SÖZCÜ yazar ve yöneticilerinin yargılandığı davanın kararı açıklanırken, yıllar öncesine gidip, Radikal Gazetesi’nde attığımız bir başlığı anımsadım:

“Bu Cop Hepimize”

O başlığın altındaki haberin konusu, Aralık 1995’te gözaltına alınan bir grup lise öğrencisinin emniyette başına gelenlerdi. Yargıtay Genel Kurulu’ndaki kayıtlara göre “makata cop sokmak”, “Cinsel organdan elektrik vermek” de dahil her türlü işkence uygulanmıştı ve bu işkenceyi yapan polisler yerel mahkeme tarafından iki kez beraat ettirilmişti.

Tercih ettiğimiz başlık, aslında açık seçik ortada olan işkenceye rağmen verilen “beraat” kararına, “devletin yargısının, devletin polisini korumasına” isyanımızdı.

Bu ceza hükümete!

Ben de SÖZCÜ davasında mahkeme başkanının kararını duyunca aklımdan ilk geçen başlık “bu ceza hükümete” oldu.

Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Yargı Reformu Paketi ile ilgili kurduğu cümleleri, Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu’nun çocuksu alkışlarını düşündüm.

Mesela, o paket çerçevesinde bir yasa maddesine “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” ifadesi eklenmişti ve Bakan Gül şunları söylemişti:

“Sürecin iyi ve doğru gitmesi, ancak bu düzenlemelerin uygulama tarafından sahiplenilip, adalet hizmetine yansıtılması ile mümkün olacaktır. Biz, ardı ardına reform paketleri hazırlayabiliriz. Ancak iş dönüp dolaşıp bu kanunları eline alıp uygulayacak yargı mensubunda bitmektedir. Sistemi iyi ya da kötü işletecek olan, reforma iyi ya da kötü vasfını verecek olan, uygulamadır.”

Mahkeme başkanı dün Emin Çölaşan’a, Necati Doğru’ya, Metin Yılmaz’a, Mustafa Çetin’e, Yücel Arı’ya, Gökmen Ulu’ya, Yonca Yücekaleli’ye verdikleri 2 yıl 1 aydan 3 yıl 6 ay 15 güne kadar değişen hapis cezalarını açıklarken, aslında Adalet Bakanı Gül’e “al sana reform, al sana uygulama” yanıtını veriyordu.

Bakan Gül’ün de dediği gibi iş dönüp dolaşıp o kanunları eline alıp uygulayacak yargı mensubunda bitiyordu ve “İstanbul yargısı” bu kararlarıyla cezayı sadece SÖZCÜ’ye değil, bir süredir bir çok konuda karşı karşıya geldikleri Ankara’ya, Adalet Bakanı Gül’e, hatta hükümete de kesiyordu.

Adalet beklemeye devam

Hakimler Savcılar Kurulu Başkanvekili Mehmet Yılmaz, sohbetlerimizde sık sık “yargının aşamaları var, sonuna dek sabırla izlemek lazım, adalet mutlaka yerini bulur” der.

SÖZCÜ davasında top bundan sonra İstinaf Mahkemesi’nde. Adalet orada da tecelli etmezse Yargıtay var, Anayasa Mahkemesi var, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi var. Her şeye rağmen, Yılmaz’ın tespitine güvenip, yüksek mahkemelerin adaletli kararlar vereceğine olan umudumu korumak istiyorum.

Unutulmaması gereken şudur:

Bu suçlama, SÖZCÜ’ye, SÖZCÜ yazar ve yöneticilerine yapışmaz. Vız gelir, tırıs gider, adalet eninde sonunda yerini bulur.

Ancak iki de bir “devletin dini adalettir” cümlesini kuran iktidar mensupları, aslında kendilerine kesilen o cezaları gelecek yıllar boyunca boyunlarında taşırlar. O nedenle diyorum ki kesilen cezayı SÖZCÜ değil hükümet düşünsün!

Bu fatura hepimize!


SÖZCÜ’de önceki gün Erdoğan Süzer’in yazdığı habere göre, bundan sonra Yap İşlet Devret modeliyle iş yapan müteahhitlerin borçlarını Hazine üstlenecekmiş. Arada kaynamasın diye bir kez daha tekrarlamak istedim.

Bundan sonra otoyol, köprü, havaalanı, şehir hastaneleri ve tünelleri yapan şirketler, yurtdışından aldıkları kredileri geri ödeyemezlerse, hazine ödeyecekmiş. Zaten o projelere araç, yolcu ve hasta sayıları konusunda garantiler verilmemiş miydi? Zaten o şirketler taahhüt edilen kadar araç geçmediğinde, yolcu ve hasta gitmediğinde, geçmişler, gitmişler gibi parasını devletten almıyor muydu?

Şimdi bir de gitmeyen yolcuların, geçmeyen araçların ve olmayan hastaların parasını aldıkları halde kredilerini geri ödemeyen müteahhitlerin borçlarını mı ödeyeceğiz?

Bu fatura hepimize, farkında mısınız?

Yazık bu millete!