ANALİZ

Kimin nereyi kazandığı değil AKP’nin kaç oy aldığı önemli


Öncelikle şunu belirtmeliyim;
Siyasete ve 31 Mart seçimlerine bakışım tamamen değişti.
Artık kimin nerede kazanacağını hiç düşünmüyorum.
İstanbul’u kim alır?
İlçelerde kimin başkanlığı daha fazla olur?
CHP İstanbul’da yeni ilçeler alır mı?
AKP bazı CHP kalelerinde galip gelir mi?
Sarıgül Şişli’yi kazanır mı?
Bunları kim sorarsa sorsun tek cevap veriyorum;
“Umurumda bile değil, bana AKP’nin alacağı oy lazım.”
Son genel seçimlerde AKP ve ortağı MHP’nin oy oranı toplandığında yüzde 50’yi biraz geçti.
Bu oran Erdoğan’ı “tek adamlık koltuğuna” oturttu.
Türkiye’de “tek adam rejimini değiştirmenin” tek yolu var.
O da yapılacak ilk seçimlerde bu rejimi ayakta tutan halk desteğinin çok ciddi oranda düşmesidir.
Yoksa Şişli’yi Sarıgül yerine yine CHP’nin kazanması, Beşiktaş’ta oy rekoru kırılması, İzmir’i yine CHP’nin kazanması hiçbir önem taşımıyor.
Diyelim ki CHP İstanbul’u “kıl payı” ile aldı. Ankara’yı da kazandı.
Ama AKP’nin oyu yüzde 40’ın altına inmediği gibi MHP ile birleştirildiğinde yüzde 50’lere varıyorsa yine, bu zaferin hiçbir anlamı olmayacaktır.
Yaşadığımız “tek adam rejiminin” ne anlama geldiğini hâlâ anlamayanlar Ankara ve İstanbul’un muhalefet tarafından kazanılmasının Erdoğan iktidarını zorlayacağını sanıyor.
Eğer AKP oyları yüzde 35’lerin altına iner, MHP ile toplamı da 40’lara bile ulaşamazsa bu hayal belki gerçekleşir.
Ancak herkes biliyor ki, AKP’nin toplam oyunda bir dramatik düşüş olmazsa Erdoğan hiç aldırmadan yoluna devam edecek hatta kısa bir süre sonra türlü çeşitli bahaneler bularak istediği belediye başkanlarını görevden alıp yerlerine kayyum atayacaktır.
Siyasi olarak bunun yapılamayacağını öngörenlere şunu hatırlatmak isterim; “Bırakın Erdoğan’ın bunu yapıp yapamayacağını tartışmayı, yaparsa siz karşı atak olarak ne yapacaksınız?”
Kamuoyunda oluşan yanlış bir algı var.
“Seçimlerde birleşmek gerek.”
İyi de bu referandumda denendi.
AKP’nin oylarında ciddi bir düşüş olmadığı için YSK ‘Evet’ oylarını yukarı doğru yuvarlama şansı buldu ve Ankara ile İstanbul’da “hayır çıkmasına rağmen” evet kazanmış olarak ilan edildi.
Demek ki Ankara ve İstanbul’u kazanmak yetmiyor.
Ayrıca birleşerek ortak aday çıkarmak da, eğer AKP oylarında düşüş olmuyorsa bir işe yaramayacaktır.
Tek çare AKP’den de oy alabilmektir.
Birleşme AKP’den oy getirmiyor.
CHP’yi göklere çıkarmak da sonuç vermiyor.
Demek ki diğer muhalefet partileri var güçleriyle AKP seçmenini etkilemek zorundadır. Şimdi lütfen diğer yazıları da oyunuz.

ÖNERİ

Sarıgül yurt çapında eyleme kalkarsa çok ciddi oy alır


Yine en baştan yazayım.
Şişli’den CHP adayı yapılmadığı için küsüp DSP’ye giden Mustafa Sarıgül’ü kimse küçümsemesin.
Bu bir.
İkincisi ise Sarıgül’ün CHP’yi böleceği ve bu nedenle seçimlerin kaybedileceği görüşü de bana göre yanlış.
Sarıgül CHP’den elbette oy çalacaktır ama daha fazlasını AKP’den alma potansiyeline de sahiptir.
Çünkü bana göre Sarıgül, DSP’ye CHP’ye kızdığı için anlık bir hareketle gitmedi.
Bu çok önceden planlanmış bir hareketti bana göre.
Sarıgül CHP’den Şişli’ye asla aday yapılmayacağını çok önceden biliyordu.
Bu nedenle hiçbir zaman “Ben CHP’nin Şişli adayı olacağım” demedi, hep “Şişli’den adayım” dedi.
Sarıgül şu anda sanki tek başına Şişli’den aday oluyormuş gibi görünebilir.
Ama bugünden itibaren durumun değişeceğini tahmin ediyorum.
Çünkü CHP, hiç de akıllıca olmayan bir aday belirleme süreci yaşadı.
Bu kamuoyunda ciddi bir kuşku ve endişe ile ciddi bir öfke yarattı.
Sarıgül bu durumu değerlendirerek Türkiye’nin her tarafında kendine yakın isimleri DSP adayı olarak seçime sürebilir.
Bu adayların bir bölümü CHP’nin küskünleri olacağı gibi AKP’nin de küskünlerinden olacaktır.
Sarıgül’ün AKP’den alacağı her oy, Erdoğan’ı zayıflatan bir unsur olacaktır.
Bu nedenle “Eyvah yine oylar bölünecek” paranoyasına kapılmadan Sarıgül’ün hareketini izlemek gerektiğine inanıyorum.

