İstanbul’un Taksim Meydanı’nda 200 yıldır renk renk ve çeşit çeşit çiçek sergileyip satan kadınların tezgahlarını “Taşlıtarla’ ya sürme” kararı aldılar. Taksim’de Atatürk Kültür Merkezi de yıkılıyor.
Çiçekçi sürgününde hoyratlık!
Kültür yıkımında hançerleme!
Babayı, oğluna bıçaklatıyorlar. İTÜ’yü bitirdikten sonra doktorasını Almanya’da tiyatro binaları üzerinde yapan mimar merhum Hayati Tabanlıoğlu’nun projesini çizdiği “Kültür Merkezi Binası”nı, mimar oğlunun hazırladığı yeni projeye kıydırıyorlar.
Temellerinden kazınacak.
Yenisi yapılacak.
Açıklananlara bakılırsa mimar oğul, 2-3 misli büyüklükte yeni bir bina projesi çizdi, Cumhurbaşkanı’na gösterdi, kabul edildi. Yeni Kültür Merkezi’nin damında Boğaz manzarası seyredilecek teras mekanlar da olacakmış! Boğaz manzaralı seyirle Türkiye artık büyük bir kültür patlaması yaşayabilir!
Kaça mal olacak?
Dış borçla mı yapılacak?
Nedense onu gizliyorlar.

* * *

Değerli mimarlardan Doğan Hasol, yazılarında “Atatürk Kültür Merkezi’nin yapılış öyküsünü” anlatmıştı: 29 Mayıs 1946’da “İstanbul Opera Binası Projesi” adı altında başlandı. Fransız mimar Auguste Perret’den öneriler alındı. Rüknettin Güney ve Feridun Kip’in ortak projesine göre temeli atıldı.
Belediyenin gücü yetmedi.
Bayındırlık Bakanlığı’na devredildi ve opera binası olmaktan çıkartıldı; “kültür sitesi”ne dönüştürüldü. Bu amaçla Bayındırlık Bakanlığı, bir büro kurdu, başına mimar Hayati Tabanlıoğlu getirildi. Operadan, ‘kültür sitesi’ne dönüşecek binanın projeleri, “farklı işlevlere ve günün anlayışına göre” tümüyle yenilendi. Çeşitli sanat ve kültür etkinliklerinin yer alacağı bir kültür sitesi açılmış oldu. Binaya günün mimarlık anlayışına uygun çağdaş bir görünüm de verildi. Ana cephe, açılmakta olan bir sahne perdesini simgeleyen alüminyum tülü olarak tasarlandı ve günün sınırlı teknik ve maddi olanakları sonuna kadar zorlanarak uygulandı. Sonuçta, dönemin mimarisini doğru yansıtan çağının ruhuna ve diline uygun bir bina ortaya çıktı. “İstanbul Kültür Sarayı” açıldı. Cadı Kazanı adlı oyun sahneleniyordu.
Sahnede yangın çıktı.
Bina tümüyle yandı.
Sahne ile salon arasındaki koruyucu yangın perdesini indirmek kimsenin aklına gelmemişti. Can kaybı olmadı. Hayati Tabanlıoğlu’nun yönetiminde ikinci kez inşa edildi. Bu kez yapımı kısa sürdü ve yapımında Tabanlıoğlu’nun yanı sıra dönemin en değerli mimarları: İlhan Tayman, Şekip Enarun, Mesadet Adaş, Yusuf Ergüleç, Gültekin Şallı, Güntekin Aydoğan, Orhan Akyürek, Tacettin Onur, Necdet Ertugan, Yıldız Sey, Ergun Köknar yer aldılar.

* * *

Hoyratlığa ve israfa bakın!
Elden geçirilip, yeni teknolojilerle desteklenerek, çok az bir parayla, yeniden kültür hizmetine kazandırılması gereken böyle bir bina yıkılıyor. Üstelik merhum babasının çift dikiş attığı emeği, oğluna hançerletilerek.
Niçin, neden?
Yenisi kaça çıkacak?
Para dış borçla mı bulunacak?
Gizliyorlar.
Şeker fabrikalarını satıştan elde edecekleri paranın belki de 10 mislini yeni binanın yapımına mı akıtacaklar? Bu yüzden mi gizliyorlar?
Paris’te Garnier Operası.
1862’de yapıldı.
156 yaşında.
Özenle onardılar.
Yıkıp yenisi yapmadılar.
Milano’da Scalya Operası.
1878’de yapıldı.
140 yaşında.
Özenle onardılar.
Yıkıp yenisini yapmadılar.
Hoyratlık çiçekçileri sürdü.
70 yıllık tarihi binayı yıkıyor.