Erdoğan ve arkadaşları yola ‘demokrasi ve adalet’ diye çıkmıştı… Babacan da öyle


Erdoğan ve arkadaşları ‘kolektif akıl’ demişti… Babacan da ‘Kadro hareketi’ dedi


Erdoğan ve arkadaşları ‘kutuplaşmaya’ karşı çıkmıştı… Babacan da aynı fikirde


Artı... Abdullah Gül, Fehmi Koru, Beşir Atalay ve Sadullah Ergin yeni değil


“… Tabii orada geniş bir ekibimizle bu çalışmayı yaptık. Bu çalışmanın içerisinde gerek Abdullah Bey olsun, Abdülkadir Aksu Bey olsun, Cemil Bey olsun, bu noktada İsmail Kahraman Bey şu anda aramızda değil, o olsun. Böyle bir ilk çekirdek kadroyla çalışmaya başladık ve bir şeye tabii ilke olarak karar verdik. O ilkemiz de şuydu: Burada hiçbir zaman tekil bir tavır takınmayacağız, yani ‘ben’ olmayacak, ‘biz’ olacak. Kolektif bir akıl oluşturacağız ve bu kolektif akılla çalışacağız, her işimizde istişareye önem vereceğiz. Çünkü bu bizim değerler silsilesi içinde en önemli sarıldığımız güçtür. Her işimizde istişare ederiz, bunu devamlı yaptık, çalışmalarımızı bu şekilde yürüttük. Bu bizim çalışmalarımıza zaten ayrı bir bereket kattı.’’



Önceki akşam, AKP’nin kurucularından Ali Babacan’ı izlerken, Tayyip Erdoğan’ın 19 Ocak 2012’de, 32. Gün programında kurduğu bu cümleler geldi aklıma!

‘KADRO HAREKETİ’ VURGUSU

Ali Babacan, Teke Tek’te Fatih Altaylı’nın programında, 14 Ağustos 2011’de kurulan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin yola çıktığı ilk günü anlatıyordu sanki: “İlk parti grubu tam bir istişare (danışma) müessesesiydi. Her şey rahatça konuşulabilirdi. O dönemde çok kritik konularda istişare ile sıhhatli kararlar alındı. Siyasette daha farklı üsluba, dile şiddetle ihtiyacımız var. Bu ülkede iş üretmek gerekiyor, laf üretmek değil. Biz çok çalışmaya alışığız, problemlerle yüzleşeceğiz, çözmek için çalışacağız. Bunu da kadro hareketiyle yapacağız.” Buradaki can alıcı kelime ‘kadro’… Çünkü… Babacan ve arkadaşları yeni bir programla gelmiyor, bu çok net! Herkesin bildiği, genel geçer “adalet, demokrasi, güçlü meclis” gibi vurgular yaptı…

Kurulacak partinin fikri inşasında Abdullah Gül ve Koru nerede duruyor?




Beklenen soruydu… Fatih Altaylı, “Herkes diyor ki, Ali Babacan’ın arkasında Abdullah Gül var. Kendisi çıkamadığı için Ali Babacan’ı çıkardı. Abdullah Gül bu partinin neresinde?” sorusunu yöneltti:

“Abdullah Bey’le bizim kaygılarımız aynı. Ancak Cumhurbaşkanlığı’ndan ayrıldıktan sonra ‘Ben artık aktif siyasette yokum’  dedi. ‘Bundan sonra yeniden bir partide olmam’ dedi. Kendisi bizim çalışmalarımıza destek veriyor. Ayda bir-iki defa oturuyoruz. Kendisi bize destek veriyor. Bize dışarıdan bilgi ve tecrübesiyle destek veriyor. Biz de bundan memnunuz. Ancak nihai kararları biz veriyoruz.”

Burada da klasik bir Abdullah Gül portresi karşımıza çıktı… Cumhurbaşkanlığından sonra ‘ağabey’ rolünü üstelenen ve partiler üstü hareket etmek isteyen bir Gül! Ali Babacan’ın ‘kadro hareketinde’ ‘ideolojik’ çizgiyi  belirleyenin Abdullah Gül olduğu… Refah Partisi döneminden bu yana küresel ölçekte temasları kuranın da o olduğu net! Burada unutulmaması gereken isim de Fehmi Koru! Bu konuya hiç girmedi Babacan! Yeni söylemle ortaya çıkmak isteyen ‘kadro’, Gül ve Koru’yla ne kadar yeni? Bu da tartışılacak konular arasında!

Ekrem İmamoğlu’nun seçim stratejisini iyi analiz etmiş


SP lideri Temel Karamollaoğlu, geçtğimiz ay Ali Babacan’ı ziyaret etti. Babacan’ın yanında Ergin de yer aldı.


Ali Babacan ve ekibinin, 31 Mart yerel seçimleri sürecini iyi izledikleri anlaşıldı. Ali Babacan, Ekrem İmamoğlu ve arkadaşlarının yolundan gidiyor! Mesela…

“Sataşma olursa cevabını veririz. İş üretmeye hazırız, laf üreten olmayacağız. Bakın son 10 gün ne tartışılıyor. Memleketin yakıcı sorunları var ve bunlar büyüyor. Biz çözüm üretmek için burada olacağız” dedi. Babacan, kavgadan kaçacaklarını açık açık söyledi! İmamoğlu’nun “Halka dokunmak” çizgisini içselleştirdiği, üniversiteli gençlerle yaptığı toplantılardan anlaşılıyor! CHP, İYİ Parti ve HDP’den farklı bir düşünce temeli yok: “…Türkiye’de üniversite sınavlarında ilk bine giren 10 öğrenciyle oturduk. ‘En büyük problem olarak neyi görüyorsunuz’ dedim. Çocuklar ‘Boğulma hissi yaşıyoruz, sosyal medyada yorum yapmaktan, like atmaktan korkuyoruz. Yarın işe başvuracağız’ diyorlar. Bu konular çok önemli. Bunlar ilke ve değerlere iniyor. Demokrasiyi öncelemeyen insanlarla çalışamayız.  Şeffaflık, hesap verilebilirlik diyoruz. Bunlar çok temel ilke ve değerler. Sosyal demokrat olabilir, milliyetçi olabilir, etnik köken, din, mezhep hiç önemli değil. Bu ülkenin vatandaşı olan herkesle çalışırız.”

Aslında politikası çok net: “…50+1’den hareket ederseniz toplumda kutuplaşmaya sebep olur.”

Burada soru şu: Yanında, Beşir Atalay, Sadullah Ergin gibi isimlerle ‘kutuplaşma’ nasıl önlenecek?