Sevgili okurlarım, elimde 1968 tarihli bir kitapçık. O yıllarda dış hatlarda ve limanlarımız arasında gemi işletmeciliği yapan ve devlet kuruluşu olan Denizcilik Bankası tarafından bastırılmış.
Tanıtımında aynen şunları yazıyor:
“Denizyolları. (Türk yolcu gemileri) 3 kıtaya, 5 denize, 4 dış hatta, 10 iç hatta, 16 dış limana, 50 iç limana yılda 1.015 muntazam sefer.”
Düzenli dış hatlardan bazıları:
Brindizi, Venedik, Barcelona, Beyrut, Bingazi, Köstence, Marsilya, Napoli, Pire, Rodos, Trablus, Tunus, Kıbrıs...
Düzenli iç hat seferlerinden bazıları:
Karadeniz’de Abana, Akçakoca, Fatsa, İnebolu, Zonguldak, Samsun, Trabzon, Rize, Hopa...
Ege ve Akdeniz seferlerinde Türk yolcu gemileri İstanbul’dan kalkıp Bozcaada, Bodrum, İzmir, Kuşadası, Marmaris, Finike, Fethiye, Kaş, Alanya, Antalya, Mersin, taaa İskenderun’a kadar gidiyor(du.) 

* * *

Kitapçıkta yer alan bilgilere göre Türkiye’nin yolcu gemisi filosu 1968 yılında 21 gemiden oluşuyordu:
Bazılarının isimleri: Akdeniz, Ankara, Ayvalık, İskenderun, Ege, Kadeş, Samsun, Sus, Marakaz, Karadeniz, Etrüsk, Tırhan...
Akdeniz’in gülü olarak bilinen Ankara gemisi dünyanın sayılı yolcu gemilerinden biriydi ve yüzlerce yolcusuyla dış hatlarda çalışırdı. Ötekilerin bazıları dışarıya sefer yapar, bazıları iç limanlarımız arasında gidip gelirdi. Ya şimdi?
Günümüzde gelinen noktayı merak ederseniz, gerçekten yüz kızartıcı.
İç deniz Marmara, Gökçeada feribotu ve Bozcaada arabalı vapur seferi dışında, kendi limanlarımız arasında sefer yapan bir tek yolcu gemimiz ve feribotumuz bile yok!
En son Ankara Feribotu vardı.İstanbul-İzmir seferi yapardı. AKP hükümeti onu da seferden kaldırdı, sattı.

* * *

Birkaç yıl önce Türkiye’nin elinde sadece adet gemi kalmıştı:
180 yolcu kapasiteli Karadeniz yaz aylarında yurtdışı sefer yapıyordu. Ankara Feribotu Çeşme-İtalya arasında çalışıyordu. Samsun Feribotu kiraya verilmiş, Yunan adalarına çalışıyordu.
Bırakın geçmişteki yurtdışı seferlerini, Karadeniz, Ege ve Akdeniz iskelelerini bir yana, özellikle yaz aylarında binlerce insanı taşıyan İstanbul-İzmir, İstanbul-Bodrum seferini bile kaldırmayı başardılar!

* * *

1968 yılında 21 yolcu gemisi ve feribotu olan Türkiye’den, günümüzde sıfır yolcu gemisi-feribotu olan Türkiye’ye!..Nereden nereye!
Elimizde bir tek gemi bile kalmadı. Gemiler ya ölmüş eşek fiyatına, özelleştirme adı altında yandaşlara peşkeş çekildi, ya da jilet olmak üzere satıldı.
Osmanlı’nın çöküş döneminde bile limanları arasında Türk bayraklı gemiler çalıştırabilen bir ülke iken, günümüzde limanları arasında bir tek yolcu gemisi bile olmayan Türkiye.
Yandaş lobilerin ve patronların çıkarları uğruna gemilerimize ve denizlerimize de ihanet etmekten utanmadık. Ancak işin başka boyutları da var.

* * *

Örneğin Birinci Dünya Savaşı’na girmemize neden olan Alman zırhlısının adı Goeben idi. Zamanın bu en büyük zırhlısı 1914 yılında İngiliz donanmasından kaçarken güya bize sığınıp Osmanlı gemisi (!) oldu, adını Yavuz koyduk. Bir süre sonra Alman mürettebatı tarafından Karadeniz’e (sadece Harbiye Nazırı Enver Paşa’nın emriyle) çıkıp Rus limanlarını bombaladı ve savaşa girmemize neden oldu.
Savaş bitti, Cumhuriyet döneminde de harp filomuzda Yavuz vardı ama artık yok.
Sonra yolcu gemilerimiz gibi onu da hurdacıya satıp jilet yapmaktan da utanmadık.
Aynı dönemde Yunanlıların eşdeğerde Averof zırhlısı vardı. Averof bugün Atina’da kıyıya bağlanmış, aynen korunuyor ve bir deniz müzesi olarak hizmet veriyor.
Denizlerimize sadece yolcu gemilerini yok etmekle, limanlarımızı satmakla, Yavuz’u jilet yapmakla ihanet etmedik.
Balıkçılarımız da aynı şeyi yaptı. Yüzlerce zararlı yöntemle denizlerimizin bereketini kuruttuk, balıkları yok ettik.
Denizlerimizi kirlettik ve kirletiyoruz. Sanayi atıklarını, lağımlarımızı o güzelim mavi sulara akıtıyoruz.
Denizlerde çöküşümüz özetle böyle!
Sıfır gemi, sıfır dış hat, sıfır iç hat!

* * *

Burada bir anımsatma daha yapayım. Osmanlı, kendi limanları arasında ve dış hatlarda sefer yapma hakkını yabancı gemilere vermişti.
Kapitülasyon belasının çok önemli bir boyutu budur.
İsmet Paşa bu sömürü düzenini, uzun uğraşlar sonucunda 1923 yılında Lozan Antlaşması ile yırtıp çöpe attı. Artık özellikle iç hatlarda kendi bayrağımızı taşıyan gemiler sefer yapabilecekti.
Cumhuriyet yönetimi bu nedenle çok sayıda gemi satın aldı, ya da tersanelerimizde yaptırdı. (Yazının başında verdiğim rakamlar bunun belgesi.)
Şimdi ise adeta kapitülasyon dönemine geri dönmüş gibiyiz!
Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülke...Ancak elinde bir tek yolcu gemisi, ya da feribot yok. Üstelik limanları da peşkeş çekilmiş, yandaş patronlara satılmış...
İç ve dış seferler tümüyle iptal, sadece Marmara Denizi’nde iç hat seferleri yapılabiliyor.
Evet, Osmanlı’nın kapitülasyon dönemi yeniden hortlamış, denizlerde “Bayrak göstermemiz” bile “Özelleştirme” uğruna feda edilmiş durumda! Bir tek Türk bayraklı gemi yok!
Medyada her gün karşımıza çıkıp cart curt edenler, bunların ağır utancını acaba hissediyor ve altında eziliyor mu?
Rezalet büyük. Sorulacak daha çook sorular var, anlatılacak daha çook şeyler var da, bugün karadakini değil, denizdekini yazmak geldi içimden!