ACAİP YAZILAR

Çin Seddi Çin’deyse, Ağrı Dağı nerede?


Son günlerde herkes Su Ayhan adlı “kim 500 milyon lira ister?” yarışmasının kahramanını konuşuyor.
Çünkü Su Ayhan “Çin Seddi hangi ülkededir?” sorusunun cevap şıkları arasında Çin olmasına rağmen büyük tereddüt yaşayarak bütün jokerlerini kullandı ve sonunda Çin cevabını verdi.
Şimdi kendini “bilgili ve çok akıllı” zanneden pek çok kişi Su Ayhan’la güya dalgasını geçiyor.
Üniversite mezunu biri nasıl olur da Çin Seddi’nin hangi ülkede olduğunu bilemezmiş.”
Oysa bu yarışmaya kim girse bu soru karşısında cevap vermeden önce bir durup düşünür.
Çünkü cevap çok açık. İyi de cevabı çok açık olan bir soru neden sorulur? Acaba bir şaşırtma mı var?
Bunlar geçer insanın aklından.
Şimdi gelin hep birlikte biraz şaşıralım.
Örneğin size sorayım; “Ağrı Dağı hangi ilimizdedir?”
Ağrı’da değil. Iğdır’da. Eskiden Ağrı ili sınırları içindeydi, Iğdır il olunca değişti. Ama bu dağ Ağrı’dan görünmüyor bile, tam 100 kilometre uzakta, Doğu Beyazıt’ın hemen yanında. Asıl adı Ararat ama bu Ermeni adını çağrıştırdığı için sınırı içinde bulunduğu ilin adıyla anılmış.
Örneğin “Yüzyıl Savaşları kaç yıl sürmüştür?” sorusuna ne cevap verirsiniz.
Adı üstünde 100 yıl” mı dersiniz?
Yanlış. 100 yıl savaşları Fransa ve İngiltere arasında 1337-1453 yıllarında yaşanmıştır. Yani 100 yıl savaşları aslında 116 yıl sürmüştür.
Peki “Komünist Ekim Devrimi hangi ay yapılmıştır?” sorusuna cevabınız ne olur?
Ekim derseniz yandınız. Çünkü bugünkü takvime göre devrimin yapıldığı ay kasımdır. Çarlık Rusya’sı Jülyen Takvimi’ni kullanıyordu ve devrim olduğunda aylardan ekimdi.
Sovyet sistemi daha sonra Miladi Takvim’e geçince ekim ayı kasım oluverdi.
Ya “Panama Şapkası’nı ilk kim kullanmıştır?” sorusuna ne cevap vereceksiniz?
Panama Şapkası’nı ilk imal edilip piyasaya sürüldüğü ülke Ekvador’dur. Şapka Panama’da çok satıldığı için o adla anılmıştır.
Kanarya Adaları’nın adını hangi hayvandan aldığı sorusunun cevabı da çok basit aslında değil mi? Tıpkı “Çin Seddi hangi ülkededir?” sorusu gibi.
Oysa Kanarya kelimesi Latince fok anlamındadır ve bu adalar Fokların adası olarak bilinir.
Demek ki neymiş?
Benzer bir yığın örnek varken sırf bize keyif veriyor diye birini cahillikle suçlayıp alay etmeyeceğiz.
Çünkü bir bakmışsınız çok daha beter duruma düşmüşsünüz.

