Sevgili okurlarım, Muharrem İnce’nin seçimlerden önce yaptığı mitinglerin hemen hemen tümünü televizyondan izledim.
Verdiği “Dostluk, kardeşlik, barış mesajları” çok önemliydi ve alkışladım.
Rakiplerine bile hiç çatmadı, posta koymadı, tehdit etmedi...
Kışkırtıcılık yapmadı, toplumu biraz olsun rahatlattı..
Oysa karşısında en büyük rakip olarak Recep Bey vardı.
Gıdasını sertlikten, ona buna çatmaktan alan bir cumhurbaşkanı!
Toplumu geren ve bundan büyük mutluluk duyduğu anlaşılan bir siyasetçi!..

* * *

Muharrem Bey oyuna düşmedi. Toplumu germekten ve birbirine düşürmekten değil, barış ve kardeşlikten, hiç kimseyle ilgili ayrımcılık yapmayacağından söz ediyordu.
Onu izlerken hep şöyle düşünüyordum:
Seçimden sonra bu sertlik inşallah giderilsin, ülkenin ortamı biraz olsun yumuşasın ve milletçe rahat bir nefes alalım...
Ve böyle olacağından umutluydum.

* * *

Seçim bitti... Ve ilk hayal kırıklığına Devlet Bahçeli’nin seçimden hemen iki gün sonra, 26 Haziran günü Hürriyet ve Milliyet gazetelerinde yayınlanan tam sayfa ilanı ile uğradık.
Tek tek isimlerimizi veriyordu!..
Ve kendisini eleştiren, karşı çıkan gazeteciler başta olmak üzere tam 70 kişiyi tehdit ediyor, bununla da yetinmeyip hakaret ediyor ve daha da önemlisi, hedef gösteriyordu.
Barış ortamı beklerken ilk şoku bu olayda yaşadık.

* * *

Hemen ardından bir şok daha tepemizde patladı...
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu valilere ve kaymakamlaras talimat vermişti!
Şehit cenazelerine katılmak isteyen CHP il ve ilçe yöneticilerine protokolde yer verilmeyecek, bunların törenlere katılmasına izin verilmeyecek.
Hemen öncesinde de bir şehit cenazesine Kemal Kılıçdaroğlu tarafından gönderilen çelenk birileri (!) tarafından cami avlusunda parçalanmıştı.

* * *

Şehit cenazeleri hepimizindir. PKK tarafından öldürülen şehitler iktidar partisine veya hükümete değil, hepimize, 80 milyona aittir.
Bu talimatı duyunca şaşırdım, “Doğru değildir” dedim...
Ama ne yazık ki doğru çıktı.
Böyle bir talimat vermeyi içine sindiren bir hükümet üyesi, kim olursa olsun, o makamda oturamaz.
Ama burası Türkiye abicim, hem de ne biçim oturur!

* * *

Seçim bitti. Bundan sonra AKP-MHP koalisyonunun bu çizgideki “Marifetlerini (!) izlemeyi sürdüreceğimiz anlaşılıyor.
Oysa her görüşten ve her kesimden milyonlarca insanımız şöyle diyor:
“Bırakın artık bu gerilim siyasetini, bırakın toplumu birbirine düşürmekten rant elde etmeyi, barış köprülerini kurmaya çalışın.”
Bu çizgiye geleceklerini hiç sanmıyorum.

* * *

Bunlar bu siyaseti sürdürüyor, bu siyasetten cesaret alan kitleler de elbette boş durmuyor.
İmamla cemaat meselesi...
Yukarıdan aldıkları güçle sövdükçe sövüyorlar...
Bize gelen küfürleri bir görseniz aklınız durur.
Ölmüş analarımız, ölmüş babalarımız en ağır bir biçimde o küfürlerde yer buluyor...
Ve üstelik, bizim kim olduğumuz da açıklanıyor!
“Ermeni piçi, Rum dölü, Yahudi tohumu...”
Kendi adıma söylüyorum, arkadaşlar bunlardan hangisi olduğuma bir türlü karar veremedi!

* * *

İşin daha da vahim bir boyutu var. Bunların medya kuruluşlarında da sürekli hedef gösteriliyoruz.
Fotoğraflarımız yayınlanıyor ve kocaman başlık aynen şöyle:
“Özür yetmez... CHP seçmenini ve halkı provoke edenler (kışkırtanlar) hesap vermeli. Erdoğan düşmanlığında birleştiler, HDP’ye oy istediler...”
Yine kendi adıma söylüyorum, HDP’ye oy falan istemiş değilim. Bunca yıllık bir gazeteci olarak hayatım boyunca böyle bir şey yapmadım.

* * *

Varsayalım bu suçlamalar doğrudur...
Peki biz suç mu işledik, kimleri nasıl kışkırttık, neyin hesabını vereceğiz?
HDP’yi seçime biz mi soktuk?
Geçmişte Habur olayını biz mi yarattık, Oslo’da PKK ile devletin görüşme yapmasını biz mi sağladık, Güneydoğu’da hendekler kazılırken “Aman PKK’ya dokunmayın, karşımıza almayalım” talimatlarını askerimize ve polisimize biz mi verdik?
Bu nasıl gazeteciliktir ki, bizlere bile düşman gözüyle bakıyorlar!

* * *

Bu kafaların kin ve nefret duyguları iyice kabarmış durumda ve hiç azalmadan sürüp gidecek.
Bu kafaların Türkiye’deki siyaset ortamını biraz olsun yumuşatmasını falan asla beklemeyin, çok yanılırsınız. 
Yeni oluşacak AKP-MHP koalisyonu da gıdasını sürekli olarak bu gerilimden alacak, göreceksiniz.
Demokrasi, fikir ve ifade özgürlüğü gibi kavramları da unutun gitsin.
Her sabah yeni kavgalarla uyanacağız.
Kendilerinden olmayan herkese “Düşman” gözüyle bakmayı sürdürecekler.
Baskı ortamı sürüp gidecek, hak, hukuk ve adalet kavramları ayakları altında çiğnenecek ve olan Türkiye’ye olacak.

sozcu-banner-1