Sevgili okurlarım, bir ülkede yasalar ve anayasa böylesine fütursuzca, böylesine açıkça çiğnenebilir mi?
Çiğnendiği takdirde birileri “Dur bakalım arkadaş, sen ne yapıyorsun” diye sormaz mı?
Evet, yine Binali Yıldırım’dan söz ediyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı.
Devlet protokolünde ikinci veya üçüncü sırada.
Size belki komik gelecek ve belki inanmayacaksınız ama bu yeni başkanlık sistemine geçildikten sonra devletin protokol listesi belli değil.
İlk sırada cumhurbaşkanı kimliği ile Recep Bey yer alıyor. O konuda tereddüt yok.
Ama ikinci sırada kim var, işte o bilinmiyor...
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay mı, yoksa TBMM Başkanı mı?
Eskiden ikinci sırada TBMM Başkanı vardı, cumhurbaşkanına o vekalet ederdi. Şimdi her şey gibi o konu da karıştı. Üstelik tutarlı bir açıklama da yapılmıyor.

★★★

Türkiye Cumhuriyeti kuruldu kurulalı anayasa ve yasalar böylesine pervasızca ve fütursuzca çiğnenmemişti.
Gerçi büyüğümüz Turgut Özal günün birinde “Anayasayı bir kere çiğnemekle bir şey olmaz” diyebilmişti ama bu kadarına tanık olmamıştık.
Binali Bey şimdi AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı.
Hem aday, hem de Meclis Başkanlığı görevini sürdürüyor.
Bu olamaz.

★★★

Burada işin somut gerçeklerini defalarca yazdım. Üstelik sadece ben yazmadım, bu konu kamuoyunda haftalardan beri tartışılıyor.
Karşımızda bir siyasetçi var.
Bakanlık, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış ve siyasette en üst düzeye çıkmış bir siyasetçi...
Kazandığı takdirde trilyonlarca liraya egemen olacak.
Zaten o yüzden kazanmayı istiyor... Parasal açıdan eline sonsuz yetkiler geçecek.
Ancak bu işin “Küçük bir sakıncası (!)” kendisini bekliyor olacak.
İl protokol sırasında valinin bile arkasında durmak zorunda kalacak.
Gelen giden yabancı konukları hava limanında karşılayacak...
Siyasette bu mertebeye ulaşmış bir kimse, bunları içine nasıl sindirir diye sormamak mümkün mü!

★★★

Hem de anayasanın 94. maddesinde açık ve net bir hüküm yer alırken:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı, Başkanvekilleri, üyesi bulundukları siyasi partinin veya parti grubunun Meclis içinde ve DIŞINDAKİ faaliyetlerine... katılamazlar...”
Aynı hüküm Siyasi Partiler Kanunun 24. maddesinde de yer alıyor.
Bu husus iki hafta önce Binali Yıldırım’a soruldu.
Yanıtı tarihe geçecek nitelikte idi:
“Ben o tartışmaların dışındayım!”
Anayasayı göz göre göre çiğniyor ama tartışmaların dışında olduğunu iddia ediyordu.
Sen dışındaysan kim içinde?
Bir devlet adamı bu kadar ciddiyetsiz ve sorumsuz olabilir mi?
Türk Milletini kandırmaya mı kalkışıyor?

★★★

Şimdi birileri belki soracaktır, “Peki onun aday olma hakkı yok mu?”
Elbette var...
Ama adaylığının ilk koşulu bugünkü görevinden istifa etmesidir.
Dikkat ediniz, seçime arkasındaki devlet gücüyle giriyor.
İstanbul’a şimdiden yerleşti bile...
Ofis açtı, çalışmalarını yine devlet gücü ve desteği ile oradan sürdürüyor.
Arkasında devletin bütün olanaklarıyla birlikte koruma ordusu da var. Onlarla gezinip siyasi faaliyette bulunuyor.
Emrinde devletin makam araçları, köşkleri, sarayları, uçakları ve helikopterleriyle...
İstanbul halkına şirinlik gösterileri yapıyor, çeşitli vaatlerde bulunuyor.
Seçim çalışmalarını hızla sürdürüyor.
Anayasayı paspas gibi çiğnemekten çekinmiyor.
O da içinden belki Turgut Özal gibi düşünüyor, “Anayasayı bir defacık çiğnemekten bir şey olmaz (!)” diyor.
Oysa olayımızda çiğnenen sadece anayasa ve yasalar değil, aynı zamanda siyasi ahlâk kurallarıdır.  

★★★

Türkiye acayip bir ülke oldu...
Ülkeyi yönetenler “Ben yaptım oldu” anlayışına sarıldı.
Hak, hukuk, adalet, anayasa gibi kavramlar çoktaan çöp tenekesine atıldı.
Binali Yıldırım olayı bunun en son örneği.
Çok merak ediyorum, acaba MHP ve Devlet Bahçeli bu konuda ne düşünüyor?
Hiç kuşkunuz olmasın, şöyle diyorlardır:
“Koalisyon ortağımız ne isterse onu yapar ve biz destek veririz. Anayasayı çiğnemeleri falan bizim açımızdan hiç önemli değildir.”