Sevgili okurlarım, 31 Mart seçimleri öncesinde Ekrem İmamoğlu ismini pek çoğumuz duymamıştı. En azından gazeteci kimliğimle ben duymamıştım.
CHP’nin İstanbul Büyükşehir adayı olduğu zaman öğrendik...
Ve biraz da şaşırdık!
Kimdi bu adam, neyin nesiydi?
Propaganda dönemi başlamıştı, Ekrem Bey günün birinde bizim gazetenin Ankara bürosuna geldi. Bir saat boyunca lâfladık, çay kahve içtik çok iyi tanıdığı İstanbul’un sorunlarını anlattı.
Bu sohbet sırasında ona hep aynı gözle bakıyordum...
“İstanbul Büyükşehir gibi bir yere aday gösterilerek harcanan, siyasi geleceği de yok edilen bir ilçe belediye başkanı! Büyük olasılıkla kaybedecektir...”
Sakin biriydi, düşünerek ağır ağır konuşuyor, “Hiç merak etmeyin, İstanbul’u alacağız” diyordu...
Ben de içimden “O biraz zor olur ama inşallah kazanırsın” diyordum!

★★★

Ekrem Bey gittikten sonra, o tanışma toplantısındaki bizim gazeteci arkadaşlarla aramızda tartıştık...
Herkesin aklından aynı şeyler geçmiş ama hiçbirimiz kendisine bu moral bozucu hususları açmamışız.
Ancak hepimizin ortak görüşü aynı idi. İstanbul’u CHP’nin kazanması, hele böyle tanınmamış bir adayla kazanması biraz zordur...
Çünkü karşısında sadece Binali Yıldırım değil, başta Recep Bey olmak üzere “Devletin tümü” olacaktır. Sanırım bütün Türkiye böyle düşünüyordu.
Ancak sonraki haftalarda sergilediği inanılmaz performansla Ekrem Bey kendisini kabul ettirdi, toplumun saygısını ve sevgisini kazanmayı başardı.
Sonrasında tanık olduğumuz yüz kızartıcı suçlamaları ve utanç verici YSK kararını artık hepimiz yeterince biliyoruz.

★★★

Şimdi artık 23 Haziran gününe kadar en kritik viraja giriliyor.
Karşısındaki tetikçiler kendisiyle ilgili her türlü yalanı üretecek ve her türlü iftirayı atacak.
Ne de olsa devlet arkalarında.
Devletin açık ve gizli bütün gücünü de kullanacaklar.
Ekrem Bey bunları elbette biliyor da, yine de çok dikkat etmesi gereken bazı hususlar olduğuna inanıyorum.
Yandaş televizyon kanallarına çıkmaktan artık vazgeçmelidir.
Bu kanallarda sözüm ona soru soran özel görevli tetikçilerin var olduğunu hepimiz biliyoruz.
Bunlara patronları veya kanal yöneticileri, sorulması gereken soruları önceden veriyor.
Talimatlar genelde şöyle:
“O konuşurken sözünü sık sık kesip kafasının dağılmasını sağlayacaksın...”
“Gerekirse programı erken bitireceksin...”
“Kamuoyunda polemik yaratacak sorular sorup açığını yakalayacaksın...”
“Bizim programdan çıktıktan sonra yıpranmış ve sinirleri bozulmuş olacak...”

★★★

Bu kanallarda sunucular dahil soru sormakla görevlendirilen gazeteci kılıklı kişilerin bazıları iyi polis rolüne soyunuyor, bazıları ise gerçek rolünü benimseyip kötü polisi oynuyor.
Kötü polislerin sorduğu, ya da gündeme getirdiği bazı konular daha sonra bin bir çarpıtma ile kamuoyunun önüne taşınıyor.
Yalan söylemek, iftira atmak, ilgisiz konuları gündeme taşımak ve İmamoğlu’nun sözünü kesmek serbest!

★★★

Biz, bu özel görevli ekran tetikçilerinin kim olduğunu iyi biliriz.
Ekrana çağırırken bile yalan söylemekten utanmazlar...
“Sayın İmamoğlu büyük işler başarıyorsunuz, size saygımız büyük. Bizim amacımız sadece size tarafsız bir gözle sorular sorup fikirlerinizi almak. Patronumuzun da size çok saygıları var. Bizi kırmazsanız seviniriz...”
Yayın bitince yakın çevreleriyle birlikte herkese hava atıyorlar:
“Herife nasıl geçirdik ama!”
Bu gibilerin en büyük ödülü derseniz, patrondan ve iktidar kesiminden alacakları bir “Aferin!”
İktidar, önce patronu kutluyor:
“İyi yaptınız.”
Sonra da büyük iş adamı patron, tetikçilerini kutluyor:
“İyi oldu, elinizden geleni ortaya koyup başardınız ama adam da çok dirençli çıktı haa...”

★★★

Ekranlarda İmamoğlu küstahça sorguya çekiliyor...
İzleyenlerden biri, sinirleri bozulmuş olmalı ki, kalabalık arasından ayağa kalkıp bağırdı:
“Ulan bu soruların hangisini Binali Yıldırım’a sorabilirsiniz? Hanginiz onun kafasını dağıtmak için sözlerini sık sık kesip araya girebilirsiniz? Hanginiz işler kötüye gitmeye başladığında yayını erken bitirebilirsiniz?.. Sıkar mı?”

★★★

İmamoğlu kendisini sadece İstanbul’a değil, bütün Türkiye’ye saydırdı ve sevdirdi.
Bundan sonra, hele Binali Yıldırım’la birlikte yayına çıkacağı takdirde kanalını ve katılacak olanları iyi seçmelidir.
TRT dahil yandaş kanallardan bence uzak durmalıdır.
Hele ve hele patronları büyük iş adamları olan televizyon kanallarına adım bile atmamalıdır. Aksi takdirde her türlü tuzak onu bekliyor olacaktır.
Kendisini daha fazla ifade etmek ve bazı gerçekleri açıklamak istiyorsa örneğin Halk tv, Tele 1, Krt, Fox’ta Fatih Portakal ve İsmail Küçükkaya var.
Şunu da düşünüyor olabilir:
“Yandaşlar ve tetikçiler bana istedikleri kadar tuzak kursunlar, ben hazırım. Bunlar bana zarar veremez. Kurdukları her tuzak benim lehime oluyor.”
Kendi tercihidir, saygı duyarım.