Diye bağırıyorlardı...
Karşılarında “Hayır” diyen kimseler yoktu.
“Hayırcılar” korkuyordu; “darbe girişiminde bulunan teröristlerle işbirliği yapmakla” suçlanıyorlardı.
Korkularının nedeni “evet” diyenlerin attığı şu slogandan belliydi:
“Yasa! Yoksa ateş ve katliam!”
Kahverengi gömlek giymiş faşistler, “Yasa’ya Evet” denilmesini istiyordu.
Yasa neydi?
Adı şuydu; “halkta ve imparatorlukta sıkıntının kaldırılmasına dair yasa!”
Gerçekte ise yasa, meclisi askıya alıp, şansölye Hitler’e geniş yetkiler veren “Ermachtigungsgesetz” idi.
Bu yasaya “evet” denilince, rejim artık parti-devlet modelini benimseyecekti.
Alman meclisi yasa yapma yetkisini, “Gleichschaltung” adı verilen Hitler’in seçeceği Nazi Hükümeti’ne devredecekti!
Tarih: 23 Mart 1933.
Almanya parlamentosu, yasa’ya/ermachtigungsgesetz’e “evet” ya da “hayır” demek için toplanmıştı.
Hitler yanlısı faşistler dışarıda bağırıyordu:
- “Evet! Evet! Evet!”
- “Yasa! Yoksa ateş ve
katliam!”
Sesleri, Reichstag/Alman meclisi yakıldığı için parlamentoya ev sahipliği yapan devasa Kroll Opera binasının içine kadar geliyordu. Zaten binayı kuşatmıştı faşistler...
Soluklar tutulmuştu.
Meclis, Almanya’nın geleceğini oylayacaktı.
Genel kurul 81 milletvekili eksik toplandı; kimisi hapisteydi, kimisi canının derdine düşmüştü!
Mecliste 535 milletvekili vardı.
Bunun 196’sı Hitler’in vekiliydi. Yeterli sayıları yoktu.
Buna rağmen o gün meclisten istedikleri rejim kararını çıkardılar:
444 vekil yasaya “evet” dedi.
91 vekil yasaya “hayır” dedi.
Peki...
Hitler mecliste bu başarıya nasıl ulaştı?
Sır, yaklaşık bir ay önce yaşanan olayda gizliydi...
Darbe teşebbüsü
Adı; Marinus Van der Lubbe.
24 yaşındaydı.
Hollandalı duvar işçisi komünistti.
Gözünden rahatsız olup işinden olunca işsiz işçiler hareketinde aktif olarak yer aldı.
Hollanda Komünist Partisi ile yolunu ayrıldı. Almanya’da yeraltı komünist hareketine katıldı.
Tarih: 27 Şubat 1933.
Alman meclisi/Reichstag’ı yakarken yakalandı.
Hitler yangını fırsata çevirdi; “bu bir darbe teşebbüsüdür!”
Almanya’da büyük bir operasyona başladı. “Yangınla/darbeyle irtibatlı” diye önde gelen solcu muhalifler hapse atılmaya başlandı. (Bunlardan biri de, o tarihte Almanya’da bulunan TKP lideri Dr. Şefik Hüsnü idi.)
Hitler, meclisi de korkutmaya başladı; “teröristler darbeyle iktidara gelecek; bunu önlemenin tek yolu bana geniş yetkiler verilmesidir!”
Yasa’ya “hayır” diyen milletvekilleri ve gazeteciler hakkında Nazi basını “teröristlerle işbirliği yapıyor” diye yazıyordu. Uzatmayayım...
Reichstag yangını arkasından başlatılan yoğun “darbe yapacaklar” propagandası meclisteki merkez sağ partilerin, Hitler’e destek vermesine sebep oldu.
Sonuçta, “evet” diyenler kazandı.
Sonuçta, Hitler kazandı.
Sonuçta, Almanya kaybetti.
Hitler yasama gücünü eline alınca bir daha meclisi toplamadı.
Ardından, cumhurbaşkanı oldu.
Ardından, referanduma sonucunda aldığı “evet” oyuyla cumhurbaşkanı ile başbakanlığı birleştirip “tek adam rejimine” geçti.
Sonrasını biliyorsunuz...
Bir yangın nelere yol açmıştı!
Kılıçdaroğlu’nun şüphesi
Eylemi, Alman işçi sınıfının durumunu protesto etmek için tek başına yaptığını söyleyen Marinus Van der Lubbe idama mahkum oldu.
Suçu, kundaklama ve hükümeti devirmeye teşebbüstü. 10 Ocak 1934’de Leipzig hapishanesinin bahçesinde giyotinle idam edildi.
Bugün. Reichstag yangını tartışması hâlâ sürüyor.
Tüm tarihçilerin fikir birliği ettiği, Marinus Van der Lubbe’nin Reichstag’ı ateşe verdiği yönünde.
II. Dünya Savaşı’ndan sonra, Marinus’un kardeşi Jan van der Lubbe tarafından gerçekleştirilen hukuk hamleleri başarılı olmadı.
Bir yargıç tarafından 1965’de cezası, darbe teşebbüsü değil salt kundaklama nedeniyle sekiz yıla indirildi. Keza. 1980’de Batı Almanya mahkemesi “suçsuz” kararına vardı. Buna da itirazlar oldu. Nihayetinde... Üç yıllık araştırma sonucunda Federal Almanya Adalet Divanı, Nazi rejiminin adaletsiz olmasını dayanak göstererek verilen cezayı haksız buldu. Yıl, 2008 idi.
Tüm bunları yazmamın nedeni şu:
Geçen hafta...
Kılıçdaroğlu, 15 Temmuz ile ilgili “kontrollü darbe girişimi” dedi.
Erdoğan, Binali Yıldırım, Bahçeli ateş püskürdü.
Aslında mesele şu:
Sanırım ülkede büyük çoğunluk, 15 Temmuz’daki darbe girişiminin gerçekliğine inanıyor.
Sahi. TBMM binasının bombalanmasını yaşamadık mı; aynen Reichstag binası yangını gibiydi! Fakat...
İnsanların kafasını karıştıran; 15 Temmuz’u fırsat bilen AKP iktidarının, geniş yetkilerle donatılmış “tek adam rejimine” geçmek istemesidir.
Bu sebeple insanlar 15 Temmuz’u kurgu sanıyor; şüpheye düşüyor!
Oysa...
Reichstag yangını gibi FETÖ darbe girişimi de gerçek.
Ama. Yangından/darbe girişiminden faydalanmak isteyen politikacıların gizli amaçları da gerçek: Demokrasiden diktatörlüğe geçmek...
Sonuçta...
15 Temmuz FETÖ darbesine de...
16 Nisan referandumuyla parlamenter rejiminin yıkılmasına da...
“Hayır” demeliyiz.
Halkın kafasını karıştırmaya gerek yok.