusuz! Neyse...
Yahudiler Osmanlı topraklarına geldi; ve üç yıl sonra Cem Sultan zehirlenerek öldürüldü.
Ne diyorsunuz:
ABD, Fethullah Gülen’i verir mi vermez mi?..
“Şekilci” politikalar
Bu iktidarın “görme” ve itibariyle “kavrama” sorunu olduğunu hep yazıyorum.
“Taşra politikacı” kıvamı kurnazlığıyla sorunları çözeceklerini sanıyorlar!
Anımsayınız; liboş döneklere kanarak yıllarca “Milli Güvenlik Kurulu”ndaki asker sivil sayısını büyük sorun bellediler! Yasa değiştirip; sivil bakan sayısı, asker komutan sayısını geçince rahatladılar!
Sandılar ki, artık askeri darbeler dönemi bitti.
Sandılar ki, -içeriğini hiç bilmedikleri- askeri vesayet dönemi kapandı.
15 Temmuz’da tepelerine bomba yağınca bu kez neyi kafaya taktılar:
Yüksek Askeri Şura’daki asker sayısı!..
Neymiş... Yüksek Askeri Şura’da asker sayısı çokmuş; ve hemen sivil bakan sayısını artırmak gerekiyormuş!
Kararname çıkardılar; Yüksek Askeri Şura’daki sivil bakan sayısı, asker komutan sayısını geçti. Yine rahatladılar!
Evet. Temel sorunumuz bu; hâlâ “şekilcilikle” uğraşıyorlar!
Bu nedenle...
Askeri çevrelerde alay konusu olan emekli asker Adnan Tanrıverdi’yi “baş danışman” yapıyorlar! (Yetmez, yardımcısı emekli asker Korkmaz Tağma’yı da görevlendirin de millet kahkaha atsın!)
Eh! Bir başka alay konusu Kadir Mısıroğlu akıl hocası olana ne denir?
Bakınız...
TekeTek programında Fatih Erbakan’ı seyrettim. Söylediklerine şaşırdım; kendini fersah fersah aşan konulardan bahsetti.
İçimden dedim ki; “Fatih Erbakan’a bunları ezberleten kişi muhtemelen Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nde çalışmış üst düzey bir emekli asker olabilir!”
Yoksa, mümkünü yok bu derece -yok Manavgat suyu, yok NED vs.- bilebilir! Görünen, Fatih Erbakan’ın “askeri danışmanı”, Cumhurbaşkanı’nın danışmanından daha nitelikli donanıma sahip!
Yani şunu demek istiyorum:
II. Beyazıt örneği gösteriyor ki, “Osmanlı diplomasisi” bu tür yüzeysel işlerle-danışmanlarla yapılamaz!..
Davutoğlu’nun tatili
İktidar “şekilcilik” ile uğraşırken...
Herkesin alay ettiği emekli askerler “baş danışman” yapılırken...
Perde arkasında kimler, ne tür yeni stratejiler belirliyor?
Örneğin...
Okuyucum “belki ilginizi çeker” diye şu maili gönderdi:
“Yunanistan Patmos adası Chora şehrindeki Pantheon lokantasında 2 Ağustos 2016 günü Barzani (genç olanı) simsiyah kıyafetiyle, kadınlı-erkekli yedi-sekiz kişi İngilizler ile oturuyorlardı. (Resimleri de var.) Herhalde okul arkadaşları bir araya gelmişler dedik.
Ülkemize dönünce gazetelerde Ahmet Davutoğlu’nun aynı dönemde aynı adaya bağlı Arkhi’de çekilmiş fotoğraflarını görünce şaşırdım.
Aynı adada, aynı tarihlerde Davutoğlu’nun, Barzani’nin ve İngilizlerin (muhtemelen ajanlardı) bulunması tesadüf mü?
Türkiye o günlerde darbe tehlikesiyle uğraşırken Davutoğlu’nun ne tatili bu?
Kabul edersiniz ki, artık nelerin mümkün olup olmayacağını anlayamadığımız bir devir yaşıyoruz. Bu tamamen bir komplo teorisidir; ancak olur mu olur! Sizinle paylaşmak istedim...”
Yani...
Bugünlerde herkesin uyanık olması gereken günlerden geçiyoruz.
Kimin eli, kimlerle tokalaşıyor belli değil!
II. Beyazıt-Cem Sultan kavgasından çıkaracağımız çok ders var!
Sonuçta:
Osmanlı’yı referans alırken şekilci yaklaşımlardan uzak durmak şart; aksi takdirde son yıllarda yaşanılan oyunlardan hiç ders çıkarmamış olursunuz.