Sevgili okurlarım, Türkiye kadar yağmalanan, her yağmaya açık ikinci bir ülkeyi içinde yaşadığımız 21. yüzyılda zor bulursunuz.
Her ülkede hortumcular, yağmadan ve peşkeşten beklentisi olan kesimler vardır.
Ama normal bir ülke ise bu gibilerin önü devlet tarafından kesilir, hortum muslukları daha ilk aşamada kapatılır.
En büyük yağmanın olduğu yerler bellidir:
Faşist diktatörlükler, Latin Amerika’daki muz cumhuriyetleri, Asya ve Afrika’daki ilkel devletler ve Suudi Arabistan, Katar gibi hırsız Arap şeyhlikleri.
Bunlarda her türlü pisliğin, rezilliğin, rüşvet ve avantanın önü açıktır.
Vurguncular devleti yönetenlerle ortak çalışır.

★★★

Peki Türkiye’deki durum nedir?
Bu soruya “Bizde öyle şeyler olmaz. Devlet vurguna izin vermez” diye yanıt vermek ne yazık ki mümkün değildir.
Her aşamada vurgunlarla karşı karşıyayız.
Nereye el atsak karşımıza yağmacılık çıkıyor.
Türkiye resmen yağmalanıyor, işin büyük rantı derseniz, yandaş yerli ve yabancı şirketlere, yandaş müteahhitlere akıyor. 

★★★

Başımıza son olarak madencilik belası açıldı. Milyarlarca dolarla oynayan, kazancını daha da artırmak amacıyla Türkiye’ye yatırım yapan büyük maden firmaları şimdi doğamızı tahrip ediyor.
Havadan çekilen fotoğrafları görmüşsünüzdür.
“Altın çıkarmak” uğruna özellikle Kaz dağları mahvedilmiş durumda.
Bunu inkar etmeye ne şirketlerin, ne de başımızdaki iktidarın eli varmıyor çünkü her şey gerçek.
Çeşitli bölgelerde yüz binlerce ağaç kesildi.
Birkaç gün önce ekranlarda insanın içini karartan bir görüntü vardı...
Maden uğruna yerlerinden edilen, yaşam alanları mahvolan iki ceylan otoyola fırlamış, kaçıyordu.
Ne işi var ceylanların otoyolda?

★★★

Kaz dağları atom bombası düşmüş gibi. Her yer perişan.
Her çeşit yüz binlerce ağaç kökünden kesiliyor.
Meralar, ormanlar ve tarım arazileri yok ediliyor.
Yaban hayatı sıfırlanıyor.
Sularımız kirletiliyor.
O güzelim yemyeşil ormanlarımız, binlerce dönüm yer altın bulmak uğruna artık çıplak. Kesilen ağaçlar, kütükleri satılsın diye yerlere istif edilmiş.
Doğa harikası ormanlarımızda dev oyuklar açılmış, siyanürlü (zehirli) sular için dev havuzlar hazırlanmış.

★★★

Bunlar geçmişte olsaydı kimse ses çıkarmaz, hatta olanlardan haberi bile olmazdı.
Ama Türkiye artık değişti, Türk toplumu da değişti.
Bu vahşi madencilik için toplum ses veriyor, protesto gösterileri düzenliyor.
Yurtseverliğin vazgeçilmez koşulu olan çevrecilik gelişti, millet tavır koyuyor.
Artık çevreciler var.
Ancak bu akıl almaz madencilik rezaleti konusunda ses vermeyen iki kurum var:
Saray ve hükümet...
Vermişler bol kepçe izinleri yerli ve yabancı sermayeye, ikisi de “Eti senin kemiği benim” anlayışıyla olayları seyretmekle yetiniyor.

★★★

Ey bu ülkeyi yönetenler, siz bu rezaleti nasıl seyrediyorsunuz kardeşim?
Sizde hiç mi sorumluluk duygusu yok?
Ülkemizin ve doğamızın nasıl yağmalandığını görmüyor musunuz?
Niçin ses vermiyorsunuz?
Bir yerde özellikle altın ve mermer madenciliği varsa, biliniz ki o bölge tümüyle elimizden çıkmıştır.
Yerli ve yabancı sermayeli birkaç büyük şirket malı götürecek ve bu süreçte birileri avantasını alacak diye suskun kalmak, bu ülkeye yapılacak en büyük ihanetlerden biridir.

★★★

Günümüzde vatana ihanetin tanımı artık değişti. Örneğin, Hayati Karaşahin gibi eskiden Sovyetler Birliği elçiliğinin duvarından içeriye paket atanlar casus diye yargılanıp idam edilirdi. O pakette bazı askeri birliklerimizin fotoğrafı vardı!
Ama artık devir değişti! Şimdi kimse paket atmıyor.
Vatana ihanet şimdi o değil...
Vatana ihanet ülkemizin doğasını, doğal kaynaklarını, ormanlarını, madenlerini, arazilerini ve her şeyini elden çıkarıp başkalarına peşkeş çekmektir...
Maden varsa çıkarsınlar ama doğamızı tahrip etmesinler.
Özellikle Kaz dağlarındaki utanmazlığı gündeme getirmek için gösteri yürüyüşleri düzenleyen ve olup biteni kınayan yurtsever insanlarımızın bütün gönlüm ve yüreğimle ve her zaman ben de yanındayım.