Ayşenur Arslan  dün İzmir’deydi.
Konuğu Tunç  Soyer  ve eşi Neptün Soyer.
Her ikisini iki yıl önce Seferihisar’da yapılan Uğur Dündar’ın Halk Arenası programına katıldığımda tanımıştım.
Sempatik ve mütevazi bir çift.
Tunç  Soyer’in İzmir’de çok ciddi bir oy alacağını ve kişiliğiyle CHP’nin İzmir ilçelerindeki şansını artıracağını düşünüyorum.
Ayşenur’un bir diğer konuğu Fatma Çalkaya  idi.
YSK Mehmet Ali Çalkaya’nın adaylığına itiraz edince CHP eşi Fatma  Çalkaya’yı aday gösterdi.
Fatma Hanım dün ‘Ben Mehmet Ali Çalkaya’nın eşi değilim ben Fatma  Çalkaya’yım dedi.
Kutlarım.
Peki YSK neden Mehmet Ali Çalkaya’nın adaylığını iptal etti?
10 Ekim 2015’te Ankara’daki Barış  Mitingi sırasında gerçekleşen IŞİD katliamı sonrasında İzmir’de emek ve demokrasi güçlerinin gerçekleştirdiği yürüyüş.
Bu yürüyüşte atıldığı ileri sürülen “Katil Erdoğan” sloganından dolayı bir grup hakkında Cumhurbaşkanı’na hakaretten dava açılmıştı.
Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde Erdoğan, açtığı tüm davaları geri  çekerken sadece Çalkaya hakkındaki davayı geri çekmemiş  ve mahkeme  Çalkaya’ya 11 ay 20 gün ceza vermiş.
Dolayısıyla Erdoğan’a hakaret ettiği için Çalkaya’nın seçme ve seçilme hakkı elinden alınmış.
Şaka değil.
Buna benzer yargı ‘şakalarını’ yaşadığım için her şey bana normal geliyor.
Çünkü ben Erdoğan’ın Suriye politikasını eleştirdiğim için 4 yıl iki ay hapis cezası aldım ve bu cezadan sonra başka bir mahkeme aynı suçlamayla başka bir dava açtı.
Olur mu demeyin çünkü oldu.
Üstelik birinci suç  (TV programı, Twitter mesajları ve röportajlar) tarihi Aralık 2016 ikincisinin ise Kasım 2015.
Yüce yargımızın geldiği noktayı hepiniz biliyorsunuz.
Rahip Brunson ve gazeteci Deniz Yücel’in serbest bırakılması ve Mavi Marmara’da öldürülen on vatandaşımızı öldüren İsrail’le ilgili davaların düşürülmesi hikayelerini yalnız siz değil bütün dünya günlerce konuştu.
Ama konumuz bu değil.
Biliyorsunuz Cumhurbaşkanı Erdoğan her konuşmasında CHP, İYİ Parti ve Saadet’e çok ağır suçlamalarda bulunuyor.
Erdoğan’a göre ‘Bu partiler HDP ile birlikte dörtlü bir zillet ve illet ittifakı kurmuşlar’.
Ayrıca ‘Bu partilerin belediye başkan adaylarını lobiler, marjinal çevreler, Kandil’deki teröristler ve Pensilvanya’daki hain belirliyor’...
Kendi seçmenini tutmak ve diğer partilere oy verecek seçmenleri etkilemek isteyen Erdoğan her konuşmasında bu suçlamalarını tekrarlıyor.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu  Pazar günü Hatay’da daha da ileri gitti.
‘Siz Millet İttifakı diyorsunuz ama bir kere PKK ile FETÖ ile DHKP-C ile TİKKO ile ne kadar terörist, terör örgütü, bölücü, hain varsa onlarla ittifak içindesiniz. Bu mudur milliyetçilik? Bayırbucak Türkmenlerini katleden, onlara zulmeden Esed’in peşinde koşuyorsunuz’.
Milletvekilleri, gazeteciler, akademisyenler, sanatçılar, bilumum aydınlar ve sade vatandaşlar bir iki cümleden dolayı suçlandığımızda savcılar hemen dava açıyor, yargılanıyoruz ve içeri atılıyoruz.
Peki Cumhurbaşkanı yani devletin tepesinde bulunan biri olarak Erdoğan partilerin tümüne terörist ve vatan haini dediğine göre kesin bir bildiği vardır.
Bence Savcılar herkes hakkında dava açmalı mahkemeler de herkesi yargılayıp içeri atmalı!
Suç  sabit:
Partiler terörist, ajan ve vatan haini.
Cezası belli: İdam değilse yüz kez müebbet.
Yaklaşık 20 milyon seçmen de bile bile bu partilere oy verdiğine göre onlara da bin kez müebbet olsun!
Ben gayet ciddiyim.
Ülkenin geldiği durum içler acısı.
Muhalif olarak hepimiz hepiniz işimizi gücümüzü bırakmış  Erdoğan,  Çavuşoğlu ve diğer AKP’lilerin adını verdiği iç  ve dış  düşmanlarının peşinden gidiyoruz.
Bence bunlar yetmez!
Kaşıkçı’yı öldürten Muhammed Bin Selman, BAE yöneticileri, Sisi, Netanyahu, Kıbrıslı Rumlar, Ermenileri, ABD’deki Yahudi lobilerini de ekleyelim.
Herkes Saray’larımızı, duble yollarımızı, yerli otomobil ve uçaklarımızı kıskanıyor.
Kolay değil İMF’ye borcu olmayan dünya lideri bir ülkeyiz.
Bir de şu Dolar, Avro ve faiz lobileri var!
Ama en tehlikeli olanları kesin domates, patates, soğan ve patlıcan  çeteleri!
Hepsini yakalayıp içeri atalım!
Atatürk’e hakaret edenlere dokunmayalım!
Anlayın artık...