CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, 4 Mart 2019 akşamı, Habertürk’te Didem Arslan Yılmaz’ın sorularını yanıtlıyordu. Beka meselesini konuşurken bir ara, ABD Başkanı Donald Trump’ın 14 Ocak 2019 günü paylaştığı ve Türkiye’yi ekonomiyi mahvetmekle tehdit ettiği Twitter mesajını anımsattı ve “Kim tepki verdi? Ben tepki verdim. Erdoğan tepki verdi mi? Hayır! Bahçeli tepki verdi mi? Hayır” dedi.
Duyunca çok şaşırdım. Zira, Türk-Amerikan ilişkilerini sarsan ve döviz kurlarını alt üst eden o gün, gelişmeleri yakından takip etmiştim. Türkiye adeta yekvücut olmuş, Trump’a çok yoğun tepki göstermişti.
Hükümet cenahından ilk tepki 14 Ocak’ta, yani aynı gün, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun’dan gelmişti. Altun, “Türkiye Cumhuriyeti devleti Kürtlerin düşmanı değil, hamisidir. Türkiye’nin Kürtlerle hiçbir sorunu yoktur. Bizim meselemiz PKK terör örgütüyle ve onun Suriye’deki uzantılarıyladır. PYD ve YPG bir terör örgütüdür. Türkiye terörle mücadelesini kararlılıkla sürdürecektir” ifadesini kullanmıştı.
Bir gün sonra, 15 Ocak’ta TBMM’de AK Parti grubuna seslenen Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın tepkisi, o twitten sonra Trump’la telefonla görüşmesinden olsa gerek, daha düşük profilliydi:
“Trump’ın sosyal medyadan verdiği mesajlar bizi üzdü. Hemen harekete geçtik ve dün gece telefonda görüştük. Kendisi ABD askerlerinin Suriye’den çekilme kararını bir kez daha teyit etti.”
Aynı gün, MHP lideri Devlet Bahçeli’nin TBMM’deki grup konuşması çok daha sertti. Bahçeli, şöyle diyordu:
“Trump’ın PKK/PYD/YPG’yi Kürt olarak görmesi, ‘Kürtler’ diye tarif etmesi su katılmamış alçaklık, su götürmez küstahlıktır. Şu işe bakar mısınız, teröristlerle mücadele edersek Bay Trump ekonomik olarak Türkiye’yi mahvedermiş. Senin doların varsa Türk Milleti’nin imanı var. Senin para baronların varsa, sermaye çetelerin hazırsa, ekonomik tetikçilerin emir bekliyorsa, bilesin ki Türk Milleti’nin eğilmez başı, bükülmez bileği var. Elinden geleni ardına koyma, ne biliyorsan onu yap. Senin tehditlerine tamam diyen senin gibi olsun.”
Her şey bu kadar aleniyken, “Erdoğan ve Bahçeli Trump’a tepki vermedi” dedirten bilgiyi Kılıçdaroğlu’na kim verdi?
Bu sorunun yanıtını bilmiyorum ama bu tür yanlışların, Erdoğan ve Bahçeli’nin yerel seçimleri, yerelin gündeminden, ekonomik olumsuzlukların belirlediği gündemden uzaklaştırıp genele çekme çabasına büyük katkı sağladığını biliyorum.
Zaten Bahçeli dün hemen 15 Ocak’ta söylediklerini anımsatarak Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarını adeta bir gol pasına çevirdi. Erdoğan da büyük ihtimalle bu detayı miting meydanlarında kullanacaktır.
Oysa, Ekrem İmamaoğlu, Mansur Yavaş, Tunç Soyer, Muhittin Böcek, Mustafa Bozbey, Vahap Seçer gibi CHP adayları, bütün olumsuzluklara rağmen kendi illerinde gayet başarılı kampanyalar yürütüyor.
Kılıçdaroğlu’nun genel siyasi polemiklere girmeyip geri planda kalması, seçim konuşmalarında yerel gündemi ve ekonomiyi ön planda tutması ise bu kampanyalara büyük destek oluyor.
Kılıçdaroğlu’nun bu tür canlı yayınlarda söyledikleriyle, CHP adaylarının kampanyalarını gölgeleyecek, odağı kendisi haline getirecek yanlışlar yapmaması gerekiyor. Bu da yayınlara hazırlanırken kendisini bilgilendiren danışmanlarının derslerine adam gibi çalışmasından geçiyor.
Diyeceksiniz ki “Bahçeli ve Erdoğan da muhalefeti hedef alırken gerçekleri yansıtmayan, hatta geçmişte kendilerinin yaptığı konuşmalarla dahi 180 derece ters düşen cümleler kuruyor.”
“Haklısınız” derim ve onlarca örnek verebilirim.
Ancak, iki yanlış bir doğru etmiyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin yanlışları, Kılıçdaroğlu’nun yanlışlarını etkisiz hale getirmiyor.
Üstelik, iktidarın sahip olduğu propaganda imkanları, kendi yanlışlarını unutturabilirken, muhalefetin yanlışları söz konusu olduğunda pireyi deve yapabiliyor. CHP’nin ise böyle bir imkanı yok.
Seçime şunun şurasında 25 gün kaldı.
Biraz daha özen ve dikkat şart!