YENİ ÖĞRENDİM

TRT “tahrik edici” gerekçesiyle pek çok spora artık yer vermiyor


TRT’nin başında yüzüne baktığınızda medeni olduğunu zannettiğiniz İbrahim Eren oturuyor.
Eren’in özellikleri arasında Bilal Erdoğan’ın yakın arkadaşı olduğu sayılıyor.
Bu genel müdür geçenlerde Eurovision’a katılmama gerekçesini çok ilginç bir ifadeyle dile getirdi.
Dedi ki “Şu anda katılmayı düşünmüyoruz. Oylama sistemi gibi gerekçelerimiz var. Bir de kamu yayıncısı olarak, Avusturyalı birinci olan sakallı, etekli, cinsiyet kabul etmeyen, herhangi bir cinsiyeti olduğunu söylemeyen, ‘Aynı anda hem erkeğim hem kadınım’ diyen birini saat 21.00’de, çocukların seyrettiği bir zamanda ben canlı yayımlayamam ki.”
Nasıl bir mantık veya nasıl bir ahlakçı toplum mühendisi anlayışıdır bu?
TRT artık bu zihniyetle  yönetiliyor.
Aynı ahlakçı ve dinci toplum mühendisliği zihniyeti nedeniyle birçok spor dalına da artık TRT ekranlarında yer verilmiyor.
Eskiden çok sevilen artistik buz pateni, yarışmacıların çoğu 14-15 yaşlarındaki kızlardan oluşan jimnastik yarışmaları da yok artık.
Bikinili kızların oyuncu olduğu plaj voleybolu da yayın akışlarında kendine yer bulamıyor.
Bu zihniyet zorunlu olmadıkça kız voleybol ve basketbol maçlarını da yayınlamıyor.
Gerekçesini anlıyorsunuz herhalde.
Bu sporların gereği olan forma ve giysiler bunların zihniyetine göre ahlak dışı sayılıyor.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Saçma ama bu soruyu yine de soracağım


Nedenini ve nasıl olduğunu elbette biliyorum.
Sorumun saçma olduğunu da biliyorum.
Ama yine de sormak istiyorum.
Eskisinde de bilmiyorduk ama yeni rejimde sarayın davet protokolü hangi kriterlere uygun olarak düzenleniyor.
Sanatçılar, iş dünyası, medya temsilcileri hangi kriterlere göre çeşitli tören, etkinlik ve programlara davet ediliyor?
Ne bileyim Yavuz Bingöl her yerde varken dünyanın hayranlıkla izlediği Fazıl Say neden hiçbir davette olmaz?
Gezilerde muhalif olduğu bilinen yazarlar, gazeteciler hangi kriterlere göre hiç çağrılı olmazlar?
Nedenini elbette biliyoruz ama devlet yönetiyorsanız bir ciddiyeti olmalı değil mi?
Saray bu kriterlerini de açıklamalı.

BUNU YAZMAK GEREK

Zamanında çok uyarmıştım hiç dinlemediler


Başlıkta cümle bir övünme vesilesiyle yazılmadı.
Başka nasıl ifade edilir bilemediğim için böyle yazdım.
Konu şu; Türkiye’yi tek adam rejimine geçiren anayasa değişikliğine karşı çıkarken birçok detayı anlattığımız gibi ben bir noktaya daha dikkat çekmiştim.
Yeni sisteme göre cumhurbaşkanı adayı olanlar milletvekilliğine adaylıklarını koyamıyorlar.
Bunun sakıncalı olacağını yazmıştım ve anlatmıştım o sıralar.
Çünkü partilerinin cumhurbaşkanlığına layık gördüğü isimlerin biri hariç hepsi seçim sonunda siyasetin dışında kalıyorlardı.
Sonuç ortada;
CHP Meclis’te ama cumhurbaşkanı adayı çırılçıplak açıkta kaldı.
İyi Parti Meclis’e girdi başkanı açıkta kaldı.
Saadet Partisi’nin de milletvekili var Meclis’te buna karşı genel başkan ve cumhurbaşkanı adayı Meclis dışında.
HDP’nin adayı da siyasetin dışında ki o zaten bir de üstüne hapiste.
Oysa cumhurbaşkanı adayı olanlar için Meclis’te bir hak tanınmalıydı.
Bu konu Muharrem İnce’nin başkan olmayı düşlerken muhtemelen tamamen dışlanması ihtimali üzerine yeniden
aklıma geldi.

plusbanner2x