SORDUM ÖĞRENDİM


Erdoğan’ı “birlik” değil, “çok parçalılık” zora sokar


Siyasette bilge diyebileceğim deneyimdeki bir isimle paylaştım bu sayfada dile getirdiğim görüşlerimi.
Önce biraz şaşkınlıkla karşıladı.
Sonra “Aslında haklısın” dedikten sonra ekledi “Tabii bunların olabilmesi için, halkın da daha bilgili ve duyarlı olması gerek” dedi.
Siyasetçi dostum “Şurası bir gerçek ki, muhalefetin birlik ve beraberlik içinde olması aslında Erdoğan’ın çok işine gelen bir durum” dedi.
Gülümseyerek merakımı göstermem üzerine anlattı;
“Muhalefet Erdoğan’a karşı birleştiğinde, ortaya iki parçalı bir durum çıkıyor. Erdoğan gerginlikten ve toplumun ayrıştırılmasından besleniyor. Karşı taraf bir bütün gibi olursa kendi kitlesi de aynı şekilde olacaktır ve güçler birbirine denk olacaktır. Erdoğan başkan olmayı becerdiği için de, güçlerin eşit olması halinde hep egemen konumda kalacak ve tek adamlığı rahat yapacaktır.” Siyasetçi dostum derin soluk alıp devam etti:
“Erdoğan bu gücünü şimdilik tek ittifakla sürdürebiliyor. MHP olmasa Erdoğan başkan olamazdı. Ama partisinden küçük bir grup, muhalefet partilerine kayarsa gücünü korumak için MHP dışında da ittifaklara yönelmek zorunda kalacaktır. Erdoğan ittifak yaptıklarının sayısını ne kadar artırırsa gücü de o kadar azalacaktır.”
Sohbetimizin sonunda zihnimde beliren şu oldu;
Muhalefet bu seçimde ille bir yerleri kazanmak için patinaj yapmak yerine AKP’den oy çalarak Erdoğan karşısında “birlik” halinde değil “çok parçalı” hale gelmelidir.
Muhalefetin çok parçalı olması, Türkiye’nin “tek adam rejiminden kurtulup” yeniden “demokrasiye dönmesi için” bir şans kapısı aralayacaktır.

BUNU YAZMAK GEREK

Sarıgül ve Akşener ve Karamollaoğlu iyi asılırsa bu seçimin kaderi değişir


Şu soruyu bir sorayım önce;
İYİ Parti ile Saadet Partisi’nin AKP’den oy koparma şansı var mı?
Aslında var.
Bu partiler “ittifak, ortak aday” türü palyatif çözümler yerine kendi güçleriyle seçime asılsalar AKP’den oy çalabilirler.
Çünkü sonuçta AKP seçmeni de tıpkı diğer partilere oy verenler gibi durumdan şikayetçi.
Pazara çıkıldığında domatesi AKP’lilere 5 liraya, muhalefete 10 liraya satmıyorlar.
Sırf iktidara bir zarar gelmesin diye sesini çıkarmayan milyonlarca AKP seçmeni var.
Ama başka umut görmüyorlar, muhalefetin sanki sadece CHP adayları etrafında toplanmış görüntüsünden rahatsız oluyorlar ve korkuyorlar.
O halde CHP dışındaki partilerin bütün mesailerini AKP’li seçmenler için harcamaları esas olmalıdır.
CHP’nin AKP’den oy çalabilmesi kolay değildir.
Hatta öyle ki CHP’den aldığı oy oranında kendi tabanından oy kaybetmesi de şaşırtıcı olmaz.
Buna karşı Saadet Partisi AKP’ye oy veren samimi dindarların oyunu alabilecek kapasitededir.
İYİ Parti de AKP’ye giden merkez sağ oylarına talip olup ciddi oranda oy alabilir.
AKP’deki kızgın ve küskün oylar, belki bir genel seçimde çok kolaylıkla yer değiştirmese bile, yerel seçimlerde bu daha mümkündür.
Sokakta pek çok AKP’li seçmenden “Bu seçim AKP’ye oy vermeyeceğim, bir ders almaları gerektiğine inanıyorum” sözlerini çok işitiyorum.
AKP’den oy alması mümkün bir diğer isim de, DSP bayrağı altında seçime girecek olan Mustafa Sarıgül’dür.
Bana göre AKP seçmeni Sarıgül’ü klasik CHP’li gibi görmüyor.
Ayrıca Sarıgül de bugüne kadar CHP seçmen tabanından ziyade AKP’den oy alabilecek eylemlere imza attı.
En azından Şişli’de kazanabilmek için AKP’li seçmen tabanına da yaptığı hizmetler yabana atılmamalıdır.