İzmir’in şanlı geçmişe sahip kulübü Altınordu’nun “İyi Birey, İyi Vatandaş, İyi Futbolcu” düsturuyla hareket eden başkanı Mehmet Seyit Özkan, geçenlerde Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk’a bir mektup yazdı. Mektubu özetleyerek alıntılıyorum:
“Sayın Bakanım,
Allah bize çocuk vermedi, ben bunu kendime bir işaret olarak algıladım, 50 yaşımdan sonraki yaşamımı bu toprakların çocuklarına adamaya karar verdim...
Aileden Demir Çelikçiyiz. Tam 30 yıl demir çelik soludum. Maddi ve manevi birikimlerim oldu. Veliliğe ulaşmanın yolu delilikten geçer, deyip hepsini yatırdım. Çok hobim var da en iyi bildiğim futboldu. Bir de bu futbol, herkesin bildiği ama kimsenin yatırım yapmaya yanaşmadığı bir alan!..
2007 yılında kimse ittirmedi, balıklama daldım. Dalış o dalış. Tam 11 yıldır ayağımızda lastik ayakkabı, üzerimizde eşofman, Türkiye-Almanya- Hollanda arasında mekik dokuyoruz.

★★★

(...) Dopdolu 11 yıl geride kaldı, artık kendimi bir öğretmen gibi hissediyorum; yaşam öğretmeni. Türkiye’de “futbol” üretilmiyor, bu konuda herkes aynı düşüncede, ama nedenini soran yok! Neden üretilmiyor? Çünkü çok bileşen var... Millet neresinden tutacağını bilemiyor!
En büyük sorun; “sorumsuz sorumlu” dernek statüsünde yönetilen kulüp yöneticilerinde tabii ki!..
Biri borçlandırıyor kulübü, diğeri çıkıyor; “Ben bu işin altından kalkarım, bırak kulübü! Beceremedin işte, sıra bende” diyor, sonra bir başkası aynı şeyleri söylüyor ve devran böyle dönüyor!..
Sürekli kaynakların israf edilmesine karşın, yerimizde sayıyor, günlük başarılarla avunuyoruz.
Olan da bu ülkenin çocuklarına oluyor!..
Bu konuda tek çare, “kulüpleri yönetenlerin taşın altına ellerini koymalarını  mecbur etmek!..”

★★★

Konumuz olan üretim tarafında ise herkes aynı düşünüyor, bu toprakların çocuklarına yatırım yapın, imkan sağlayın, her alan için geçerli olduğu gibi, futbol da üretilir...
Ama kimse balıklama dalmaya cesaret edemiyor, çünkü boğulmaktan korkuyor!.. Neresinden tutacağını da kestiremiyor, garantisi hiç yok, o nedenle risk almıyor !..
Biz daldık, çok debelendik, ama ışığı 10 yılın sonunda görmeyi başardık...

★★★

Benim sizin görüşünüze sunmak istediğim futbol üretimine ait çözüm ise tabii ki Milli Eğitim ile ilgili.
Futbol maalesef dersliklerde değil, sahalarda öğretiliyor. Zaman lazım, çok tekrar lazım. Genelde de gün ışığı lazım.
Stadyumları devletimiz yapıyor ama bir gün kulüplerimize de “A ve genç takımlarınızın antrenman sahalarını kendiniz yapın” diyecek.

‘Don Kişot’ lakaplı Altınordu Kulübü Başkanı  Mehmet Seyit Özkan,  minik sporculara Atatürk  sevgisi de aşılıyor. ‘Don Kişot’ lakaplı Altınordu Kulübü Başkanı Mehmet Seyit Özkan, minik sporculara Atatürk sevgisi de aşılıyor.


Bizim sorunumuz ise zaman!.. Bize zaman kalmıyor!..

- İlk 4 yıl, yani ilkokul dönemi; 6, 7, 8 ve 9 yaşlar, yeter ki  milli eğitimin “temelini” iyi alsınlar. Bu grupta sorun yok. “Sabahçı/Öğlenci” sistemi bize yetiyor.

- İkinci 4 yıl. Ortaokul dönemi; 10, 11, 12 ve 13 yaşlar için tam “gelişim” dönemleri... Sabah 07:40’da ilk derse giriş, 13:30’da son dersten çıkış. Özetle 45’er dakikalık 6 ders...

- Saat 13:30’da okuldan çıkan çocuk, ancak 14:00’de eve veya kulübe geliyor, öğlen yemeğini yiyor. Dolu mideyle antrenmana çıkılmaz. Saat 16:00’ya kadar bekleyip antrenmana başlıyor. Eh zaten 17.00’de de hava kararıyor...
Sonuç: Günde 1 saat çalışarak hiçbir işin “ustası” olunamaz!..

★★★

- Bize günde en az 3 tane 45 dakika lazım... Biri “Görsel Eğitim”, ikincisi “Özel Çalışma”, diğeri ise” Takım Antrenmanı...”
- Türkiye’de 125 adet profesyonel kulüp var.
- Her profesyonel kulüp 10 yaştan itibaren 18 yaşa kadar, her yaş grubu için 25’er doğal yetenekli çocuğun ismini alır.
- Türkiye Futbol Federasyonu bu doğal yetenekli toplam 3.125 çocuğa/gence “Akademi Lisansı” çıkarır.
- 10 ila 17 yaş arasında 8 yaş grubu bulunduğuna göre, 3.125 x 8 = 25.000 çocuk ve genç için günde 6 saat değil, 4 saat ders uygulaması yapılır.
- Bu çocuklar için 4+4+4 değil, 4+6+6 sistemi uygulanır.
- Bu çocuklar ve gençler aynı sınıfta toplanırlar. Servis işlerini kulüpler üstlenir.
- Çocuk ve genç saat 08:00’de derse girip, 12:00’de çıkar. 12:30’da yemeğini yer ve yarım saat dinlenir.
- 13:30 – 14:15 arasında antrenman konusuyla ilgili olarak derslikte görsel ve teorik eğitim alır.
- 14:30 – 15:15 arasında özel çalışma yapar.
- 15:30 – 16:30 arasında takım çalışması gerçekleşir
- Antrenman sonrası 16.45’de kulüpte karbonhidrat takviyesi sağlanır.
- 17:00’de ise servisler, çocukları/gençleri evlerine dağıtır.
- Bir de kulüplerimiz genç takımlarını, geleceğimiz çocuklarımızı yetiştiren antrenör kardeşlerimize iyi çalışma ve yaşam koşulları sağlarlarsa, Türkiye’de futbol üretilmeye başlanır!..”

★★★

Peki sonra ne oldu?
Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, Başkan Özkan’ı Ankara’ya davet etti. Orada görüş alışverişinde bulunup, Futbol Federasyonu Başkanı Yıldırım Demirören’le düşüncelerini paylaştı. Üç gün sonra da kalkıp İzmir’e, Altınordu’nun Metin Oktay Kamp ve Antrenman Tesisleri’ne geldi. İncelemelerini yerinde sürdürerek önerilerin hayata geçirilmesi için bakanlıktaki yetkililere talimatlar verdi.
Eğer bir aksilik olmazsa, yeni eğitim-öğretim yılında futbol, nihayet Milli Eğitim kapsamına alınacak.
Böylece ekonomik sıkıntılar içinde kıvranan kulüpler de, Türk futbolu da, kurtuluş yolunu bulmuş olacak.
Almanya böyle yapıyor ve 3.5 milyon Türk arasından her yıl yığınla yıldız futbolcu çıkıyor. Türkiye’deki 80 milyondan neden çıkmasın?..